Geçtiğimiz haftalarda tarım ilaçlarında ülkemizden yapılmış tıbbi analizlerin bir derlemesini sunduk. Bu bilimsel araştırmalara göre, bugün herkesin dokularında tarım ilacı artığı bulunmakta, kadınlar ve çocuklar (özellikle bebekler) çok daha fazla risk altında.
Bu durum ne yazık ki, kontrol mekanizmalarının yeterince çalışmadığını göstermekte. Nitekim geçtiğimiz hafta belirttiğimiz gibi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Müsteşarı Sayın Vedat Mirmahmutoğulları da ülkemizde tarım ilacı satışının ve kullanımının ciddi sorunları olduğunu bir kez daha vurguladı. Çok uzağa gitmeye gerek yok, Karaköy Meydanı'nda "tarım ilacı bulunur" levhaları, istediğiniz yerden istediğiniz kadar tarım ilacı bulabileceğinizi açıkça ortaya koymakta. Mesele bütünüyle ilacı satanın ve kullanan çiftçinin bilgisine kalmış. Ne yazık ki, "daha fazla ilaç, daha iyi hastalık kontrolü", "daha fazla ilaç, daha bol ürün" gibi ciddi yanılgılar var. Bir zamanlar ilaç atmaktan kaçınan köylü, günümüzde bol ürünü bol ilaçla ilişkili görmekte.
Bu konuda sık sık görüş alışverişinde bulunduğumuz bir değerli okurumuzun da vurguladığı gibi, "Önemli olan sadece karın doyurmak değil. Gerçekte önemli olan insan sağlığı, insan hayatı, yaşam kalitesi. Bugün bir insan bitkisel ilaç kullandığı için ölüyorsa ve bu ürüne güvenebilirsiniz diyerek devlet onayı alıyorsa sorun burada. Bürokrat direncini anlamakta zorluk çekmeyin sakın, sanayicinin bürokratın ayağına gitmesi bir şey istemesi bürokrat için gücü elinde tutmaktır. Bugün sizden bir şey isteyenden başka bir gün siz bir şey isteyebilirsiniz. Önemli olan niyet, bürokrat, siyasetçi şuna niyet etmeli önce, yenilen her gıda en saf, en temiz. en doğal haliyle, maksimum fayda verecek haliyle sofraya konabilmeli... Dünya organik gıdaya, katkısız gıdaya doğru giderken… Ayrıca katkısız demişken katkı maddeleri tebliğinin de gözden geçirilmesi, ayrıntılı şekilde tekrar oluşturulması gerek. Bu ise başka bir konu".
Kamuya açıklamak mahkeme kararı gerektiriyor
Bütün bunlara karşılık toplumumuzun özellikle yüksek eğitimli kesiminin algısı "yapacak bir şey yok"tan öteye geçememekte. Madem şehirlerde yaşıyoruz, önümüze geleni mecburen yemek zorundayız. Hayır değiliz. Üretici ve sanayi aslında ürününün kalitesi konusunda bizim tahminimizden çok daha duyarlı, bütün mesele bu duyarlılığı harekete geçirebilmekte. Güvenli gıda konusundaki duyarlılık cezai müeyyidelerin artırılmasıyla derinleştirilemez. Hele hele bizim gibi bir coğrafyada, cezai müeyyidenin artışı olsa olsa "uzlaşı rakamını" yükseltir. Önemli olan toplumun tüketici hakkının korunması, yani sağlıklı ürün konusunda "bilgilendirilme hakkının serbestleştirilmesi". Vatandaşın düzenleyici ve denetleyici otoriteye (devlete) olan güveninin yeniden tesis edilmesi gerekiyor.
Anayasa değişikliği kimi özgürleştirmekte, neyi sivilleştirmekte?
Sayın Mirmahmutoğulları'nın sözünü ettiği Anayasa'nın 26, 38 ve 40'ıncı maddeleri, "kişisel bilgilerin gizliliği, marka koruması vb." nedenlerle, kötü üretim yapanları doğrudan korumakta. Sahtecilik yapan, kötü mal üreten, sağlıksız ürün sunan üreticinin kamuya açıklanması (afişe edilmesi) mahkeme kararı gerektirmekte. Geçtiğimiz haftalarda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın "toplatılmasını gerekli gördüğü azo boyaları içeren" ürünler konusunda bile vatandaşı yönlendirici hiçbir açıklama yapılamadı, tamamen aynı nedenden, sağlığa zararlı ürün üretenler Anayasa ile korunmakta. Durum böyle olunca da, tahmin edersiniz her şey hasıraltı edilmekte.
Peki mevcut Anayasa değişikliği önerisi bu maddeleri karşılamakta mı? Hayır, ben baktım göremedim, siz de bakın. Hatta Anayasa'nın mevcut ve önerilen biçimini karşılaştırmalı gösteren en iyi sunumu AK Parti'nin internet sitesinde bulabilirsiniz.
Peki o halde Anayasa değişikliği kimi özgürleştirmekte, neyi sivilleştirmekte?
Yavuz Dizdar
http://www.dunyagazetesi.com.tr |