On binlerce inekten sonra Kurban Bayramı için canlı koyun da ithal edileceği haberleri (sayıma göre bizde yeterince koyun vardı ama sanırım kesmeye kıyamıyoruz) bu yazıyı yazmayı artık zorunlu kıldı.
Biliyorum, devletin hayvancılığa verdiği büyük destekler var; kalkınma ajanslarının destekleri var; hiçbir karşılık beklenmeksizin milyonlarca lira hibe yardım veriliyor ama ne yapılırsa yapılsın ülkemiz hayvancılığı bir türlü istenen gelişmeyi göstermiyor. Hep fırsat kollamak, fiyat hareketlerinden kolay para kazanmak tercih ediliyor; bir toplum için acıklı bir durum. Konuyla ilgili toplum önderleri, sivil toplum kuruluşları, hayvancılıkla rahatlıkla geçimini sağlayabilir illerin, bölgelerin yöneticileri bu konuda ciddi projeler hazırlayıp yol göstericilik görevlerini yerine getirmiyorlar.
Biz, ekonomisi battı denen Macaristan'dan, "Bizim hayvanlarımızı aldınız, bizleri sıkıntıdan kurtardınız" diye ilgili kamu yöneticilerine teşekkür mektubu gönderen Sırbistan'dan, eskiden futbolcu ithal etmekle övündüğümüz Güney Amerika ülkelerinden, daha nicelerinden, el oğlundan aldığımız borç paralarla ha bire inek ithal ederek kesiyor, mangal yapıp keyfimize bakıyoruz.
Devlet eliyle sadece kesip yemek için canlı hayvan ithal etme politikamız hayvancılığımıza büyük zarar verirken bu işin cambazlarını, simsarlarını, tüccarlarını, ithalatçılarını heveslendiriyoruz. "Bize de bize de" diyorlar; bize de ithal hakkı verin ki uzun yıllardır belki de kasıtlı olarak yok edilmeye çalışılan hayvan yetiştiriciliğini iyice bitirelim, hemen hemen her şeyde olduğu gibi bunu da tamamen dışa bağımlı hale getirelim.
Rusya'daki kuraklık buğday piyasasını iki günde altüst etti. Rusya, "Bana lazım, artık buğday satmayacağım" dediğinde, dünya buğday fiyatları yüzde elli yükseldi. Demem o ki, el oğluna bağlı karnınızı doyurma politikası ummadığınız bir anda iflas eder, paranız olsa dahi pek bir işe yaramaz.
Bizler ucuz diye bol bol yediğimiz tavukları dahi ithal malı soya ile besliyoruz. Soya ithali durduğu gün hepsi açlıktan telef olacak bir tavukçuluk endüstrimiz var. Birçok tarım ürününde dışa bağımlıyız ve bunu değiştirmek için toplumca bir gayret içinde değiliz; ilgi alanımız sadece ve sadece tüketmek.
Her şeyi devletten bekleme alışkanlığımız hepimizi büyük bir atalete düşürüyor. Tarım konusunda yakinen bildiğim Tarım Bakanlığı yöneticileri iyi niyetliler ve hep iyi bir şeyler yapabilmek gayretindeler. Bugün tarıma olsun, hayvancılık çabalarına olsun, hatırı sayılır bir kısmı hibe olan çok önemli teşvikler veriyorlar; ama pek fazla ilgileneni yok. Büyük sermaye bu konuda pek duyarlı değil; kolay iş, elektronik alet alıp satmak yeğleniyor.
Dış ticaret açığımızın ülke ekonomisi için büyük tehditler oluşturduğu bir dönemde, her geçen gün artan bir iştahla kamyon dolusu, uçak dolusu, gemi dolusu canlı hayvan ithal etmekle bir yere varamayacağımız kesin. Nüfusu yetmiş milyonu aşan, dünyanın on yedinci büyük ekonomisi olduğunu söyleyen bir ülke, kendi hayvanlarını yetiştiremiyor, insanlarını doğru besleyebilecek politikaları yaşama geçirmede zorlanıyorsa, devletin bu konuda sadece teşvik vermesi bir çözüm oluşturmayacak. Devlet eliyle hayvancılığı canlandıracak yeni politikaların ve yatırımların yaşama geçirilmesi gerek. Anlamsız bir siyasi gösterinin, ne ‘evet' oylarının ne de ‘hayır' oylarının çokluğu bu gerçeği değiştirmiyor.
Ekonomisine, tarımına, hayvancılığına hâkim olamayan bir toplum, o toplumun bunları başaramayan, hep başkalarının yapmasını bekleyen ve her konuda sürekli fırsatlar kollayan fertleri, bu davranışlarını değiştirmedikçe, geleceği iyi kurgulayabilmek sanırım bir hayli uzun zaman alacak.
Tüm okurların Şeker Bayramı'nı dostlukla kutluyorum.
Sağlıcakla kalın. Haftaya: "Türkiye'nin açmazı: Rusya, Çin, ABD, biraz da İran."
Bülent Ünal
http://www.referansgazetesi.com/