Son günlerde sık sık karşılaştığımız soru, kriz sonrasının, yarının sektörler ve kuruluşlar için ne gibi imkanlar ve kısıtlar getirdiği yönünde oluyor.
Bu yazımda verdiğim yanıtların özetini sunuyorum. Bunun yanında bir yanlış, bir doğru iki temel duruşun neler olduğunu söylüyorum. Bekle-gör tutumundakilerin, pasifistlerin bedel ödeyeceğinin, aktif ve dinamik tutumlarıyla önlem alma ve öngörme disiplini ile hareket edenlerin yeni imkanlar ile fayda sağlayacaklarının altını çiziyorum.
Kriz, birçok sektörel derneği ve tek tek kuruluşları arayış içerisine itti. Bu günlerde Anadolu gezilerimizde en çok karşılaştığımız soru: "Yarının, sektörler ve tek tek kuruluşlar için ne gibi sorunlar ve imkanlar getirdiği" yönünde oluyor. Bir yandan çevre ülkelerle gelişen ilişkilerin yaratabileceği imkanlar, bir yandan Avrupa'nın terk etmekte olduğu sektörlerin bizim kuruluşlarımız için yarattığı imkanlar konusunda hemen her işletme sahibi, her sektör yöneticisi kafa yoruyor. Krizin fırsata dönüşmesi yolunda yapabileceklerini araştırıyor.
Bu sorular karşısında söylediklerimin kısa bir özetini sizlerle paylaşmak istiyorum:
-Bu krizden sonra rekabet şartları yeniden tanımlanıyor. Bu nedenle bu kriz sonrasında buna uygun yapılması gerekenler, kriz sonrası üretimdeki yenilenmeler, yeni tanımlamalar, yeni iş süreçleri geliştirmeler büyük önem taşıyor.
-Kriz sonrasının getirdiği şartlara uygun olarak her ülke, her bölge, her sektör kendini yeni koşullara uygun olarak yeniden konumlandırmak zorunda. Çünkü kriz bazı işkollarını ve işyerlerini daraltacak, ya da eleyecek. Bunun yaratacağı boşluklar yeni iş imkanları yaratacak. Bu nedenle sektörlerin sürekli bir arayış içinde olmaları gerekiyor.
Yeni oluşacak üretim yapılanması geçmişten farklılıklar taşıyan fiyat-kalite-maliyet-hizmet koşulları getirecek. Ve bütün bu faktörlerin ortak bir hizmet kültürü içinde bütünleşmesini gerekli kılacak. Bu da iş süreçlerinin yeniden gözden geçirilmesini ve yeni döneme uygun düzenlemeler yapılmasını zorunlu kılacak. Aynı şekilde sektörel yapıda da yeni konumlanmalara ve yeni kurumlara, yeni yapılanmalara yol açacak.
-Bütün bu gelişmeleri verimli kılmak ve değişime ayak uydurmak için siyasi irade, özel girişim, sivil toplum ve uluslararası kuruluşlardan oluşan ekonomik aktörlerin ilkeler ve kurallar bağlamında eşzamanlı, geri bildirimi olan, sürekli ince ayarlarla yaşanan zamana uyumlanan bir bütün içinde çalışmaları gerekiyor.
-Sözün özü dünden farklılıklar taşıyan yeni bir dünya kuruluyor. Bireyler, kuruluşlar, kurumlar bu yeni dünyada yerlerini alırken biri olumlu, diğeri olumsuz iki farklı davranış içerisinde oluyorlar. Bunlardan biri "bekle gör" pasif tutumu. Bu yolu tutmuş olanlara, davranışları bedel ödetecek. Ya da gelişmeleri izleyerek öngörme ve önlem alma disipliniyle bilinçli adımlar atacaklar. Bunlar da krizden kazançlı çıkacaklar.
Sanırım bu günlerde hepimizin kendimize sorması gereken soru da bu: "Gelişmeler karşısında aktif, dinamik bir tutum içinde miyiz? Bekle-görcü pasif bir tutum mu izliyoruz?" Bu sorunun en iyi cevabını da kendini aldatmadan, özeleştiri yapan herkes kendisi verebilir…
Osman AROLAT
http://www.dunyagazetesi.com.tr/ |