BUĞDAY ve su savaşlarına gebe bir dünyada yaşıyoruz, neler yapmalıyız, ne önlemler almalıyız?
Buğday dünya nüfusunun tamamının temel gıda maddesi, yani stratejik bir ürün.
Geçen yıl Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi yurtdışından da davetlilerin olduğu ‘Küresel Isınma ve Türkiye’ konulu bir konferans tertip etmişti.
Bu konferansta konuşan BM gıda bölümünde çalışan bir panelist, bizim de yetişmesi esnasında az su isteyen buğday türünden kullanmamız gerekliliğini anlatıyordu. Adamı adeta payladım. Atmosfere karbon salınımına siz devam edeceksiniz, bizler yağmursuz ve susuz kalacağız ve de siz bizlere az su ihtiyacıyla büyüyebilen buğday tohumu satarak sömürüye devam edeceksiniz mealindeki konuşmam dostların araya girmesiyle tatlıya bağlandı.
Fakat beynimiz; ülkemizin buğday açısından iklimsel geleceğinin hiç de iç açıcı olmadığı, çölün güneyden kuzeye doğru yayılma hızının çok olduğu, Konya Karapınar’ın S.O.S verdiği, sesin de Ankara’dan duyulmadığı, vahşice kullanımdan ötürü çok düşen yeraltı suyunun ovada çöküntülere, obruklara neden olarak uyuyan beyleri uyandırmaya çalıştığını tekrarlıyor.
Aynı şey Trakya topraklarında da görülürse şaşırmamak lazım.
Bir işadamı arkadaşımla birlikte Ukrayna’nın Karadeniz sahilindeki Nikolayev şehrinde, çorapsız toprağa bassan altı parmak çıkaracak verimli kara topraklarından büyük bir çiftlikte ekim yapma kararı aldık.
Memleket sever bütün işadamı arkadaşlarıma tavsiyem Kırım, Ukrayna boş topraklarıyla Kazakistan ve Türkmenistan’da buğday ekimi yapsınlar.
İşte Rusya bu yıl buğday ihracatını yasakladı, fiyatlar ikiye üçe katlanacak gibi gözüküyor.
Her şeyi devlet denilen bürokrasi becerisinden beklemeyelim. Onların aklı ne ete yetti, ne suya...
İngiliz emperyal su şirketleri 2012 yılında İstanbul’un su ihtiyacını Bulgaristan’dan nasıl satarız diye hesap içinde hesap geliştiriyorlarken; biz avare kasnak misali lakırdıyoruz. Fuzuli gündemlerle oyalanıyoruz.
Buğday işimiz kötüye gidiyor...
Yalçın KOÇAK
http://www.hurriyet.com.tr/