Güvenlikçiler hakkını yeterince kullandı. Sonuç açık: Kitlesel açlık veya şişmanlık. Artan gıda fiyatları.
Uluslararası güvenlik uzmanları eskiden soğuk savaşı, ideolojileri, silahlanma yarışını konuşurdu. Artık güvenlik denince akla gıda geliyor. Çeyrek yüzyıl içinde uluslararası ilişkilerdeki en önemli krizlerin gıdaya hâkimiyet nedeniyle çıkacağı tahmin ediliyor. Çok geliştiğine inanılan medeniyetimizin kendini nasıl doyurabileceğini hâlâ çözememiş olması ilginç bir ironi. Dünyada 800 milyon insan aç, 800 milyon insan obez. Tam distopya.
Küresel bir gıda krizine doğru ilerlerken, iki çözüm stratejisi belirdi. İlki, Dünya Bankası ve IMF’nin reçetesini yazdığı ‘gıda güvenliği’ stratejisi. Serbest piyasa reformlarının genişlemesini, şirket tarımının özendirilmesini, tek tip ve hatta GDO’lu tohumun kullanılmasını özendiren bu strateji, gıdayı para kazanmak için bir fırsat olarak görürken, gıda üretenleri ve gıdanın üretildiği yerleri gıda ‘sektörü’ için bir araç olarak görüyor. Biri üretsin, bir toplasın, biri dağıtsın, biri yesin, şirketler de hani bana desin...
Gıda egemenliği başka
İkinci strateji, ‘gıda krizi’ni, krizin çözümü olarak önerilen yaklaşımın yarattığını düşünüyor. İnsanın doğayla ya doğrudan ya ailesiyle ilişki kurması gerektiğini özendiren ‘egemenlik’ yaklaşımı, şirketlerin kâr hırsı kontrol edilmedikçe, gıdada değil güvenlikten, egemenlikten dahi bahsedemeyeceğimizi savunuyor. 2007’de Mali’de ilk kez toplanan Gıda Egemenliği Forumu, küresel bir güç olarak örgütlenmeye karar veriyor. Son dört sene içinde onlarca toplantı ve forum düzenliyor. Bu forumlardan sonuncusu, Nyeleni Avrupa Gıda Egemenliği Forumu, Avusturya’nın Krems kentinde geçen hafta toplandı ve pazartesi günü bir deklarasyon yayımladı.
Tüm Avrupa ülkelerinden 400’den fazla delegenin katıldığı forumda bizi Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Tohum İzi Derneği, Kibele Ekolojik Üreticiler Kooperatifi, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi ve Ekoloji Kolektifi’nden köylüler, akademisyenler, kooperatifçiler ve aktivistler temsil etti. Avrupa’nın en kalabalık köylü nüfusuna sahip Türkiye’nin de orada olması önemliydi. Forumun dünyada ve Avrupa’da vardığı sonuçlar önemli. Öncelikle gıda üretim, dağıtım ve paylaşımında sistemik bir değişikliğe gitmeden adil ve çevreye duyarlı bir gıda rejimi yaratılamayacağını savunuyorlar. Bunun için beş adımlık basit bir model öneriyorlar:
1) Endüstriyel olmayan, küçük çiftçi tarımına, işlemesine ve alternatif bir dağılıma dayanan, ekolojik olarak sürdürülebilir ve sosyal olarak adil bir gıda üretim ve tüketim modeli icin çalışmak. 2) Gıda dağıtım sistemini yerelleştirmek ve üreticiler ile tüketiciler arasındaki zinciri kısaltmak. 3) Gıda ve tarım alanında çalışma koşullarını ve sosyal koşulları iyileştirmek. 4) Ortak varlıkların (toprak, su, hava, geleneksel bilgi, tohum ve hayvanlar) kullanımı ve mirası hakkındaki karar alma mekanizmalarını demoratikleştirmek. 5) Kamu politikalarının, kırsal bölgelerin canlılığını, gıda üreticileri için adil fiyatları ve herkes için güvenli, GDO’suz gıdayı garanti etmesini sağlamak.
İki model
Önemli bir karar eşiğindeyiz. Önümüzde ya gayrimedeni bir neoliberal Gıda Güvenliği Modeli var. Ya da adaleti ve çevre duyarlılığını bir araya getiren medeni bir Gıda Egemenliği modeli. İlki şirket tarımını özendiren, bebeklere dahi GDO’lu mamalar vermede sorun görmeyen, suyu, toprağı havayı me(f)ta olarak gören bir piyasacı mantık. İkincisi, Gıda Egemenliği Forumu’nun önerdiği, sürdürülebilir, gıdayı üreten ve tüketenin ortak iradesiyle şekillenmiş bir zincire dayanan, yemeği şirketin değil yiyenin ve üretenin hâkimiyetine bırakan insancıl mantık. Güvenlikçiler hakkını yeterince kullandı. Sonuç: Kitlesel açlık veya şişmanlık. Artan fiyatlar. Tarlayı basan zehirler, şirketlerin tellerle çevirdiği tarlalar, hıyarla domatın hızla birbirine yaklaşan tadı...
Sıra, “Gıdada egemenlik kayıtsız şartsız önce doğanın, sonra halkın” diyenlerde. İlk grupta köylüler yok, gençler yok. Küreği, çapayı kazma sananlar çoğunlukta. İkinci grupta kadınlar, gençler, köylüler, akademisyenler, aktivistler, kadınlar, herkes var. Büyük şirketler ve tarım bakanları yok. Yakında bir tercih yapmak zorunda kalacağız. Karar vermeliyiz. O parlak parlak, hıyar gibi domatlardan gına gelmedi mi?