Kriz sonrası daha iyi bilgilenmek için hepimiz antenlerimizi her yöne doğru açıp, doğru bilgilenmek ve yönlenmek istiyoruz.
Ama hemen her gün öyle farklı haberlerle karşılaşıyoruz ki, "Kime inanacağız?" sorusunu kendimize sormaktan geri kalmayıp, şaşkınlık içine düşüyoruz. Dün ve bugün gazetemizde yer alan üç haberi okurken benzeri bir durum yaşadım. FED ve Başkanı Bernanke olumlu tablo çizip, krizden çıkış sinyalleri verirken, iki saygın ekonomist Prof. Rogoff ve Prof. Krugman yeni bir kriz uyarısında bulunuyorlar.
Bazen hepimiz benzer bir durumu yaşarız. Çok iyi bilmediğimiz bir konuda birbirine zıt görüşler sunan konuşmacılardan birini dinleriz ve ona hak veririz. Sonra karşı görüşü savunan konuşmacı söz alır onu dinledikçe ona da hak veririz. Ve o konuşmaları dinlemeden önceki durumumuzdan çok daha kafası karışık ve şaşkın hal alırız.
Bu kriz döneminde esen karışık rüzgarlar ve bir iyimser, bir kötümser değerlendirmeler de aynen böyle bizi her gün doğru bildiklerimizi sürekli irdelemeye, olanları anlamak isterken, giderek daha şaşkın hale getiriyor.
Bunun son örneğini dün önüme gelen iki haberde yaşadım. Farklı açıdan bunlara bir de üçüncüsü eklendi. Haberlerden biri Amerikan Merkez Bankası'nın (FED) son toplantı tutanaklarında FED Başkanı Ben Bernanke ve yetkililerinin değerlendirmeleriydi. Bernanke, Cumhuriyetçiler tarafından atanmış bir başkan olmasına karşın daha bir hafta önce krizi işi yönettiği için yıl sonunda sona erecek başkanlık süresinin uzatılmasını Başkan Obama'nın isteyeceği açıklanmıştı. İşte o Bernanke ve FED yöneticileri son toplantılarında Amerika'da yaz başına göre ekonomik görünümün daha iyi olduğunu belirtiyorlardı. Bunun göstergelerini sıralarken; durgunluktan olumsuz etkilenen tüketici harcamalarının sonunda düzeldiğini, konut piyasasının sağlamlaştığını, imalat sektörünün istikrara kavuşması konularının altını çiziyorlardı.
Hemen onun ardından okuduğum ikinci haberde ise geçen yıl Nobel Ödülü'nü alan ekonomist Prof. Paul Krugman ve IMF eski Baş Ekonomisti Prof. Kenneth Rogoff ise şu anda uykuya yatmış görünen finans krizini yavaş yavaş bir borç krizine dönüşeceğini bundan sadece zenginlerin değil, orta sınıf Amerikalılar'ın da etkileneceğini belirtiyorlar. Sürdürülemez bir borçlanmanın hükümet tarafından yürütüldüğünü, Obama'nın harcama planının desteklenmesinin, vergi gelirlerinin yetersizliği nedeniyle sürekli olarak artırılmasının zorunlu hal alacağını, bunun da bütün toplum kesimlerini olumsuz etkilerken bir borç krizine neden olabileceğini söylüyorlar. Bunun her alanda KDV'lerin dolaylı vergilerin kaçınılmaz hal alamamasına yol açacağını öne sürüyorlar.
İkisi de çok saygın olan iki gruptan biri olumlu gelişmeden, iyileşmeden söz ederken, diğeri yeni bir olumsuzluğun, krizin gündeme gelebileceğini ortaya koyuyor.
Peki, Amerika'daki bu değerlendirmelerden bize ne diyebilir miyiz?
Bunun böyle olmadığını Amerika'da yaşanan ve dünyaya yayılan son kriz bize iyice öğretti. Hem de bizim bildiğimiz daha önce yaşadığımız krizlere hiç benzemeyen, o nedenle de hâlâ şaşkınlığı içimizden atamadığımız, yönümüzü tayin edemediğimiz bir sonuç yaratarak…
Biz bu durumdayken kendileri için doğru yön tayin edenler de bulunuyor. Bugün gazetemizde yer alan üçüncü haber bunu gösteriyor. Arkadaşımız Naki Bakır'ın 31 Mart-31 Ağustos tarihleri arasında 5 aylık dönemde İMKB'deki artış ve doların TL karşısında düşüşünün yabancılar için yarattığı fırsatı anlatan haberi de bunun örneği. Bakır'ın haberine göre bu 5 aylık dönemde borsa endeksi yüzde 80.7 oranında artarken, dolar TL karşısında yüzde 10.5 değer kaybetmiş. Bunun sonucunda 31 Mart'ta 1.000 dolarlık bir yatırımla borsaya giren yabancı, 31 Ağustos'ta çıkıp yeniden dolar aldığında yüzde 101.5'luk artışla 2 bin 13.5 dolara sahip olmuş. Bu hesap size soyut gelebilir. Ama bu beş aylık dönemde yabancıların borsadaki payları yüzde 62.9'dan yüzde 66.6'ya yükselmesi somut bir veridir. Aynı dönemde İMB 100 hisse senetleri piyasa değeri de 55 milyar dolarlık artışla 38 milyar dolardan 93 milyar dolara yükselmesi de bir başka somut veridir. Ve bu artışın 38 milyar dolarlık bölümü yabancıların elindeki hisselerde geçekleşmiştir.
Bu üç haber ben de "Kime inanacağız?" sorusunu yarattı. Sanırım sizde de benzer duyguya neden olacaktır.
Osman AROLAT
http://www.dunyagazetesi.com.tr/ |