Deniz seviyesinden yaklaşık 800 metre yükseklikteki Inle Gölü, 116 kilometrekarelik yüzölçümüyle yeryüzünün en yüksek tatlısu kaynaklarından biri. Myanmar’ın, yani eski adıyla Burma’nın Şan Eyaleti’nde. Çevresi yüksek dağlarla çevrili. En derin noktası 3,5 metre. Bu sayede üstüne bambulardan köyler, pazarlar, yüzen köyler kurulmuş. Halkı çok maharetli. Doğanın nimetlerinden rengarenk bir dünya yaratmışlar.
Nyaungshwe kasabası, İnle Gölü’nün kuzey kıyılarına 3,5 kilometre uzaklıkta. İçinden geçip İnle’ye dökülen kanal sayesinde göle giriş kapısına dönüşmüş. Kuzeydeki dereler kanalda birleşip, sularıyla gölü besliyor. Üç yıl önce konakladığım, kanal kıyısındaki Gypsy Inn’e gidiyorum tekrar. Sahibi memnun, bitki çayı ve kızarmış tatlı ikram ediyor. Akşam saatlerinde kanalda fotoğraf turuna çıkıyorum. O kadar çok enteresan görüntü var ki. İnce uzun teknelerin pervanelerinden havaya püsküren sular, göl turundan dönen turistler, serpme ağla avlanan balıkçılar, iskelelerde kahkahalar atarak toplu yıkanan kadınlar... Göl turu için tekneciyle sabah 07.30’a sözleşmiştik. Yabancılara kesilen üç dolarlık göle giriş biletini alıp, yola çıkıyoruz. Teknemiz tik ağacından yapılmış, düz tabanlı, 15 metre boyunda, bir metre genişliğinde. Ortasına tek yolcunun oturacağı koltuk yerleştirilmiş. Sahibi, kıçtan takma motorun başında. Kanaldan, göle doğru hızla ilerleyen teknede yüzüme çarpan rüzgarın serinliği keyif veriyor. Kıyıya yanaşmış bir tekne, yükünün boşaltılmasını bekliyor. Geniş sepetlerdeki küçücük domatesler kıpkırmızı. Sağımızda ve solumuzda Nyaungshwe’nin devamı uzanıyor, ilerledikçe beton binaların yerini kazıklar üzerindeki bambu evler alıyor, bir süre sonra da tarlalar...
YÜZEN TARLALARIN SIRRI
Gölün başladığı noktaya yaklaşırken beliren mısır tarlalarının herbiri yaklaşık yüz metre derinliğinde, şeritler halinde içeriye uzanıyor. Sınırlarına bambular çakılmış. Diğer tarlayla aralarında 10’ar metrelik, boş su kanalı bırakılmış. Göle çıktığımızda, yoğun bir tekne trafiğiyle karşılaşıyoruz. Kimi yolcu, kimi domates yüklü. Her iki yanımızda, uzaklarda, üzerleri gri bulutlarla kaplı, yemyeşil dağlar var. Gölün ortasına devlet konuk evi yapılmış. Biraz ilerisindeki sunağın küçük Buda’sı, sunağı altın sarısı. Mavi suların ortasındaki bu görüntü çok çekici.
ilk balıkçıyla karşılaşıyoruz. Hislerimi anlamışcasına teknesini yavaşlatıyor. Hasır şapkasıyla, oyma ağaçtan, incecik teknenin önüne oturmuş. Gözleri suda, sakince kürek çekiyor. Balık sepeti insan boyutunda. Sıra geliyor İnle bereketinin, yani göl üstündeki tarlaların sırrını keşfetmeye. Nasıl suyun üstünde duruyor, toprakları dağılmıyor? Gölün tabanında İnle’ye has bir tatlı su bitkisi yetişiyor. Sığda kolayca görülen bu bitki, gölün tüm tabanını kaplamış. Uzun bambu sırıklarla dipten çıkarılıp, ince uzun teknelere istifleniyor. Gölün içine bambu kamış çakılarak oluşturulan havuzlara dolduruluyor. Üstü gölün çamuruyla kaplanıp, gübre ekleniyor. Tarlaları incelerken, teknelerine gölün dibinden çıkardıkları yosunu istifleyenlerle karşılaşıyoruz. Etraflarında bir tur atıyoruz. Fotoğraf çekmem hoşlarına gidiyor. Gülümseyerek el sallıyorlar. Köylülerin ilginç özelliklerinden biri de, teknenin arkasında durup küreği sağ ayaklarıyla çekmeleri. Yarım dairelik burgularla ilerliyorlar.
