Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 25 Kasım 2024 Pazartesi
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  GÜNLÜK » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Sibel Kutman Oral, Doluca Şarapları Yönetim Kurulu Üyesi. Tutkuyla bağlı olduğu aile işi şarapçılıkta Türkiye'ye sınıf atlatan bir isim. Çok genç yaşta kazandığı başarıyı annelikle de taçlandıran Sibel Kutman Oral'dan dans ve şarapla yoğurduğu hayatını ve Türk şarabının son  15 senede katettiği yolu dinledik........

30'larının henüz ilk yarısında, enerji dolu genç bir kadın. Hızlı hızlı konuşuyor, heyecanı ve enerjisi çok yüksek. Porto Rikolu annesinden kendisine miras ritim duygusu ve dans tutkusu nedeniyle Amerika'da dans eğitimi almış ve bir süre de profesyonel olarak dans etmiş New York'ta. 23 yaşındayken dönüp adım attığı aile şirketinde diğer tutkusu şarapla haşır neşir şimdi de... Dedesinin diktiği bağlardan, babasının yarattığı markayı büyütmek için ağabeyi Ali Kutman'la birlikte çalışıyor...   

- Bağlarla ilk tanışmanızı hatırlıyor musunuz?
Doğduğumdan beri tanışıyoruz aslında. Çocukken bağlarla temasım bağbozumu zamanlarında olurdu. Ağabeyim için de, benim için de en heyecanlı dönemlerdi, her yıl ağustos ortasında Mürefte'ye gidilir, okullar açılana kadar orada kalınırdı. 

- Çalıştırırlar mıydı sizi de?
Daha 8-9 yaşlarındayken ufak tefek işler yapardık. Bağdan eşeklerin sırtında küfelerle gelen üzümler, elle boşaltılır ve sıkıma götürüldükleri bantların üzerinde ayıklanırdı. Ağabeyimle yaprak ayıklardık ve ne kadar ayıkladığımızın hesabını tutardık. 

- Şarapla ne zaman tanıştınız?
Herhalde 12-13 yaşında. Ufak ufak tattırırlardı. 

- Bunun bir iş olduğunu kolejde mi fark ettiniz? Büyürken 'benim işim bu olacak' dediniz mi?
Evet, bu varsayım hep vardı büyürken; gururla 'bu benim' derdim. Hep 'bir şekilde alakam olacak' diyordum.

- Fakat sonra dans etmeyi seçtiniz. Babanız aile işini devam ettirmeniz için baskı yaptı mı?
Hayır, hiç baskı kurmadı, ağabeyime de bana da... O zamanlar tek düşündüğüm dans etmekti ama en azından üniversitedeyken işle ilgili bir eğitim almamızı istiyordu tabii. Zaten okumayı seven biri olduğum için dansla beraber işletme eğitimi almak zor gelmedi. Amerika'da kalıp bir süre dans ettim.

- Sonra döndünüz ama...
Daha uzun süre dans ederim diye düşünüyor, 'hele bir 30 olayım ondan sonra bakarız' diyordum. Dans çok iyi gidiyordu. Sonra 'New York'ta güzel bir hayatım var ama bana bu hayatı sağlayan bir aile işi var' dedim ve böyle bir olgunlukla paralel olarak dönmeyi düşündüm. 

- Sadece bu mu?
Tabii biraz da merak vardı, çünkü dans ederken şarap eğitimi de almıştım. Ayrıca Türkiye'yi de özlemiştim. Biraz da keşif amaçlı 'Sevecek miyim, bana ihtiyaç var mı, bakayım' diye geldim ama geliş o geliş, beni içine çekti.

- İçinde aşk olan işler yapmışsınız hep...
İkisi de gerçekten sevilmedikçe yapması zor işler. Dans nankör olabiliyor, çok çalışmanız gerekir; ihmal ederseniz formdan düşersiniz. Şarapta da çok uzun vadeli düşünmelisiniz. Ayrıca bunu Türkiye'de yapmanın getirdiği bazı ekstra zorluklar da var.

- Dans kariyerinizde hala ilerleme şansınız varken neden burada kaldınız
Tam Sarafin'in çıkma arifesiydi. İsmi belli değildi, marka oluşturulacak ve lansmanı yapılacaktı. Zaten bu bana çekici geldi. İlk projem buydu. 

- Sadece markanıza değil, tüm şarapçılık sektörüne ivme kattığınızı düşünüyorum. Sizden önce böyle kapsamlı tanıtımlara girişilmiyordu; geleneksel yapılarda yenilikler dirençle karşılanır, size karşı bir direnç oldu mu?

