Ülkemiz toprağa gömülü cephaneler ile ekilmeden havadan para kazanılan topraklar arasında gidip geliyor. Rusya, İran'a ve diğerlerine milyarlarca dolar gaz ve petrol parası ödemek neden bizi çok mutlu ediyor? Bizlerde bir gariplik mi var? Yeni başkanımız göreve başladı, hepimize hayırlı olsun. Aklımızı günlük kötü polisiye dizi ile oyalamak yerine gelin daha üretken, gerçek olaylar ile ilgili değerlendirmeler yapalım. Gelişmiş ekonomiler biyoenerjiye yani tarıma dayalı, genelde bizim çok azının adını bildiğimiz, bir bölümünü hiç görmediğimiz yağlı tohum bitkilerinin üretimi ile elde edilebilir enerjiye ciddi ölçüde bel bağlamışken biz neden böyle bir şey yokmuş gibi davranıyoruz. Kendi halimize göre oldukça borçlu bir ülkeyiz ve sanırım bu ara kendimizi daha da batıracak kadar borçlanacak babayiğit halimizde, bize ha babam de babam para verecek para babaları da yok. Çıkış yolumuz tek: Çalışmak ve üretmek. Biliyorsunuz, tarım politikalarımızı 2001'den bu yana Dünya Bankası ve IMF'nin baskıları belirliyor. IMF bu yılın bütçe görüşmelerine de müdahale ederek tarım destek bütçesinden, daha anlaşma dahi olmadan eski para ile 675 trilyon lira kısıntı yapılmasını sağladı ve yıllarca ülkemizde çiftçilerin, köylülerin üretim yapması yerine onlara hiçbir işe yaramayan çalışmadan, tarlası olana açıktan para vermek anlamına gelen "Doğrudan Gelir Desteği" adı altında para ödenmesine neden oldu. Bu, ülke tarımının gelişmesini engellemek için bir politikayı, etkili de oldu. Son sekiz yılda çiftçiye üretmeden on üç milyar Türk Lirası yaklaşık on milyar dolarlık ödeme yapılmış. Boş tarlaların dekarı yani her bir dönüm için başlangıçta beş dolar, ilerleyen yıllarda on Türk Lirası doğrudan gelir desteği ödendi. Beyanlara göre yapılan bu ödeme öyle bir hal aldı ki, örneğin, Adıyaman'ın birkaç ilçesinde beyan edilen tarım arazisi toplamının, tüm ilin arazilerinin toplamından büyük çıktığı konuşulur oldu. Ülkemiz böyle bir garip ülke dostlar, toprağa gömülü cephaneler ile ekilmeden havadan para kazanılan topraklar arasında gidip geliyor. Ama sonunda sıradan çiftçi, köylü yine borçlu, yine çaresiz; televizyonda kötü polisiyeyi seyrediyor. Köyün akıllısı kahvede "yani dedi ki" diyerek yorumlar yapmaya devam ediyor. Enerji politikamız bir garip Boş tarlalara verilen para 2008 yılı sonunda bitti. Bilmem yeni yılda devam eder mi? Tarlalar yine boş ama havadan para da artık yok. Çözüm çalışmakta, üretmekte. Tarıma dayalı enerji üretimi Türkiye'nin gündemine bir girdi, girmesi ile de "ÖTV" bahanesi ile yok edildi gitti. Araziler boş, köylü hem borçlu, hem işsiz. Hemen hemen her bölgede ziraat fakültelerimiz, binlerce ziraat mühendisimiz, akademisyenlerimiz var ama yol gösterenleri yok. Enerji politikamız da her nedense bir garip. Üretmek yerine para verip, gırtlağa kadar borçlanıp, kurtulmaktan öteye gidemiyor. Ham petrol, gaz gibi fosil yakıtlar hızla tükeniyor dünyamızda. Dünyanın akıllıları bu biyoenerjiden, biyodizelden büyük ölçüde yararlanıyorlar. Çorak arazilerde, klasik tarımda kullanılamaz eğimdeki arazilerde yağ oranları çok yüksek olan bu bitkileri yetiştiriyor, gerek beslenmede gerek sanayide gerek yakıt olarak kullanıyor, petrol faturasını