Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 12 Mayıs 2024 Pazar
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  BASINDAN MAKALELER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Kırmızı et fiyatındaki artış durdurulamıyor. Karkas etin kilosu geçen yıl Mart-Nisan döneminde 10 liraydı. Bu yıl aynı dönemde 17-18 liraya kadar çıktı.

Hükümet, et fiyatındaki artışa çözüm arıyor. Akla gelen ilk çözüm ise et veya canlı hayvan ithal etmek. İthalat geçici olarak et fiyatını düşürür, fakat hayvancılık sektörü çok büyük yara alır.

Yaşı 30'un üzerinde olanlar hatırlayacaktır. 1980'li yılların başında rahmetli Turgut Özal döneminde tarımın her alanında olduğu gibi hayvancılıkta da yerli üretim ithalatla terbiye edilmek istendi. Bu amaçla canlı hayvan, et, peynir ve diğer hayvansal ürünlerin ithalatına kapılar sonuna kadar açıldı.

Ne oldu?

Türkiye'de hayvancılık sektörü çöktü. Sonraki yıllarda pek çok destek paketi açılmasına rağmen hayvancılıkta istenen üretim ve verim düzeyine ulaşılamadı. Doğu ve Güneydoğu'da terörün de etkisi ile hayvancılık ikinci kez darbe yedi.

Yerli üretim yeterli olmayınca, 1980 öncesinde canlı hayvan ihraç eden, et ihraç eden Türkiye, ithalatçı oldu. Aynı dönemde sektörde piyasayı düzenleyici iki kuruluş olan Süt Endüstrisi Kurumu (SEK) ile Et ve Balık Kurumu'nun (EBK) özelleştirilmesi hayvancılıkta geri dönülmez bir çöküşe neden oldu.

Daha sonraki yıllarda da dönem dönem ithalat sürdü. Yapılan her ithalat sektörü geriletti. Türkiye, dünyanın en pahalı etini tüketmeye mahkum edildi.

Özellikle 2002'den bu yana hayvancılığa geçmiş yıllara göre çok büyük destek verilmesine rağmen hayvan varlığı artmıyor, azalıyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 1989'dan bu yana küçük ve büyük baş hayvan varlığında büyük düşüş var. 1989'da 55 milyon 589 bin olan küçükbaş (koyun-keçi) hayvan sayısı 2008'de 29 milyon 568 bin başa geriledi. Büyük baş hayvan varlığı ise aynı dönemde 12 milyon 173 bin baştan 10 milyon 859 bin başa geriledi. 2009 sonu itibariyle küçükbaş hayvan varlığının 25 milyona, sığır varlığının ise, 10 milyon başın altına gerilediği tahmin ediliyor.

Kırmızı et üretimi ise 1989 - 2008 döneminde 544 bin tondan 482 bin tona geriledi.

Bu verilerden, ne kadar destek verilirse verilsin hayvancılıkta işlerin yolunda gitmediği görülüyor. Çünkü, hayvan varlığı azalıyor, et üretimi azalıyor. Hiçbir önlem alınmıyorsa bu şartlarda et fiyatının artması normal değil mi?

Kaldı ki, 2007 ve 2008'de yaşanan büyük kuraklık sonucunda arpa ve diğer yem hammaddesi ürünlerde üretim azaldı, fiyat arttı. İster yerli ister ithal olsun yemin maliyeti çok yükseldi. Bu dönemde pek çok besi işletmesi kapandı. Hükümet, işletmelerin kapanmasını önlemek için hiçbir önlem almadığı gibi, hayvancılık desteklerinde radikal değişiklik yaparak hayvan başına destek ödemesine geçti. Destekler hem azaldı hem de üretimi doğrudan artıracak destekler yerine doğrudan destek sistemine geçildi. Bitkisel üretimde yararlı olmadığı için kaldırılan doğrudan gelir desteği 2008'den itibaren hayvancılıkta uygulanmaya başlandı. Üstelik, verilen desteklerin bir çoğu süt hayvancılığına yönelik, besiye özel destek yok.

Besicilikte bu sıkıntılar yaşanırken benzer bir süreç süt hayvancılığında da yaşandı. Çiğ süt fiyatı 2008'de 45 kuruşa kadar düştü. Çok sayıda süt hayvanı kesime gitti. Hayvan varlığı eridi.

Besicilikte ve süt hayvancılığında en sıkıntılı dönemde Hükümet hiçbir önlem almadı. gelişmeleri izlemekle yetindi. Hayvan varlığı hızla eridi. Et ve süt fiyatı arttı. Fiyatın artması yapılan yanlışların, uygulanan politikaların sonucudur. Nedenler ortadan kaldırılmadıkça sonucu tartışmak çözüm olabilir mi?

Geçmişten ders alınmaz ve yeniden ithalat yapılırsa geçici olarak piyasada rahatlama olur, et fiyatı düşer. Fakat, yukarıda özetlediğimiz tablo daha da kötüye gider. Ayakta kalan besi işletmeleri de ithalat baskısı ile kapanır.