Yok, öyle bir dirençle karşılaşmadım. Zaten buna ihtiyaç vardı; sektörün genelinin ihtiyacı vardı. Pazar değişmiş, tüketicinin beklentisi değişmiş ama şarap üreticisi daha geride duruyordu. Babam bir üreticidir ve o şarabının muazzam olması için emek harcar; sonra da 'Bu ürün zaten güzel, bunun merak edeni arar, bulur' diye düşünür. Halbuki pazarlama bilimi var; anlatacaksınız ki müşteriler gelecek. Çağın ve sektörün gereklerini uyguladım, ilk oldum.  

- Şarap genellikle bir aile işi; dünyada da böyle...
'Bağı torun için ek' derler. Doğru! Bizim bağlarımızı dedem ekmiş. Uzun soluklu bir yatırım. Keza o bağlardan üzüm elde ettikten sonra o üzümden şarap yapmak da birkaç sene sürer. Sıfırdan girilmesi biraz tedirgin edici. Birçok dalı bir arada barındırıyor. Tarım tarafı var, bilim, sanat ve bir de iş dünyası yani satış, pazarlama, finans, yönetim tarafı var. Buna büyük bir tutkuyla bağlı değilseniz yapamazsınız. 'Bir koyduğumda ne alırım' hesabıyla baktığınızda, akıl karı değil. Ama içinde büyümüşseniz ve sizin var oluşunuzun ayrılmaz bir parçası olmuşsa, o zaman bütün bu riskleri göz ardı edebiliyorsunuz. 

- Çocuğunuz henüz küçük ama bağla tanıştı mı?
Henüz 4 aylık. Aslında Mürefte'ye geldi. Henüz idrak edemedi ama görecek tabii.

- Oğlunuzun bu işi yapmasını ister misiniz?
Kendisi bilir... Oğlumun babasının da bir aile işi var. İkisine de 'hayır' deyip bambaşka bir iş yapmak isteyebilir. Ama şarabı sevecektir, şarabın içinde büyüyüp de sevmemek zor.

TATSAL YATIRIM YAPIYORUZ
- Şarap aynı zamanda bir koleksiyon metası. Var mı sizin böyle geniş bir şarap koleksiyonunuz?
Bir aile koleksiyonu var ama elimizde tutalım, ileride açık artırmada satalım gibi bir finansal yatırım olarak değil, tamamen tatsal yatırım olarak biriktirdiğimiz şaraplardan oluşuyor. Manevi değeri olanlar da var ama hiçbir zaman satılması için tutmuyoruz. Aslında ciddi bir yatırım aracı şarap, onu da yapmak lazım ama biz içeriz (gülüyor).

- Son dönemde aileden bağcı ve şarapçı olanların yanı sıra hobi olarak da şarap üretenler var. Güler Sabancı ya da Francis Ford Coppola gibi.
Evet, hatta geçen ay Coppola Türkiye'ye geldiğinde tanıştık, bazı şaraplarından bize hediye etti. Ben daha önce onun bağlarını gezip tatmıştım, yeni getirdiklerini henüz açmadık. Biz de ona 10 - 15 çeşit içeren bir set hediye ettik. Kendisi içlerinden 4 tanesini çok beğendi. 

- Hangilerini?
Signium, Rose Verona, Karma'nın Merlot-Boğazkere'si ve henüz piyasaya vermediğimiz, ocakta çıkacak olan Alçıtepe bağlarından bir şarap. 

ROZE ŞARAP PATLADI
- Roze şarabın bu yıl kazandığı popülariteyi nasıl yorumluyorsunuz?
Dünyada zaten birkaç yıldır yazları roze tüketimi artıyordu. Bu trende bakarak geçen yaz bizde de patlar demiştim, bir yıl geç geldi ve beklediğimizin de üzerine çıktı. Önümüzdeki yaz için roze üretim planlarımızı revize ettik 

- Her gün şarap içiyor musunuz?
Bu aralar hamilelik, ardından doğum ve şimdi süt verme nedeniyle azalttım. Hamileyken doktorumun izin verdiği ölçüde içtim; haftada bir, iki kadeh.

- Bebeğiniz 4 aylık, emziriyor musunuz?
Evet. İçmem gereken bir durum olursa, o etkilenmiş sütleri bebeğime vermiyorum, riske etmiyorum. 

- Anne olmak kariyerinizin etkileyecek mi?
Henüz yüzde 100 işe dönmüş değilim. Anladığım kadarıyla anneliği de iş kadınlığını da dengeli bir şekilde götürebileceğim. Eminim arada suçluluk duygusu olacaktır ama becerebilmeyi çok istiyorum. 

