Giderek artan dünya nüfusu nasıl doyurulabilecek? Bu soru, Dünya Gıda Günü vesilesiyle yine gündemdeydi.
Seri üretim ve tarımın sanayileşmesi yerine sürdürülebilirlik kavramı giderek öne çıkıyor.
Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre dünya nüfusu 7 milyara yaklaşırken tarım stratejisinin değiştirilmesi konusunda bilinç artıyor.
Tarım Gelecek Vakfı'ndan Benedikt Haerlin, kitleleri doyurabilmek için yeni teknolojiler yoluyla gıda üretiminin mümkün olduğunca artırılması düşüncesinin ölümcül sonuçlara yol açabileceği uyarısında bulunuyor.
Haerlin, endüstriyel tarım teknolojisinin açlık sorununu çözmekten ziyade daha da kötüleştirdiğini belirtiyor: “Sanayi ülkelerinde sahip olduğumuz beslenme modelinin aşırı şişmanlamaya yol açtığı artık açıkça görülüyor. Dünyada aşırı şişmanların sayısı aşırı zayıfları geçmiş durumda. Yanlış beslenmenin önümüzdeki en büyük sağlık sorunu olduğu da aşikâr. Yani mevcut beslenme modeli, açlığın üstesinden gelebileceğimiz bir araç olamaz.”
Haerlin, 2008 yılında dünyada büyük ses getiren Dünya Tarım Raporu Teftiş Kurulu'nun da üyesi. Dünya Bankası'nın girişimiyle başlatılan ve Dünya Sağlık Örgütü ile Dünya Gıda Örgütü'nün de katıldığı çalışmalar sonucu ortaya çıkan rapor, endüstriyel tarıma karşı açıkça cephe alıyor, organik tarım ve küçük çiftçinin desteklenmesini talep ederken, yeşil gen teknolojisi, kimyasal tarım ve tohumların patentlenmesine savaş açıyordu. Alman çevre kuruluşu Germanwatch'un dünya ticareti ve beslenme uzmanı Tobias Reichert, raporun açıklanmasının üzerinden üç yıl geçerken, rapordaki pek çok sonucun artık siyasette de kabul edildiğini belirtiyor.
Reichert, AB'nin Avrupalı çiftçilere verdiği yoğun sübvansiyonların sadece doğayı tahrip etmediğini, aynı zamanda dünya çapında gıda maddelerinin eşitsiz dağılımına da katkıda bulunduğunu belirtiyor ve “Gıda yerine hayvan yemi ve yakıt üretiliyor” diyor.
Reichert, “Özellikle de Avrupa örneğinde, endüstriyel tarımın dünya beslenmesine iki nedenden dolayı olumsuz etkisi var. Birincisi, başta hayvan üretimi olmak üzere AB'deki sanayileşme, Avrupalıların beslenmesinde sağlıklı olandan çok daha fazla hayvansal üretime yol açtı. İkincisi AB içinde tüketimin normal ölçülerin üzerine çıkmasına, aşırı tüketime neden oldu" şeklinde konuşuyor.
Tüketim fazlasının ihracatı ise sorunun başka bir boyutu. Özellikle kalkınmakta olan ve yoksul ülkelerdeki çiftçiler, AB'nin cömert teşviklerinden yararlanan Avrupalı çiftçilerle rekabet edebilecek durumda değil. Bunun sonucunda sanayi ülkelerinden ihracat yerli tarımı öldürüyor, bu da yoksul bölgelerde açlığa ve dünya çapında istihdam kaybına yol açıyor. Endüstriyel et ve süt üretimi için hayvan yemi üretimine odaklanılması ve bitkilerden yakıt üretimi dünya çapında çevreye de zarar veriyor. Hayvan yemi ya da yakıt üretiminde kullanılan bitkilere yer açmak için ormanlar tahrip ediliyor.
Dünya Tarım Raporu, gıda maddelerinin, mümkün olduğunca tüketildikleri yerde üretilmesini tavsiye ediyor. 2008 yılında yayımlanan raporun başkan yardımcısı ve Milenyum Enstitüsü Başkanı Hans Herren, üretimin mümkün olduğunca sürdürülebilir ve ekolojik olması gerektiğinin de altını çiziyor. Kalkınmakta olan ülkelerde onlarca yıl çalışan tarım uzmanı, tarımın gelecekte de siyasîler için zorlu bir ödev olacağını belirtiyor: “Tamamen farklı bir sistem gerekecek. O zaman her şeyi kontrol altında tutmak isteyen şimdiki büyük tohum şirketlerine de gübre şirketlerine de ihtiyaç kalmayacak. Buna karşılık çiftçiler odakta olacak, yenilenebilir kaynaklar üreten, sürdürülebilir ve yeni nesillerin ihtiyaçlarını tatmin edecek bir sistem gelecek.”