Nereden geldik nereye gidiyoruz
GÜNDÜZ VASSAF
Marks ve Engels bile köylülere bilinçleri yoktur diye nerdeyse düşman gözüyle baktı
“Allah insanı köylü etmesin” dedi bir yakınım.
Tarih boyunca köylü kadar çeken olmadı. Köleler azat edildi. Kadınlar özgürleşti. Çocuk hakları için evrensel beyannameler çıktı. Kimi ülkelerde vicdani ret bir hak. Askerin sendikası var. Kol kesip kadın taşlayan şeriatla yönetilen ülkeler dışında dinlerin şiddetinden kurtulduk, idam yasak.
Mevsimden mevsime yaşayan, hem iklim hem de piyasanın emrinde olan köylü hala köylü. Eğitimden, sağlık hizmetlerinden en az nasibini alan o.
Çok çektiler. Kendilerine de çok çektirdiler. Her sınıfta ezilen kadın, en çok köylü olarak ezildi. Çocuklar hayvan gibi işe koşuldu. Çok çektiler ama ezilenlerin kurtuluşu için yeni dünyalar vaat eden Marks ve Engels bile onlara, devrim yapacak bilinçleri yoktur diye nerdeyse düşman gözüyle baktı. Buradan hareketle de Stalin sosyalizm adına 30-40 milyon köylüyü (kulak) katlederken nice aydın alkış tuttu.
Türkiye’de cumhuriyet kurulurken “Köylü milletin efendisidir,” dendi, köylerinden uzaklaşmasınlar diye yol vergisi konan İnönü’nün Milli Şeflik döneminde başkent Ankara’ya gelebilenler kamyonlara doldurulup şehir dışına atıldı. Aziz Nesin, Amerikalarda ana gıdası tahıl olan uygarlıkları kaale almayarak, yeterince et yemedikleri için onlara aptal dedi. Kimse itiraz etmedi.
Köylülükten tek kurtuluş, köylülükten şehirliliğe geçişle olmuş. Bugün Batı’da tarımla uğraşanlar, köylü değil çiftçi. Dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor. Yüzyılımızda köylülük bitecek. Köylü psikolojisi kaybolacak.
Aşağıda değindiklerim dilimizde kelime olarak kalacaklar. Kalacaklar ama, aşk kelimesinin binlerce yıllık evriminde olduğu gibi bambaşka yeni içeriklerle.
Misafirperverlik: Artık tanımadığımıza bırakın kapı açmayı, merhaba demek yok. Almanya’da bir üniversitenin öğrenci kantininde bir konuşmaya tanık oldum.”Tatilini ucuza çıkarmak istersen Anadolu’yu dolaş. Aptallar. Tek kuruş istemeden seni evlerinde ağırlar.”
Sabır: Toprak ekilir, biçilir, dövülür, mevsimler, ürünler sabırla beklenir. Bugün, bilgisayarları bir an için tekleyenlerin tahammülsüzlüğüne şifa veren psikologlarımız var.
Yaşlılık: Evlat anasına, babasına sonuna kadar bakardı. Bugün, yeni halimize uygun mimari anlayışımızda evlerimizde onlara yer bile yok. “Huzur” evlerinde kedi köpek kiralanıyor okşasınlar diye. Japonya’da robotlar devrede.
Kendi kendine yeterlilik: Köylü gıdasını yetiştirir, yemek pişirir, evini yapar, atmaz tamir eder, şifalı otları bilir, doğayı tanır dengesini kollar, şarkı söyler, destan anlatır. Artık yemek pişirebilmek bile ayrıcalık olma yolunda. Günlük hayatımızın idamesinde hepimiz bir megamakinanın çaresiz uzantılarıyız.
Hayatta değişim esas. Bugün beynimizin kapasitesinin ancak yüzde 1 kadarını kullandığımız söyleniyor. Bundan 70,000 yıl önce Afrika’dan ilk adımlarını atıp dünyaya yayılan türümüz evrimimiz açısından bebeğin emekleme çağında bile değil. Yeter ki, “Biz kimiz? Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?” diye sormayı unutmayalım.
http://www.radikal.com.tr/ |