Tek derdi “en iyi zeytinyağlı yemeği” yapmak olan bir adamla tanıştım. Marmaris’in Selimiye Köyü’nde.
Adı Bülent. Bülent Cendey. Bir İstanbul kaçkını.. “Şehirde yapacak bir şey kalmadı” deyip eskiden sadece yazları geldiği bu ufacık köye yerleşmiş. Artık yaz kış burada yaşayacak.
Hikayesi şu: Babası iyi bir rakı içicisiymiş. Arkadaşlarıyla Beyoğlu Çiçek Pasajı’ndaki “Degustation” lokantasına gidermiş. Bazen Bülent’i de yanına alırmış. Orada nefis zeytinyağlı mezeler yediğini hatırlıyor.
Rakı Ansiklopedisi”ne baktım şöyle diyor Degustasyon için: “Degustasyon’un yemekleri çok çeşitli değildi, ama çok lezzetliydi. Her gün yeni menü hazırlanır ve kapıya asılırdı. Hepsi Rum olan beş garson, işini iyi yapan, müşterileri tanıyıp isteklerini bilen efendi kişilerdi. Kasanın idaresi ailenin damadı Marcello’daydı. Mutfağı ise yılların emektarı Arif Usta yönetirdi.”
Özetle genç yaşında iyi zeytinyağlı tadı girmiş kursağına. Fakat tam olarak nelerdi hatırlamıyor.
Yıllar sonra bir yerde zeytinyağlı ayva yiyor ve tüm anıları geri geliyor. Evet! Yediği ve unutamadığı işte bu: Zeytinyağlı ayva!
Kolları sıvıyor ve aynı tadı bulmaya çalışıyor. Buluyor da! Sonra lokantasını açıyor. Selimiye’de bir köy evinin mütevazı bahçesi...
Adı da “Bülent’in Mutfağı”
Bir öğlen gittik. Yedi çeşit zeytinyağlı çıkardı. Barbunya fasulye, Çerkez tavuğu, bamya, kereviz, fava, domatesli patlıcan ve elbette zeytinyağlı ayva...
“Ayvanın mevsimi değil” diyorum “ben her zaman bulurum” diyor.
Hepsi de çok lezzetliydi. İsteyenler için birkaç ızgara çeşidi de var ama Bülent bütün sevgisini zeytinyağlılarına veriyor.
Ne güzel bir şey diyorum kendi kendime... Kafayı memleketin en iyi zeytinyağlı yemeğini yapmaya takmış olmak!
Selimiye Mavisi
Marmaris’i hızla terk edip Bozburun yarımadasında yol alın. İçmeler de geride kalınca: Oh! Bir daha çam ağacı, deniz ve küçük köylerden başka bir şey çıkmayacak karşınıza. İlk gelen Orhaniye köyü olacak. Güzel bir yat limanı var şimdi. Sonra Turgutköy. Ondan sonra da Allahın bir lütfü olarak Selimiye koyu ve köyü.
Köy, 10 yıl önce nasıl gördüysem hala öyle. Dışarıdan gelenler ha babam güzel mekanlar açıyor, köylü de ayak uydurmaya çalışıyor... diyelim...
Köyün biraz ilerisinde küçük bir burun var. Burnun üzerinde de “Selimiye Mavisi” isimli dünya tatlısı bir küçük otel. 4 gündür buradayız. Piti’nin işleri olmasa nüfusumu buraya aldırabilirim. Bir manzaraya aralıksız ne kadar bakılırsa o kadar baktım... Bir denize ne kadar girilirse o kadar girdim... Bir beyin ne kadar dinlendirilirse o kadar dinlendirdim...
“Bir bebek ne kadar sevdirilirse o kadar sevdirdim” de diyeceğim zira Piti hanım, büyülü gülüşüyle herkesi tavlamayı başardı. Kucaktan kucağa gezdi durdu.. Bebek sayesinde harikulade insanlarla tanıştım, arkadaş oldum.
“Selimiye Mavisi”, 29 Ekim’e kadar açık. Değerlendirin derim.