ucuzlatıyorlar. Bizim halimiz bir komik; ham petrol rafineride ayrıştığında çoğu benzin, azı dizel yakıtı (mazot) haline geliyor. Ham petrolün huyu böyle. Ayrıştı mı böyle oluyor, müdahale ile düzelir bir durum değil. Yani bizim benzin üretimimiz ihtiyaçtan fazla ve fazlayı komik bir paraya ihraç ediyoruz. Yerine daha kıymetli ve daha pahalı olan mazot ithal ediyoruz. Bu arada mazot kullanır araçları da destekleyip, mazot tüketimini artırıyoruz. Mazot içine katılabilir biyodizel üretimini de değişik bahaneler ile engelliyoruz. Kim bilir nedendir, kimler ne baskısı yapıyordur? Bilenler anlatmalı. Biyodizel üretimi vergilerle engelleniyor Enerji piyasası denetleme kurumundan bugüne kadar elli dört firma lisans almış biyodizel üretimi için. İçlerinde milyonlarca dolarlık yatırım yapanlar var. Aslında bu biyodizel üretimi kolay bir iş ve mahalli küçük tesislerde de yapılabiliyor. Üretim için ihtiyaç duyulan her makine, araç gereç de tamamı yerli olarak üretilebiliyor. Hal böyle iken üretime başlayan bu elli dört firmanın kırk yedisi "Satış Lisansı" verilmediği için kapanmış. Bu işin mevzuatı, biyodizel üreticilerine atık kızartma yağlarını toplamak ve işlemek zorunluluğu da getiriyor. Bu kadar eziyetten sonra üretilen biyodizelden fueloil'in üç katı kadar Özel Tüketim Vergisi istiyor âli devletimiz. Kim bilir bu da nedendir? Biyodizel üretimi ve tüketimi birçok gelişmiş ülkede sağladığı avantajlar nedeni ile özendirilir ve yasal olarak vergiden muaf tutulurken biz, vergilerle engelliyor, kullanımını özendirecek veya zorunlu olarak kullanımını sağlayacak yasalarla hiç mi hiç ilgilenmiyoruz. Ülkemizde iyi para kazanan petrolcüler de lafını dahi etmiyorlar. Biyodizel, dizel motorlu araçlarda yakıt olarak, ısınmada ve elektrik enerjisi üretmede fuel oil yerine ve onlar ile karıştırılarak kullanılıyor. Geçen günlerde Yeni Zelanda'da bir yolcu uçağı sadece biyoyakıt kullanarak dünyanın ilk uçuş denemesini yaptı ve sonuç çok başarılı oldu. Biyodizelin önemli avantajları var; küçük tesislerde üretilebiliyor, yakıldığında sera etkisi diğer fosil yakıtlara göre yüzde 40 daha az, ülke tarımına yeni imkânlar sunuyor, taşıması ve depolaması çok güvenli, kanserojen etkisi petrol türevlerine göre çok daha az, yağ bazlı olduğu için motorların çalışma sırasında daha iyi yağlanmasına ve ömürlerinin uzamasına olumlu katkılar sağlıyor. Hal böyle iken bırakın teşvik etmeyi engelleme politikaları ile üretiminden soğutup insanları caydırıp, heveslerini yok edip kimlere hizmet etmek isteniyor. Ne dersiniz? Herkesin şikâyet ettiği yüksek fiyatlar ile doğalgaz ve petrol kullanımının acaba kimlere, ne tür bir faydası var? Kırsal kalkınma için böylesine büyük imkânlar sunan bir proje neden göz ardı ediliyor? Vatanımızı çok seviyoruz da kendi gücümüz ve aklımız ile yapabileceklerimiz neden engelleniyor? Rusya'ya her yıl otuz milyar dolar gaz parası, İran'a ve diğerlerine milyarlarca dolar petrol ve gaz parası ödemek neden bizi çok mutlu ediyor? Bizlerde bir gariplik mi var. Kendimize eziyet etmekten çok mu hoşlanıyoruz yoksa olan bitenin hiç farkında değil miyiz? Uykudan uyanmanın zamanı gelmedi mi? Kalın sağlıcakla. Haftaya "Hussein güçsüzden yana olabilecek mi?" |