SİMSİYAH PA-O KADINLARI
Gölde ve kıyısındaki köylerde 70 bin kişi yaşıyor. Yüzen tarlalarda sebze, meyve yetiştiriyorlar. Pirinç tarımı kuzeyde, Nyaungshwe civarında yapılıyor. Kıyıdaki 17 köyün halkı İntalar. Güney Burma’dan göç ettikleri sanılıyor. Çok çalışkanlar, ellerinden her iş geliyor. Sağımızdaki yeşillik alanda köyler beliriyor. Tekneci genç, önce “Beş Günlük Pazar”a gideceğimizi söylüyor. Gölün güneyindeki beş büyük yerleşimin her birinde, sırayla bir gün pazar kuruluyor. Yanyana yaslanıp kıyıya çekilmiş yüzlerce tekne uzaktan belirince, pazar yerine geldiğimizi anlıyoruz. Bambu yüklü kağnılar, kanal boyunca sıralanmış sundurmalar... Yanaşacak yer yok. Tekneden tekneye geçerek iniyorum. Turistik tezgahların sayısı son üç yılda çok artmış. Kolye, bilezik, tespih, resimler satıyorlar. Farklı etnik gruplardan satıcıların arasında en çok dikkatimi çekenler Pa-o kadınları. Kalın siyah kumaştan, uzun kollu yelek, geniş pantolon giymiş, çizgili kavuniçi başlıkla saçlarını püskül yapmışlar. Dağlarda, toprakla uğraşmaktan esmerleşmişler. Fotoğraf çekerken kimileri para istiyor... Büyükçe bir sepette pilav satan güler yüzlü kadın, yaprağa sararak servis yapıyor. Karşısındaki seyyar lokanta büyük kazanında çorba kaynatıyor. Yağda tofu kızartılıyor. Tekneye dönüyorum. Venedik misali köylerin arasında dolaşıyoruz. Tüm evler kazıklar üzerinde. Bulaşık, çamaşır evlerin iskelelerinde yıkanıyor. Tuvaletler göle açık. Buna karşın gölde belirgin kirlenme yok. Yarısı su üstündeki Inbawkon köyü ipek, pamuk dokuma evleriyle ünlü. Tik ağacından iki katlı büyük bir atölyeye giriyoruz. 20 tezgahta rengarenk ipek eşarplar dokunuyor. Göldeki nilüferlerin liflerini kaynatıp, renklendiriyorlar. Fiyatlar pahalı. Çıkışta satır üreten bir atölyeye uğruyoruz. Metal döven işçilerin senkronizasyonu müthiş. Sonra tekneyle bir puro atölyesine gidiyoruz. 20 genç kız, büyük hızla puro sarıyor. Muhtemelen tek müşterileri turistler.
BEŞİNCİ BUDA NÖBETTE
Ywama’daki Phaung Daw U Paya, gölün en büyük budist tapınağı. Şan Eyaleti’nin güneyindeki en kutsal mekan. Geniş ibadet salonunun ortasında, sarı tüllerin arkasında beş küçük Buda heykeli var. Yıllar boyunca üzerlerine yapıştırılan altın yaprak katmanlarından şekilleri değişmiş. Dizildikleri platforma sadece erkekler çıkabiliyor. Küçük bir havuzdan aldıkları suyu, törenle heykelin üstüne döküyorlar. Tapınakta sonbaharda festival düzenleniyor. Heykellerden dördü, altın kuğu figürlü büyük bir tekneye yüklenip, 20 gün tüm köylere götürülüyor. Tapınakları kutsanıyor. Biri tapınakta koruyucu bırakılıyor. Uzun yıllar önce tekne devrilip, budalar göle düşünce bu olaydan ders almışlar. Yüzlerce teknenin eşlik ettiği kafileyi ve törenleri izlemek için eyaletin dört bir yanından onbinlerce kişi İnle’ye geliyor. Öğle yemeğinde tapınak yakınlarındaki Shwe Hintch Restoran’a gidiyoruz. Yolda, Ann’s Restoran’a gitmeyi teklif ediyorum tekneciye. “Çok uzak” diyor. Üç yıl önce uğramış, temizliğini, manzarasını sevmiştim. Yemek çıkışı, kağıt şemsiye atölyesine uğruyoruz. Bambu yaprak ve dalları uzunca süre kaynatılıyor. Balyozla dövülüp, parçalanan lifler tel süzgeçte iki saat kurutuluyor. Su geçirmeyen bu kağıt, tüm aksamı bambudan şemsiyelere dönüştürülüyor. Son durağımız, bölgedeki en eski tapınaklardan Nga Phe Kyaung. Tekneyle yanaşıp merdivenlerden büyükçe bir salona giriyoruz. Farklı stillerdeki Buda heykellerine, çevredeki süslemelere bakılırsa, epeyce eski. Bir zamanlar çok görkemliymiş. Turu bitirip, Nyaungshwe’ye dönüyoruz. İnle harika bir doğaya sahip. Bir gölün nimetlerinden bu kadar yoğun biçimde yararlanıldığını ilk kez burada görüyorum...
hurriyet.com.tr
|