Dün ilk kırlangıcı gördüm, dün gece ilk yarasayı. Bugün sabahleyin pencereyi açtığımda önümden ilk kelebek geçti.
Rüzgâr serin ve koku yüklü.
Sevgilisinin etrafında pervane olan âşık gibi bahçeyi arşınlayıp duruyorum.
Bu çiçek acaba sarı olduğunun farkında mı?
Bu badem, yapraklarının sahip olduğu yeşilin dünyanın en güzel yeşili olduğunu biliyor mu?
Kır çiçekleri, yabani yulaf ve arpa bazı yerlerde omzuma geliyor. Erguvan çiçek açtı. Nar, incir ve dut dallarında yeni ufak yapraklar var, anne kucağında bebekler gibi. Hepsini gözlerimle yiyorum.
Karşılıksız tek sevgi galiba doğadan aldığımızdır.
Narenciye ağaçları tomurcuk yüklü. En çok onların açmasını bekliyorum.
Olgun bir narenciye ağacında atmış bin kadar çiçek olduğunu okudum geçen gün bir kitapta*. Bunlardan sadece yüzde biri meyveye dönüşür. Yerine göre, çiçeğin meyve haline gelmesi beş ila sekiz ay alır.
Meyve olgunlaştıktan sonra
Birçok meyve olgunlaştıktan sonra kesilmezse ağaçta çürür ama narenciye değil. Olgun narenciye uzun süre ağaçta durur ama en güzel zamanında kesilmelidir çünkü lezzetinden kaybetmeye başlar. Toplanmazsa düşer ve yere çarptığı yerden başlayarak çürür. Susuzluğa dayanıksızdır denir ama yıllarca ve yıllarca sulanmadığı halde yaşayan portakal ve limon ağaçları gördüm.
Narenciye asıl dona karşı dayanıksızdır. Hava soğukluğu üç saat boyunca üç derece santigradın altında olursa meyvenin içindeki su donar. Soğukluk daha uzun sürerse ağaç donar ve ölür. Limonluk denilen şey Avrupa’da soğuk aylarda narenciyeyi soğuktan korumak için icat edildi.
Narenciyenin vatanı Çin’dir denir ama Mezopotamya’da milattan önce 4000 yılına giden narenciye tohumları bulundu. Anadolu’ya Büyük İskender’in milattan önce 300 yılı civarında yaptığı Hindistan seferinden sonra geldi. Akdeniz havzasında birçok yerleşim yeri kuran Yunanlılar narenciyeyi Filistin’e götürdü. Museviler sonbahar ayinlerinde kullandıkları için Akdeniz’e yayılırken narenciyeyi de beraberlerinde götürdüler. Akdeniz bu şekilde bir narenciye cenneti oldu.
Veba taşıyan fareler
Avrupa’ya narenciye veba taşıyan pireli farelerle beraber Çin’den geldi. İspanya’ya ise narenciyeyi Müslümanlar götürdü. İspanyollar Güney Amerika’da koloniler kurarken Cizvit papazları kıtaya portakal ve limon götürdü.
Yenmesi en hoş portakal türü Yafa’dır. Bende var. Eskiden Türkiye’de bulunurdu ama artık çok ender. Kokulu ve leziz meyve veren Yafa iki senede bir bol ürün verdiği için söküldü ve yerlerine çok ürün veren Washington gibi türler dikildi. Washington aslında Brezilya’dan gelir. ABD’deki bütün ticari bitkiler gibi narenciye de endüstriyel bir bitki haline getirildi ve dev plantasyonlar halinde çok uluslu şirketlerin eline geçti.
Benim bahçedekiler ise gece uyuduklarında masum Mezopotamya rüyaları görüyor.
Bu bahçede her ilkbahar dünyanın ilk ilkbaharıymış gibi beni şaşırtıyor.