Osman MÜFTÜOĞLU [email protected]
Neyi, ne kadar yiyorsunuz
Sık karşılaşılmalarına rağmen ciddiye alınmayan bazı sorunlarımız var. Yorgunluk, kas krampları, kalp çarpıntıları bu tür sorunlardan. Bu sorunların çoğu ise beslenmenizdeki hatalarla birebir ilişkili.
Sık karşılaşılmalarına rağmen ciddiye alınmayan bazı sorunlarımız var. Biz onları ciddiye almayız ama keyfimizi kaçırıp huzurumuzu bozdukları için onlar hep gündemdedir. Ayrıca önemsiz gibi görünen bu sorunlar bazen sonradan ortaya çıkabilecek ciddi hastalıkların ilk habercileri de olabilirler.
Yorgunluk, güçsüzlük, halsizlik, vücudun farklı yerlerinde ortaya çıkan ağrılar, uyku kaçmaları, kas krampları, kalp çarpıntıları, odaklanma/konsantrasyon güçlükleri, göz kararmaları, anlamsız acıkmalar, tatlı krizleri bu sorunlardan en sık karşılaşılanlarıdır. Bunlara cilt kurumalarını, saç tırnak bozulmalarını, unutkanlık/bellek zayıflamalarını da ekleyebiliriz:
Dilinizdeki yanmalar, ağzınızdaki kurumalar, cildinizdeki kaşınmalar, karnınızdaki şişlik/şişkinlik/gaz yığını, ishal ya da kabızlık durumları da bu tür sorunlardandır ve gözümüzden kaçan çok önemli bir nokta da şudur: Bu sorunların çoğu ise beslenmenizdeki hatalarla birebir ilişkilidir.
Mesela demir, magnezyum, B vitamini ve güçlü protein içeriği olan yiyeceklerden uzak kaldığınızda halsizlik, yorgunluk, çarpıntı, nefes darlığı, uykusuzluk kaçınılmaz hale gelir. Akşam yemeğini tıka basa yediğiniz ve de yatağa girene kadar bir şeyler atıştırmaya devam ettiğinizde mideniz kaynamaya, uykunuz bozulmaya, reflü atakları sıklaşmaya başlar.
YİYİP İÇTİKLERİMİZ SAĞLIĞIMIZI DERİNDEN ETKİLİYOR
İhtiyacınızdan az yediğinizde şekeriniz düşmeye, yorgunluğunuz, bitkinliğiniz derinleşmeye, hafızanız/belleğiniz açık vermeye başlıyor. Aynı sorunlar şekeri, unu, nişastası yoğun besinleri fazlaca yediğinizde de kapınızı çalabilir. Yiyip içtiklerimiz hem nicelik, hem de nitelik olarak sağlığımızı derinden etkiliyor. Eğer yukarıda belirttiğim şikâyetlerden bazıları sizi sık sık rahatsız etmeye başlamışsa önce ne yiyip içtiğinize, ne kadar gıda tükettiğinize dikkat edin derim.
BİR NOT:Pankreası yoran besinler hangileri
Eğer insülin direnci probleminiz varsa pankreasınız genelde daha fazla insülin üretmeye eğilimli demektir. Pankreasın aşırı insülin üretme eğilimini arttıran, hatta baş edilmez ölçülerde kana insülin pompalamaya zorlayan bazı besinler vardır. Eğer bu besinlerin neler olduğunu bilmez ve beslenme planınızdan o yiyecekleri çıkarmaz, en azından onları minimuma indirmezseniz pankreasınız yuttuğunuz her lokmayı takiben çılgınca insülin pompalamaya devam eder. Zamanla da bedeninizle birlikte yağlanıp yorgun düşer. Pankreası aşırı insülin üretip salgılamaya tahrik eden besinlerin başında şeker var. Şekerin türü de zannedildiği gibi önemli değil. Hangi şeker olursa olsun neticede kan şekerinde ani yükselmelere yol açacağından pankreastan aşırı insülin pompalanmasına neden oluyor. Bu nedenle şeker içeren besinleri (meyve suları, pekmez, reçel, marmelât, bakkal şekeri, meşrubatlar, gazlı içecekler, şekerli fırın ve pastane ürünleri) “pankreası yoran yiyecekler” listesinin en başına yazmak gerekiyor. İkinci sıraya bence un/nişasta zengini yiyecekleri eklemek lazım. Beyaz ekmek, undan yapılan her türlü paketlenmiş ya da paketlenmemiş endüstriyel ürünler, fırın pastane ürünü gıdalar, pirinç, makarna ve benzeri besinleri ise ikinci sıraya koymak lazım. Aslında şekerli ile unlu besinler arasında ayrım yapmak da doğru değil. Her biri diğeri kadar tehlikeli. En tehlikeli olanı ise bu ikilinin birlikte kullanıldığı ürünler, mesela bisküvi, gofret, pasta ve benzeri yiyeceklerdir. Eğer insülin direnciniz varsa sadece gereğinden fazla yememeye değil, aynı zamanda un/nişasta veya şekerden mümkün olduğu ölçüde arındırılmış bir beslenme planı uygulamaya da özen gösteriniz. Bu özen sizi sadece insülin direnci ile ilgili kilo probleminden değil, orta vadede gizli şekerden, uzun vadede de pankreas yorgunluğuna bağlı diyabetten koruyacaktır.