Kaldı ki, sadece besiciler değil, Koç Holding, Yaşar Grubu ve diğer büyük et sanayicileri ve üreticiler de ithalata şiddetle karşı çıkıyor. Tüketici ise özellikle et ithalatı konusunda endişeli. İthal edilecek etin hastalıklı olması ve domuz eti içermesinden korkuyor.

Böyle bir ortamda et fiyatlarındaki artışa çözüm bulunması elbette çok önemli. Önemli olmasaydı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, anayasa değişikliği görüşmelerinin yoğun temposunda et fiyatındaki artışa dikkat çeker miydi?

Başbakan ilgili bakanlara ne diyor: "Vatandaşa bu kadar pahalı et yedirmeye hakkımız yok, bitirin bu işi."

Gerçekten de vatandaşa bu kadar pahalı et yedirmeye kimsenin hakkı yok. Fakat yukarıda özetlediğimiz gibi bu sürece bir iki yılda gelinmedi. Geçmişte de benzer durumlar yaşanınca ithalat yapıldı, fakat ithalatın çözüm olmadığı, sektöre daha büyük zarar verdiği görüldü.

Medyaya yansıyan haberlere göre, Başbakan, marketlere giderek veya elemanları görevlendirerek fiyatları yakından izleyecek. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı denetim elemanlarının yapacağı işi Başbakan ve elemanları yapacak.

Başbakan et fiyatını denetlerken Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ne yapıyor?

Yıllardır sınırlardan ülkeye kaçak et ve canlı hayvan giriyor. Bakanlık kaçakçılığı önleyemiyor. Yine yıllardan beri çok konuşulmasına rağmen sağlıklı bir kayıt sistemi oluşturulamadı. Varolan kayıt sitemine Tarım Bakanlığı'nın kendisi bile inanmıyor. Bakanlık, Aralık ayından bu yana üç kez hayvan sayımı yaptırdı.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker kendisi açıkladı. Aralık 2009 sonunda yapılan ilk sayımda 1 milyon 717 bin besi hayvanı olduğu tespit edildi. Bir buçuk ay sonra 15 Şubat'ta ikinci bir sayım yapıldı. Bu kez hayvan sayısı 2 milyon 90 bin olarak belirlendi. Önceki hafta yapılan son sayımda ise besideki hayvan sayısı 2 milyon 200 bin olduğu açıklandı.

Öncelikle bu sayımın nasıl yapıldığına bakmakta yarar var. Bakanlık, taşradaki tarım teşkilatına, tarım il ve ilçe müdürlüklerine bir yazı gönderiyor. "İlinizdeki hayvan sayısını bize acilen bildirin" diye. Bu yazı genellikle Perşembe veya Cuma günü gönderiliyor, sayım sonucunun pazartesi günü Ankara'ya bildirilmesi isteniyor. Hafta sonu tatilini iple çeken personel, hafta sonu hayvan sayımına çıkıyor. Muhtarlara gidiliyor. Bu kadar kısa sürede hayvanların tek tek sayılması mümkün değil.

Üretici, "devlet hayvanları tespit edip vergi alacak", "destek vermeyecek", "bankalar haczedecek" gibi korkularla hayvan sayısını olandan daha az söylüyor. Veya tam tersi oluyor. Üretici, daha çok destek almak için hayvan sayısını olandan yüksek gösteriyor. Pek çok yerde de tarım teşkilatındaki görevliler o kadar kısa zamanda üreticiye ulaşamadığı için, istenen verileri Ankara'ya ulaştırmak için eski verileri masa başında devşirip bildiriyor.

Özetle yapılan sayım sağlıklı değil. Sayım bu kadar kolay yapılacaksa Türkiye İstatistik Kurumu'na ne gerek var?

Varsayalım ki bakanlığın yaptığı sayım doğru çıktı. Verilerin kullanılmasında da çarpıklık var. Şubat'ta yapılan sayımda hayvan sayısı 1 milyon 700 bin adet çıktı. O dönemde Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker:" Sayım yaptırdık, yeterli hayvan var, ithalata gerek yok." dedi. Damızlık birlikleri, hayvancılık örgütleri ithalat yapılmayacağı için gazete ilanı ile Bakan'a teşekkür etti.

Nisan ayına gelince yapılan sayımda hayvan sayısı 2 milyon 200 bin adet çıktı. Bakan bu kez, yeterli hayvan olmasına rağmen ithalat yapacaklarını açıkladı. Bakan, araştırma yaptıklarını bir hafta içinde karkas et veya canlı hayvan ithal edeceklerini söyledi.

Şubat ayından bu yana besideki hayvan sayısı nasıl oldu da 500 bin baş birden arttı? Bu kadar hayvan nereden geldi?

Ayrıca, hayvan sayısı 1 milyon 700 bin baş iken "ithalata gerek yok" diyen Bakan, hayvan sayısı 2 milyon 200 bin başa çıkınca neden ithalata karar verdi?

