Geçen yıl GDO’lu pirinç skandalı patlak verdiğinde kulislerde “Bakanlık GDO yönetmeliğinde bir değişiklik hazırladı. Çekmecede bekliyor” diye konuşuluyordu.
O zaman değil ama bir bebek mamasında GDO tespit edildikten birkaç gün sonra GDO yönetmeliğinde değişiklik yapıldı, ‘GDO bulaşıklığı’ (GDO’nun istemsiz olarak bulaşması) diye bir tanım eklendi. 1000’de 9 oranında GDO bulaşıklığına izin verilmiş oldu. Bizde hayvan yemlerinde bu oranda GDO bulaşıklığına müsaade ediliyor, gıdada GDO’ya rastlandığı takdirde ise sorumlular hapis cezasıyla yargılanıyordu. Şimdi bu yönetmelik değişikliğiyle şunu diyorlar: “Gıdada GDO’ya rastlarsam bulaşıklık oranına bakarım. 1000’de 9’un altındaysa cezai işlem yapmam. İçindeki yem amacıyla izin verilmiş bir GDO ise o amaca yönelik kullanılmasına izin veririm.” Yani mesela, firma yurtdışından mısır getirmiş, piyasaya sürecek. 1000’de 9 oranında GDO çıktı. Hapis cezasıyla yargılama olmayacak. Mısırı piyasaya gıda olarak da süremeyecek ama yemcilere satabilecek. Ekonomik zarardan kurtulacak, ürünü GDO’lu diye teşhir edilmeyecek ve cezai işlem yapılmayacak. Gıda endüstrisinin “Çok dikkat ediyoruz ama GDO çıktığı anda hapis yatmak da ne” diye şikayet ettiği biliniyor. Bu değişikliğin dolaylı olarak hapis cezasını ortadan kaldıracak olması onları memnun etmiştir. GDO karşıtları ise memnun değil. Çünkü artık firmalar korkmayacak. “Ürünümde GDO çıkarsa malım piyasadan toplanır, ben de yemciye satarım, hapis falan da yatmam” diyecek. Caydırıcılık ortadan kalkacak. Halbuki Türkiye’de para cezası vs kimsenin umurunda değil. Firmalar önceden çok dikkat ediyorlardı. Şimdi gerek kalmayacak. “Zaten denetim iyi değil. Bakanlık denetçileri bulmazsa yırtarım, bulursa hapis yatmam” diye rahatlayacaklar. Ama esas sorun şu... Önceden Bakanlık ürünü test için laboratuvara yolluyordu, ürünün içinde GDO olup olmadığını gösteren ‘Var / Yok’ testini yaptırıyordu. Bakanlık’a bağlı 41 laboratuardan 10 tanesi bu testi yapabiliyor. Türkiye’de izin verilen GDO’ların (14 mısır ve 3 soya) kimlik testini yapabilen, yani içindeki GDO’nun cinsini ve oranını ortaya koyabilen bakanlığa bağlı laboratuvar sayısı ise dört. Greenpeace’in raporuna göre de skandal olan, Türkiye’de yasak olan ve dünyada ticareti yapılan tüm GDO’ların kimlik bilgisine sahip ve onları test etmeye muktedir tek bir laboratuar bile yok. Hatırlayın, geçtiğimiz yıl İTÜ’nün pirinç testi uzun sürmüştü çünkü içindeki yasaklı GDO’nun yurtdışından kimlik tanımlarını getirmeleri gerekmişti. Siz eğer GDO’nun kimliğini bulamazsanız 1000’de 9’u da ölçemezsiniz. Bu da şu demek: Türkiye’ye yasak GDO girip girmediğini de bulamazsınız. Şimdi STK’lar dava açacak. Büyük ihtimalle mahkeme yönetmelik değişikliğinin yürütmesini durdurup iptal edecek. Çünkü yasa yönetmelikten üstündür ve yasada tanımı yapılmayan bir şeyin tanımını yönetmelikle yapamazsınız. Yasa, ‘GDO bulaşanı’ diye bir kategori kabul etmiyor. Biyogüvenlik Kurulu’na düşen ise dünyada ticareti yapılan tüm GDO’ların kimlik bilgisine sahip birden fazla laboratuar kurulana kadar müsaade edilen 14 mısır ve 3 soyada GDO izinlerini kaldırmak. Tek yol bu.