İstanbul Sanayi Odası (İSO) tarafından yayınlanan 2013 Yılı Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşu raporu, İSO Başkanı Erdal Bahçıvan tarafından dün açıklandı. Bana göre raporun en çarpıcı sonucu -ki İSO Başkanı da konuşmasında bu noktaya epey dikkat çekti- sanayinin ekonomi içindeki ağırlığının giderek azaldığını ortaya koyması oldu.
Verilere göre 2012 yılında yüzde 2,1, 2013 yılında ise yüzde 4 olan ekonomik büyümeye karşılık imalat sanayindeki büyüme sırasıyla 1,7 ve 3,8 düzeyinde kaldı. 1998 yılında milli gelir içinde yüzde 23,6 payı olan imalat sanayinin, 2012 yılında bu payı önce yüzde 15,5'e, geçen yıl ise yüzde 15,3'e kadar gerilemiş durumda. Bahçıvan'ın da kaydettiği gibi, Türkiye'de son yıllarda büyümenin kaynağı üretim değil, tüketim, hizmetler ve inşaat sektörü oldu. Bunun çok sağlıklı bir gelişme olduğunu söylemek mümkün değil.
Ancak imalat sanayinde bir alt sektör var ki İSO 500 içerisindeki ağrılığını her geçen yıl arttırıyor. Bu sektör, gıda ve içecek sektörü… 2011 yılında İSO 500 listesinde 96 firma ile yer alan sektör, 2012'de 98, 2013 yılı listesinde ise 102 firma ile yer aldı. 2012 yılında olduğu gibi listede yine 3 kamu kuruluşu (sırasıyla, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş., Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü, Et ve Süt Kurumu) yer aldı.
Geçen yılın listesinde, 2012 yılında listede olmayan 12 gıda ve içecek firması yer aldı. Bunlardan bir kısmı ilk defa İSO 500'e girerken, bir kısmı da daha önceki yıllarda listeye girmiş ama 2012 yılı listesinde yer alamamış firmalardı.
Kısacası, 500 sanayi devinin yüzde 20,4'ünü yani beşte birini gıda ve içecek firmaları oluşturdu. 30 yıl önce sektörün sanayi içindeki ağırlığının yüzde 16,4 olduğunu da hatırlatayım. Bu 30 yıl içinde gıda ve içecek sanayi, imalat sanayinin lokomotifi haline gelmiş durumda.
2012 yılında gıda ve içecek sektörünün 50 milyar 233 milyon lira olan üretimden net satış rakamı ise geçen yıl 58 milyar 058 milyon 657 bin 630 TL gerçekleşti. Bu rakam, İSO 500 listesindeki firmaların yüzde 8,3 artışla 383 milyar liraya yükselen toplam üretimden satışlarının yaklaşık yüzde 15'ini oluşturuyor. Bir diğer deyişle, 2013 yılında 30 milyar lira artan satışların 8 milyar lirası gıda ve içecek sektöründen geldi. Gıda ve içecek sektörü satışlarının 4 milyar 790 milyon 805 bin 207 TL'si kamu şirketlerinden gelirken, 53 milyar 267 milyon 852 bin 423 TL'sini özel şirketlerin satışları oluşturdu.
Bir başka ilgi çekici veri ise istihdam rakamlarından geldi. İstihdamda gıda ve içecek sektörü İSO 500'ün tepesine oturdu. İSO 500'ün en yüksek istihdam payına sahip olan sektör yüzde 19,6 ile gıda ve içecek sanayi oldu. Sektörü yüzde 12,7 ile motorlu kara taşıtları imalatı, yüzde 10,1 oran ile tekstil sanayi takip etti.
Bu verilerden, bir önceki yıla göre gıda ve içecek sektörünün geçen yıl iyi bir performans sergilediği ortaya çıkıyor.
Ancak İSO 500'ün genel tablosu pek de parlak sayılmaz. Pek çok veri var bu konuda ama buna girmeyeceğim. Benim en fazla dikkat çekmek istediğim husus, son 15 yıldır sanayinin, genel ekonomi içindeki ağırlığını kaybetmesi…
2001 krizini takip eden 2002 yılında imalat sanayinin GSYH içindeki payı yüzde 17,6 idi. 2009 küresel krizinde bu pay yüzde 15,1'e kadar geriledi ve geçen yıl yüzde 15,3.
2011 yılı İSO 500 toplantısında o zamanki İSO Başkanı Tanıl Küçük şu uyarıda bulunmuştu: "Cari açıkla mücadele de önemli ama büyümeden vazgeçilmemeli. Yoksa orta gelir tuzağına takılacağız."
Erdal Bahçıvan'ın geçen yılki İSO 500 sunumunu hatırlıyorum; şöyle demişti: "Türkiye'nin lider bir ülke olmasının yolu, üretimini güçlendirmesinden geçiyor. Bu nedenle Türkiye'deki sanayi algısının yeni bir hamle ile yeni baştan oluşturulması lazım."
Dün de benzer uyarılar vardı. Zannediyorum, aradan geçen sürede pek bir şey değişmedi.