İthalat konusunda Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker'in açıklamalarında ilginç bir ayrıntı daha var. Pirinçte olduğu gibi et fiyatındaki artışı da ithalatla düşüreceklerini söylüyor. Tarım Bakanlığı'nın bir çok kademesinde görev yaptıktan sonra bakanlık koltuğuna oturan ve bildiğimiz kadarıyla veteriner hekim olan Eker'in bu sözleri en hafif deyimi ile talihsizliktir. Bakan, pirinç ithalatı ile et ithalatını eşdeğer görüyorsa vay tarımın haline.

Hatırlayacağınız gibi iki yıl önce pirinç fiyatı yükselince Bakanlar Kurulu Kararı ile Toprak Mahsulleri Ofisi'ne sıfır gümrükle ithal etmek üzere 100 bin ton pirinç ithalatı izni çıkarıldı. Pirinç ithalatı ile fiyat aşağı çekildi. Doğrudur. Fakat, et ithalatı pirinç ithalatına benzemez.

Et ve Balık Kurumu'na et ve canlı hayvan ithalat izni verildi. Et ve Balık Kurumu sınırlı bir bölgede faaliyet gösteriyor. İthal edeceği et veya canlı hayvanı piyasaya nasıl sunacağı bile tartışmalı.

Kaldı ki pirinç ithalatı gözüyle et veya canlı hayvan ithal etmek hayvancılık sektörünü yok etmek anlamına gelir. Çünkü, pirinç çeltikten elde edilen tek yıllık bir üründür. Bir yıl ithal edersiniz ertesi yıl çeltik üretimini destekleyerek üretimi artırabilirsiniz. Fakat, et ve hayvan üretimini bir yılda istediğiniz kadar artıramazsınız. Besi için 7-8 aylık zamana ihtiyaç var. İthalatla hayvan varlığınızı yok ederseniz, yeniden o varlığa kavuşmak için seneler geçer.

Ayrıca et veya canlı hayvan ithalatı sadece eti değil sütü de olumsuz etkiler. İthalatla hayvan fiyatı düşecek endişesi ile süt hayvanları kesime giderse, süt üretimi ve buna bağlı olarak süt ürünleri üretimi de düşer. Tekrar ithalat yapmak zorunda kalırsınız. Bu döngü, yerli üretimi bitirir ve hayvancılıkta her yönüyle dışa bağımlı hale gelirsiniz.

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker'in "besiciler hayvanı kesmiyor, fiyatlar artıyor" görüşü de doğru değil. Besicilerin anlattığına göre, belli bir kiloya ulaştıktan sonra hayvanın kesilmemesi üreticiye yarar değil zarar verir. Çünkü, belli kiloya ulaştıktan sonra hayvan yine aynı yemi tüketir, fakat yeni kilo almadığı için maliyeti artar. Bu nedenle kesim zamanı gelen hayvan mutlaka kesime gönderilir.

Özetle, et fiyatındaki artışı durdurmak için et veya hayvan ithal etmek kısa dönemde et fiyatlarını düşürebilir. Fakat, 2 milyonun üzerindeki besi hayvanlarının da elden çıkarılmasına ve hayvancılık sektörünün çökmesine neden olur. Özellikle 2007-2008 dönemindeki kuraklığın zararını telafi etmeye çalışan besicilere bazı destekler sağlanarak bu dönem daha az hasarla atlatılabilir. Orta vadede ise hayvan varlığının ve et üretiminin artırılmasından başka çare yok.

Ayrıca çiğ süt fiyatının düşmesi mutlaka önlenmeli. Süt fiyatı düşerse hayvanlar kesime gideceği için bir yıl sonra et krizi çok daha büyüyerek karşımıza çıkar.

Yıllık ortalama dana karkas et fiyatı

Yıl Et fiyatı(TL/kg)

2005 9.56

2006 10.29

2007 11.16

2008 9.0

2009 11.06

2010* 18.0

* 2010 Nisan fiyatı

Türkiye'nin hayvan varlığı (bin baş)

Yıl Koyun Keçi Sığır Toplam

1989 43.647 11.942 12.173 67.762

2005 25.304 6.517 10.526 42.347

2006 25.616 6.643 10.871 43.130

2007 25.462 6.286 11.037 42.785

2008 23.974 5.593 10.861 40.428

Kaynak: TÜİK

Not: 2009 sonunda küçük baş hayvan varlığının 25 milyonun, sığır varlığının10 milyon başa düştüğü tahmin ediliyor.

Türkiye kırmızı et üretimi (ton)

Yıl Üretim

1989 544.395

2005 409.423

2006 438.530

2007 575.622

2008 482.458

2009 450.000

Kaynak: TÜİK

Not: 2007'deki artış kuraklık nedeniyle çok sayıda hayvanın kesilmesinden kaynaklanıyor. 2009 verisi tahminidir.

 

Ali Ekber Yıldırım

http://www.dunyagazetesi.com.tr/

 

Ekleme Tarihi
27.04.2010
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız