Yılın ilk çeyreğinde yüzde 14.3 olan daralma, ikinci çeyrekte yüzde 7'ye indi. Bu, bazı çevrelerce iyimser değerlendirmelere neden oluyor, bu sebeple üçüncü ve dördüncü çeyrek için de olumlu beklentiler ortaya konuluyor.
Oysa, şu anda dünyada bizim ligimizde olan ülkeler ikinci çeyrekte daralmadan kurtuldular. Biz en büyük daralmayı yaşayan ülkeyiz ve yıl sonu daralmamız da yüzde 5.5-6.5 seviyesinde olacak. Mayıs ayında yüzde 70'in üzerine çıkıp üç ay orada kalan kapasite kullanımı da ağustosta tekrar yüzde 70'in altına indi. O nedenle iyimser beklentileri kenara koyup, gerçeklerle yüzleşip, ne yapmamız gerektiğinin kararını almalıyız.
Geçen yılın son çeyreğindeki yüzde 6.5'lik küçülme oranıyla karşılaştığımızda, 26 çeyrektir süren olumlu gelişmenin sona erdiğini, hem de sert bir daralmayla sona erdiğini görüp, "Bir şeyler yapmak gerek" düşüncesini ortaya koyduğumuzda bir yandan da krizin başladığı Amerika'da 18 ya da 24 ayda dipten döneceği yolundaki yorumlara bakıp bir iyimserlikten de kendimizi uzak tutmak istememiştik.
İyimserliği bir kenarda tutarken 2009 yılının ilk çeyreğin de, 2008'in ilk çeyreğindeki yüzde 7.2'lik büyüme nedeniyle yine bir daralma rakamıyla karşılaşacağımız düşüncesindeydik. Öyle de oldu, beklentinin de üzerinde ilk çeyrek daralması yüzde 14.3 olarak gerçekleşti. 2008'in ikinci çeyrek büyümesi yüzde 2.8 olduğu için 2009 yılı ikinci çeyrek daralmasının daha düşük çıkacağı biliniyordu. O da öyle oldu. Yüzde 7'lik bir küçülme ile karşı karşıya geldik. Altı aylık dönemdeki küçülme ise yüzde 10.6 olarak gerçekleşti.
Şimdi, üçüncü ve dördüncü çeyreklerde küçülmenin daha da düşük olacağını söylemek kehanet olmaz. Hatta şimdiden üçüncü çeyrekte sıfır seviyesinde olabileceğini, dördüncü çeyrekte de çok küçük de olsa pozitif çıkabileceğini söyleyebiliriz.
Böyle olursa bunu iyileşme olarak niteleyebilir miyiz? İyimserliğe kapılabilir miyiz?
Hayır. Çünkü geçen yılın üçüncü çeyreğindeki büyüme yüzde 1'di, dördüncü çeyrekte de yüzde 6.5 küçülme yaşamıştık. Üçüncü çeyrekte yüzde 1 seviyesinde küçülürsek geçen yıl seviyesinde kalırız ve sıfır seviyesine ulaşırız. Dördüncü çeyrekte büyümenin negatif çıkması için yüzde 6.5'ten daha büyük bir daralma yaşamamız gerekir ki, bu da dünyadaki gelişim trendine, krizden çıkış göstergelerine çok aykırı bir durumda olmamızı gerektirir. O nedenle son iki çeyrekte bu küçülme rakamlarını görmeyeceğimizi söyleyebiliriz. Ama bu, içinde bulunduğumuz durumdan dolayı bizi iyimserliğe itmez.
Çünkü, şu anda dünyada, bizim ligimizdeki ülkeler arasında altı aylık dönemde en büyük daralmayı yaşayan ülkeyiz. Bizim ligimizdeki Rusya ve krizin başladığı Amerika'da bile yılın ikinci çeyreğinde büyüme rakamları pozitife dönerken biz yüzde 7'lik küçülme yaşamaya devam ediyoruz. Onun için ilk çeyrekte yüzde 14.3 iken, ikinci çeyrekte yüzde 7'ye indi diye iyimser rüzgarlar estiremeyiz. Aynı şekilde belirttiğim geçen yıl rakamlarının da etkisiyle üçüncü ve dördüncü çeyrekte büyüme oranının sıfırlar seviyesinde ya da küçük oranda artıya geçmesine de sevinmemiz mümkün olmayacaktır. Yıl sonunda yıllık sıfır oranına ulaşabilmemiz için üçüncü ve dördüncü çeyrekte yüzde 11'ler seviyesinde büyüme yaşamamız gerekir. Öyle olamayacağını tahmin etmek mümkün. Yıl sonunda şu anda revize edilmiş olan küçülme rakamının da üzerinde yüzde 5.5-6.5 oranında bir küçülme yaşayacağız.
Kapasite kullanım oranları da bizi iyimserlikten uzaklaştırıyor. Mayıs ayında yüzde 70'in üzerine çıkan ve üç aydır yüzde 70'in üstünde olan kapasite kullanım oranları da ağustos ayında yüzde 69.7'ye geriledi. Orada da beklenen düzelme yaşanmıyor.
Buna, tüketimi canlandırmak için yapılan kampanyalar da çok olumlu sonuç vermiyor. Çünkü, tüketim ucuz mal nedeniyle ithal ürün alanında artıyor. Çin'den gelen oyuncak, susamı dışardan gelen simit satışlarını artırmak bizim değil, ithal ürün aldığımız ülkelerin çıkarına oluyor. Zaten rakamlar da bunu ortaya koyuyor. Yılın altı aylık döneminde tüketimde yüzde 5.7 oranında bir gerilme yaşanırken, büyümede bu oran 10.6. Demek ki tüketelim kampanyaları açarken, ithal ürünlere yönelmişiz.
O nedenle şimdi "iyimser beklentileri" bir kenara koyup, "gerçeklerle yüzleşip" bütün çıplaklığıyla bulunduğumuz noktayı görerek neler yapmamız gerektiğini saptamalıyız. Bu yapılmadan iyimser beklenti rafa kaldırılmalıdır…
Osman AROLAT
http://www.dunyagazetesi.com.tr/ |