BİR SORU BİR CEVAP: Aşırı yemek romatizma yapar mı?
Akut Gut Artriti’nin eski tıbbi kayıtlarda daha çok varlıklı, yemesi-içmesi bol, alkolü seven, kilosu fazla olan insanlarda görüldüğü anlaşılıyor. Hastalık kanda “ürik asit”in gereğinden fazla birikmesinden kaynaklanıyor. Ürik asit birikiminin nedeni çoğu kez fazla miktarda proteinli besin yemektir. Hayvansal ürünlerden zengin bir beslenme planı abartıldığında, böbreklerinizin atabileceğinden daha fazla ürik asit imal ediyorsunuz. Kanınızda biriken ürik asit öncelikle eklemlerinize yerleşip bir dizi yangısal süreci tetikliyor. Daha seyrek olarak vücudun ürik asit üretimi şu veya bu nedenle artabiliyor ya da böbreklerin ürik asiti temizleme gücü azalabiliyor. Bu durumlarda da kanda ürik asitin birikmesi ve gut artriti krizlerinin ortaya çıkması mümkün olabiliyor. Özellikle fazla kilolu, hipertansiyonlu, yüksek kan şekerli, orta yaşlı kadın ve erkeklerde gut artriti ataklarına daha sık rastlanıyor. Ürik asit kristalleri eklemlerde yangısal süreçleri tetiklediğinde ağrı, şişlik ve kızarıklık ortaya çıkıyor. Gut artriti sadece ayak başparmağında değil, diz ve diğer eklemlerde de görülebiliyor. Ürik asit ayrıca damarlarda, kalp kapaklarında ve böbreklerde de birikip bu organ ve dokuların bütünlüğü bozabiliyor. Akut gut krizinin ilk belirtisi çoğu kez ayak başparmağında dayanılmaz ağrı, şişlik ve kızarmadır. Krizler tipik olarak ziyafet sofraları, tatiller ve alkol tüketimi ile ilişkilidir. Bu krizler olmadan da böbreklerde ürik asit taşları, kalp kapakları ve kulakta ürik asit topakları oluşabilmektedir. Tarihsel belgelerde gut hastalığı “kralların ve zenginliğin hastalığı” olarak tanımlanmaktadır. Orta çağa gelindiğinde hastalığın sadece krallarda değil, yemeyi-içmeyi abartan zengin insanlarda da görülebileceği anlaşılmıştır. Günümüzde ise orta düzeyde geliri olanlarda da görülebiliyor. Fazla miktarda et, sakatat, süt ve süt ürünü, alkol tüketen, kilo sorunu yaşayan, hipertansiyon, şeker hastalığıyla boğuşan herkes gut krizine adaydır.
HATIRLATMA: D vitaminini unutmayın
Osteoporozu önleyen bir beslenme planı yaparken, D vitamini ihtiyacının da karşılanması gerekmektedir. D vitamini besinlerden ve bir ölçüde de cilt de güneş ışığından elde edilmektedir. Bu vitaminin besinsel kaynakları balık yağı, süt, karaciğer ve yumurta sarısı gibi kaynaklarla sınırlıdır. Esas kaynak ise güneştir. D vitamini kazanımı yaşlandıkça azalmaktadır. Özellikle menopozun sonrası dönemlerde D vitamini takviyesi muhtemelen daha çok önem kazanmaktadır. Bir günlük D vitamini ihtiyacı genç erişkinlerde 400, yaşlılar da 600-800 ünite kadardır. Kalsiyum ve D vitaminin osteoporozun önlenmesinde en etkili besin unsurları olduğu hep aklınızda olsun. Osteoporoz tedavisinde kullanılan ilaçların etkili olabilmesi için de yeteri kadar kalsiyum ve D vitamini alınması gerekiyor. Eğer bu önemli yaşlılık sorununa karşı ciddi bir korunma sağlamayı düşünüyorsanız işe beslenmenizi gözden geçirmekle başlamalısınız.
http://www.hurriyet.com.tr/
|