Dün 29 Ekim’le ilgili okumayı geciktirdiğim bir yazıyı okurken şu satırlar dikkatimi çekti. “Hatırlatırım, 29 Ekim aynı zamanda lüfer bayramıdır..”
Bir zamanlar öyleydi herhalde dedim içimden ben de.
Zira lüfer diye bir balık artık yok!
Şaka yapmıyorum.
Yanlış avlama yüzünden hallerde birer kasa lüfer ya var ya yok.
Niye? Çünkü yıllarca lüferin yavrusu olan çinekopu, sarıkanatı çılgın gibi avladılar.
Balık ailelerinden bihaber Türk halkı da onları “ayrı” balıklar sanıp afiyetle yedi.
Hayır canlarım, hayır kuzucuklarım! Çinekop ve sarıkanat AYNI ailenin elemanlarıdır ve lüferin büyümemiş halidir.
Yavrusudur. Henüz erişkin olmamışıdır. Erişkin olmadığı için de henüz yumurta bırakamaz. Yani çoğalamaz.
(Bilmeyen için ansiklopedik bilgi: Lüfer ailesi küçükten büyüğe doğru şöyle adlandırılır: defneyaprağı, çinekop, sarıkanat, lüfer, kofana ve sırtı kara. Niye bu kadar çok adı var peki? Balıkların kralı da ondan!)
Sen yıllarca bir hayvanın yavrusunu avlarsan ne olur?
Yumurta bırakacak kadar büyümediği için tükenir gider.
İşte şimdi o oldu.
Yedikleriniz son yavrulardır. Çocuğunuzun “lüferi”dir aslında.
İnsanın çocuğuna lüfer bırakamayacak olması ne kadar acı bir şey.
***
Peki devlet ne yapıyor?
Uyuyor.
Bu kadar...
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığının koyduğu alt sınır 14 santim. Yani 14 santimden küçük bir lüfer ailesinin ferdini avlayamazsın.
14 santim dediğin çinekop! Ondan daha küçüğüne defneyaprağı deniyor ki o yavru bile değil. “Yav..” sadece.
Demek istediğim bu güya yasak bir halta yaramaz. Lüferin çoğalabilmesi için 24 santime gelmesi lazım.
Şu an boğazın girişinde gırgırlar ağlarını atmış, geleni gideni avlamaktalar.
Çılgınlar gibi çinekop avlanıyor.
14 santimi takan da yok zaten. 14 santimin altında balıklar da avlanıyor vahşice.
Çünkü kontrol eden yok.
***
Ben bu devlet denen aygıtın ne “işe” yaradığını anlamakta her geçen gün daha çok zorlanıyorum.
Lüferden söz ediyoruz arkadaşlar!
Balıkların kralı!
İstanbul boğazının en şahane şeyi!
Yok daha büyük bir lezzet!
Lüfer yedikten sonra başka balıklara balık bile denemez.
Bir devlet, coğrafyasının en güzel hediyesini koruyamıyorsa, bu konuda bir önlem almıyor, aldığı önlemi uygulamıyorsa NEDEN vardır?
Zulüm etmek midir devletin yegâne varlık nedeni?
Lüferimi koruyamayan bir devlete ben NİYE vergi veriyorum?
Hakikaten soruyorum. NİYE?
Yemin ederim bu kafadayım artık.
Ufacık bir iş kurdum iki yıl önce, hani nerdeyse Sabancı Holding kadar vergi ödüyorum. Cebime girenin iki katı vergi verdim!
Bir yandan kestiğim faturaların dolaysız “faturası” bir yandan telefonuma, internetime, gazozuma, sinema biletime “bindirdiği” dolaylı vergi..
Sonuç ne peki?
Lüferim yok oldu.
***
İş başa düştü arkadaşlar.
Devlet devletliğini bilmiyorsa o vakit vatandaş vatandaşlığını bilsin.
Fikir Sahibi Damaklar Derneğinin başlattığı bir kampanya var. “İstanbul lüferine hasret kalmasın” diyorlar.
(fikirsahibidamaklar.org)
Vatandaş olarak yapılacak şudur:
Ey damağına düşkün, ey balığın kıymetini bilen okur! Lüferi geri istiyorsan lüferin yavrusu olan çinekopu ve sarıkanatı yeme! Alma, ısmarlama ve yeme çünkü bunlar henüz erişkin olmayan lüferlerdir ve çoğalamazlar. Lüferin çoğalabilmesi için en az 24 santime gelmesi lazım. Restoranlarda denizi yeni görmüş garsonlar, paragöz patronlar kasten veya cehaletten aksini iddia etse DE, içiniz gitse DE, ucuz bulsanız DA çinekopa yüz vermeyin!
Bugün cumartesi. Olur da ailecek balıkçıya giderseniz aklınızda olsun istedim. Sevgiler, saygılar.
http://www.yazarx.com/FYasamMagazin/mutlu-tonbekici/06-11-2010/cinekop-yemeyin/283982.aspx