BU NÜFUS HIZIYLA 40-50 YIL SONRA HER ŞEHİRDE APARTMAN TARLALARI OLACAK Seralar gibi kapalı alanlarda yapılan tarım faaliyetleri yerini ‘Dikey Tarım’a bırakacak. Böylece 50.000 kişiyi besleyecek geleceğin dev çiftlikleri, bir binaya sıkıştırılabilecek. 7. katta pirinç, 12. katta buğday, 32. katta domates, 50. katta tavuk yetiştirilebilecek.
Sevgili okurlar, bu hafta değişik bir konuyla karşınızdayım. Günümüzde refah ve mutluluğun anahtarı olarak ekonomik büyüme gösteriliyor. Acaba bu ne derece doğru bir yaklaşım? Çünkü ekonomik büyüme, her zaman ekonomik olmayabilir. Bio-Sisteme zarar veren ve zararın faturasını ödemeyen büyüme, olumsuzdur. Dünya hep aynı büyüklükte ama, eko-sistemin bir parçası olan insan ekonomisi, büyüdükçe büyüyor... Buna mukabil tabii kaynaklar da her geçen gün azalıyor.
EKONOMİK BÜYÜME DURMALI! Ekonomik büyümeye bu yüzyıl içinde bir sınırlama getirmek zorunda kalacağız. Artan nüfusu kontrol altında tutmak, doğaya bıraktığımız atıkları, yeniden kazanılır duruma getirmek gibi çabalarımız olmalı. Yaşamımızı sadece ekonomik rakamlardan oluşan bütçeler değil, bio-fiziksel, yani doğadan ne kadar kaynak kullanıp, ne kadar atık bırakabileceğimizi gösteren bütçeler belirleyecek. Günümüzde ekonomik büyümenin çevre maliyeti, üretimden elde edilen kazançtan çok daha yüksek. Bugün dünyada tarımsal alanların yüzde 80’i kullanılıyor. Şu anda 7 milyarı geçmiş bulunan dünya nüfusu 40 yıl sonra 10.5 milyarı aşacak. Kaynakların sonsuz olduğunu düşünenler büyük bir yanılgı içindeler. 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 80’i şehirlerde yaşıyor olacak. Peki, giderek azalan tarım alanlarıyla, her geçen gün artan nüfusu beslemek nasıl mümkün olabilir?
EKOSİSTEME HAYAT ÖPÜCÜĞÜ Çevre dostları, kapalı alanlarda tarım yapma düşüncesi yeni bir fikir değil. Zira dünya domates ve biber ihtiyacının önemli bir bölümünün uzun yıllardır seralardan karşılandığını biliyoruz. İnşası ucuz ve işleyiş biçimi güvenli, zararlılara karşı korumalı, onlarca kattan oluşan Dikey Tarım alanları önümüzdeki yıllarda dünya şehirlerinin kalbinde işlerlik kazanabilir ve bu mekanlarda besin niteliğindeki çeşitli ürünlerin üretimi sürdürülebilir bir biçimde gerçekleşebilir. Bu sayede de, yatay tarıma günümüzde kurban verilen ekosistem en sonunda tamir edilebilir.
MİLATTAN ÖNCE BAŞLAYAN KIYIM İnsanoğlu bugün itibarıyla bildiği tarımsal üretim deneyimine iklimsel şartların el verdiği Milattan Önce 8000’li yıllarda başladı. 10.000 yıllık süreç zarfında yemyeşil doğal bölgeleri çorak alanlara çevirdiğimiz ne yazık ki, itiraf etmemiz gereken bir gerçek. Son yıllarda doğa ve hava şartları, küresel iklim değişikliği, sel felaketleri, öngörülemeyen kuraklıklar, kasırgalar her yıl milyarlarca tonluk değerli mahsulü olumsuz yönde etkiliyor. Teknoloji her geçen gün gelişiyor ve bizler de bu teknolojiyi doğru bir biçimde kullanarak şehir merkezlerinde konuşlanmış ve çevresel kontrolü sağlanmış çok katlı binalarda ihtiyacımız olan besinleri yetiştirmenin plan bazında ilk adımlarını acilen atmalıyız.
BAŞ DÖNDÜRÜCÜ PROJELER New York, Las Vegas, Toronto, Londra, Tokyo, Paris gibi kentlere yapılması planlanan milyon dolarlık Dikey Tarım alanları, göz kamaştırıyor. İstanbul’un bunlardan geri kalmayacağı da pek aşikâr...
SİSTEM NASIL İŞLİYOR? Korkmayın ürünlerin hepsi organik olacak Bundan 50-60 yıl sonra dünya nüfusu 3-3.5 milyar daha arttığında, Türkiye gibi şimdilik kendine yeterli besinlerin büyük bölümünü üreten ülkeler dahi bu konuda sıkıntıya düşecektir. Dünyanın gündeminde olan Dikey Tarım Sistemleri birçok tasarrufu da beraberinde getirecek. İşte bu ilginç buluşun özellikleri: >> Sistemin çalışması için gerekli olan enerji dev güneş panellerinden veya rüzgâr türbinlerinden karşılanacak. Sıcak su kaynaklarına yakın bölgelerde ise jeotermal enerji devreye girecek. Aynı zamanda enerjinin bir kısmı da, çiftlik atıklarını yakıta dönüştüren çöp fırınları sayesinde karşılanacak. >> Sistemde kullanılan su ise, geri dönüşümle devrede kalacak ve aşırı su harcaması da bu şekilde önlenmiş olacak. >> Bu sistemlerden bütün yıl boyunca mahsul alma imkanının yanında, havanın olumsuz etkileri de devre dışı kalacak ve ürünler organik yetiştirilecek. >> Ayrıca, geleneksel tarımdaki hastalıklar en aza indirilecek. >> Fosil yakıtlar (odun, kömür, petrol gibi) tüketimi ciddi oranlarda düşecek. >> Zirai araç, gereç kullanılmayacak ve nakliye maliyeti olmayacak. >> En olumlu faktörlerden biri de, yeni istihdam alanlarının sağlanacak olması. Ne dersiniz sevgili okurlar, yazdıklarım bugün için hayal mahsulü gibi gözükse de önümüzdeki on yıllarda birçok ülkede tükenecek olan tarım alanları açısından önemli bir alternatif teşkil etmiyor mu? Hepinize mutlu ve sevgi dolu bir hafta diliyorum.
Ediz Hun
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/ |