Savaşlar sadece top, füze ve uçaklarla sınırlı değil artık. Aç bırakma, ekonomik ambargo, şantaj ve koalisyonlar savaşı şeklinde de gelişmekte. Siyasetçilerin ve askerlerin bakış açıları bir yana su uzmanları, klasik savaşların halkların iradesini kırma ve diz çöktürmekte başarısız olması sonrası gelecekteki çekişmelerin su ve kaynaklar üzerinde olacağını düşünüyor
Su ve kaynak savaşlarına dönüşecek en önemli çekişme ise Arap-İsrail çekişmesidir. Bölge ülkelerinde nüfus oranları ve dolayısıyla suya olan talep artıyor. Aslında Ürdün nehrinin suyunun bölüşülmesi konusunda gizli ve açıktan dönen bir çekişme olduğunu düşünüyorum. Bu nehrin suyu 1967 savaşının yeterli ve esaslı sebebiydi. Ürdün nehrinin Batı yakasında İsrail,
tecrit duvarıyla Batı Şeria ve Gazze sularının yer altı havzalarının çoğunluğunu topraklarına kattı. Toprak üzerindeki stratejik çıkarlar çekişmesi bağlamında son olarak İran otoriteleri, kendi toprakları içindeki Delahu dağından gelen Alun nehri suyunu tuttular ve dolayısıyla bu nehrin Irak topraklarındaki uzantıları kurudu.
Türkiye ise Ortadoğu'da su konusunda esaslı aktördür. NATO Türkiye'sinin iki büyük su kanalı Dicle ve Fırat'ın varlığını hedef alan önemli projeleri var. Zira Türkiye eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in doksanlı yılların başında bir basın toplantısında sarf ettiği 'Petrol Arapların malıysa Dicle ve Fırat'ın suları da Türkiye'nin malıdır' yollu ifadeleri hâlâ Arap su uzmanlarının zihnindeki yerini koruyor. Halen Türkiye'nin Iraklıların sularını Ilısu Barajı gibi dev barajların arkasında tuttuğu barış suyu projesi için ciddi çalışmalar sürüyor. Barış suyu İsrail'e ve Körfez ülkelerine ihraç edilecek. Türkiye'nin üç yıl sonra tamamlanacak Ilısu Barajı'nı inşa ettiğini ve GAP projesiyle Türkiye'nin Fırat suyunun yüzde 90'ına ve keza Suriye suyuna tahakküm kurma gücünün artacağını görüyoruz.
Türkiye'nin 1920'li yıllardan beri komşularıyla su paylaşımı anlaşmasını imzalamayı reddettiği, Fırat ve Dicle'yi uluslararası anlaşmalar gereği paylaşılacak nehirler olarak görmediği biliniyor. Dolayısıyla Türkiye'nin bölge ülkelerine en önemli stratejik baskı kartı olarak su kartını muhafaza ettiğini biliyoruz. Bu yüzden Arap ve İslam ülkeleri Türkiye'nin ekonomik, beşeri, askeri ve siyasi gücü sebebiyle Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmeliler. Yani Türkiye bölgesel ve uluslararası sorunlarda önemli bir ülkedir... Bunun en büyük kanıtı da İsrail ile Suriye arasındaki dolaylı müzakerelerde ve Gazze'ye yönelik İsrail savaşında Filistinlileri desteklemedeki rolleridir.
Türkiye geçmişte Ortadoğu'daki politikalara seyirci kalırdı. Fakat bugün şartlar değişti. Türk varlığı su alanında işbirliği noktasında daha etkin. Herkes iki yıl önce Türk Manavgat şelalesi suyunun İsrail teknolojisi karşılığı bu ülkeye satılması anlaşmasının imzalandığını hatırlar. Bu proje özellikle de klasik savaşların çekişmeleri çözmekte başarısız kalması sonrası 'yeni kaynak savaşı' için yeni bir coğrafyanın oluşmasına yol açabilir. Bu yüzden dünyanın yüksek diplomasiyle desteklenmiş ekonomik kalkınma projelerine yöneldiğini görüyoruz. Obama'nın konuşmalarının çoğunluğunda belirttiği 'çekişmeleri yönetmek yerine çözmeliyiz' yollu ifadelerinde işaret ettiği nokta da bu. Türkiye Ortadoğu'nun bütün kalkınma sorunlarının çözümü için su konusunda temel taş olabilir.
Dr Salih LAfi Elmuayeta
Ürdün gazetesi El Rey, 13 Mart 2009
kaynak zaman |