Geride bıraktığımız hafta genelinde riskten kaçınma eğiliminin önce güçlendiğini, fakat daha sonra kısmen durulduğunu gördük. Bu süreçte Türkiye'nin diğer gelişmekte olan ekonomilerden olumsuz yönde ayrışmaya başladığına tanık olduk. Söz konusu dönemin başına göre belirgin bir şekilde olumsuz kapatan az sayıdaki örnekten biri olduk. Türk Lirası değer kaybetmeye devam etti, faizler yükseldi, varlık değerleri geriledi ve beklentiler bozulmayı sürdürdü. Merkez Bankası'nın ............... yukarı doğru genişletmesi, ek sıkılaştırmaları ve döviz satım ihaleleri bunların yaşanmasını engelleyemedi. Bu aşamada karşımıza iki soru çıkıyor: Küresele düzeydeki eğilimler yakında olumluya döner ve likidite yeniden bollaşır mı? Türkiye neden olumsuz yönde ayrışıyor? Aslında yukarıdaki ik soru birbiri ile güçlü bir ilişki sergiliyor, eğer Türkiye olumsuz yönde ayrışıyor ise küresel düzeydeki eğilimin yakında ve genele yaygın şekilde olumluya dönüşmesi, likidite ....aşırken risk alma isteğinin uçuşa geçmesi pek olası görünmüyor. Küresel likidite ve risk isteğine aşırı bağımlılık bu ilişkiyi güçlendiren temel unsur olarak karşımıza çıkıyor. Eğer Türkiye olumsuz ayrışmasa daha farklı düşünmek mümkün olabilirdi.
Küresel düzeydeki eğilimlerin yakında ve görece uzun süreli olarak olumluya dönmesi, risk alma konusundaki hesapsızlığın yeni rekorlara koşması pek mümkün değil. Gelişmekte olanların yaklaşık iki yıldır kademeli olarak durgunlaşması ve buna bağlı olarak balonun patlama tehlikesinin artması, ABD'nin yeniden balon riski ile tanışması, finansal sermaye açısından risk getiri oranı uygun yeni bölgelerin olmayışı, kolay kaybetmeye tahammülsüzlük gibi faktörler bu konuda etkili oluyor. Küresel soruna uzlaşıya dayalı küresel çözüm üretilemiyor, belirsizlik ve kırılganlık artmaya devam ediyor. Orta ve uzun vadeli faizlerde yaşanan yükselişler bu durumun daha yeni dikkate alınmaya başladığına işaret ediyor.
Likidite muhtemelen yine bol olacak fakat hesapsız risk alma eğilimini giderek azalacak; varlık değerleri, bilançolar ve beklentiler bu durumdan etkilenecek. Başka bir deyişle küresel sermaye çöküşe kadar hesapsız risk alma eğiliminden hızla uzaklaşıyor, böyle olmayacağı varsayımına dayalı tüm hesaplar bozuluyor.
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız koşullarda Türkiye'nin olumsuz yönde ayrışması ise kesinlikle sürpriz değil. Zira hemb ciddi yapısal sorunları var hem de gerekli ve yeterli düzeyde net likidite giriişne aşırı bağımlı. Üstelik gerçekler açığa çıktıkça riskinin görünenden çok daha büyük olduğu kanaati genel kabul görüyor. Son on yıld ülkeyi siyaseten finansal açıdan destekleyenler bugünkü tercihleri onaylamıyor. Diğer taraftan siyasi irade ile finansal kesim ile iş düyyasının bir kısmı arasında oluşan gerginlikli sıkıntı yaratıyor. Türkiye riski yabancılar açısından öncelikili olarak kaçınılmaya çalışılan risklerden biri haline geliyor. Durum böyle olunca Türk Lirası değer kaybediyor, rezervler eriyor, faizler yükseliyor, bilançolar yıpranıyor, beklentiler olumsuzlaşıyor. Para otoritesi ne yapar ise yapsın yeterli olmayacak gibi görünüyor...