- İşiniz şarapçılık olunca şöyle keyfinizce çakırkeyif olma şansınız olmaz gibi geliyor bana... 
Şarapla çakırkeyif olmam zor. Şarapla sürekli haşır neşir olunca her noktasını biliyorsunuz. O nedenle daha az sıklıkla tükettiğim yüksek alkollü bir şey beni etkileyebilir. 

- Özel günlerde sevgiliye bir şişe şarap eşliğinde güzel bir yemek hazırlayarak ya da şık bir restoranda şarap eşliğinde yemek organize ederek romantik sürprizler yapılır. Eşinizin size böyle bir sürpriz hazırlama şansı pek yoktur herhalde...
Aslında var... Eşim de şarabı çok seviyor, tabii biz birlikte olunca onun şaraba ilgisi daha çok arttı. İş seyahatlerine gittiğinde bana çok güzel şaraplar getirir. Eşimle şansımız şu: Seven iki kişiyseniz, şarap etrafında o gününüz ya da o geceniz çok özelleşebiliyor. Süs veya teferruata gerek olmuyor. Bu içtiğiniz şarap çok özel, çok pahalı ve zor bulunur bir şey de olmak zorunda değil. Bunlar küçük mutluluklar ama güzel zamanlarsanız, eşiniz de bunu sizinle paylaşabiliyorsa ne güzel... 

- Birlikte içtiğiniz ilk şarabı hatırlıyor musunuz? O mu seçmişti, siz mi?
Yok, zaten tanıyorduk birbirimizi. Benim İstanbul'da bir yere gidip şarap seçmemem çok zor; gittiğim her yerde garsonların dahi eli ayağı dolaşıyor. Eşim rahattır bu konularda, şimdi de beraber seçeriz.

- İşe başladığınızda 'Şarabın Prensesi' diyorlardı size, geçtiğimiz günlerde 'Şarabın Kraliçesi' yazdılar. Memnun musunuz terfi etmekten?
Prenses olarak da görmedim ki hiç kendimi. Doluca'da 12. seneme giriyorum. Çok zaman geçti, çok şey değişti, o gün prenses idiysem şimdi başka bir şey olması gerekiyor tabii ama bunun ille de yaş indikatörü olmamasını tercih ederim (gülüyor). 

- Anneniz Porto Rikolu, ailenizin o bölümüyle iletişiminiz nasıl?
Büyük kısmı Amerika'ya taşınmış, onları çok sık görüyoruz; Porto Riko'da kalanları ziyaret için de birkaç senede bir gidiyoruz, bazen onlar buraya geliyor.

DANS, MÜZİK VE RİTİM
- Porto Rikolu annenizden size geçen özellikler neler?
Dans, müzik ve ritim. Tutkular, duygusallık, hayattan keyif alma.

- Şu ara dans edebiliyor musunuz?
Hiç edemiyorum, hamilelik ve doğum nedeniyle ara verdim. Normalde fırsat buldukça, hobi olarak ve spor niyetine dans ediyordum.

- Şarap sizin için ne ifade ediyor?
Bunun anlatmak çok zor, hem hayatımın önemli bir parçası, hem işim, tutkum. Karşısında saygıyla eğildiğim bir şey; bu kadar içindeyim her gün yeni bir şey içiyorum. Bakarsanız aslında hepimiz aynı şeyleri yapıyoruz ama ortaya bambaşka şeyler çıkıyor. Doğanın bir mucizesi, öyle üzümler var ki doğada bulunmasının tek amacı şarap olmak. Çünkü meyve olarak yenmez, kurutulmaz, reçel olmaz; ya süs bitkisi olarak yaşayıp ölecek ya da kendini şaraba verecek. Şarap sonsuz bir dünya, siz onunla nasıl bir ilişki kurmak istiyorsanız ona göre değişir. Her türlü ruh haline kapı açabilecek güzel bir yoldaşlık. 

- Şarabı hayatınızdan çıkarsak...
Çok kara kuru, kötü bir şey olur. Tat alma katsayısı düşer; tabii dünyanın sonu değil ama öyle alıştığım için yokluğunda bayağı bir boşalır.

BOĞAZKERE'Yİ DÜNYAYA TANITMALIYIZ
Türkiye, bağcılık üretimi açısından dünyada 4. ya da 5. sırada. Yüzde 97'si yemelik, kurutmalık; yüzde 2 ya da 3'ü şaraba gidiyor. Üzerine iyi yatırım yapılırsa kendi içinde ciddi vaatler barındıran birkaç yerel çeşidimiz var. Öküzgözü, Boğazkere, Kalecik Karası ve Narince bir Cabernet ve Merlot gibi olamasa da çok iyi noktalara gelebilir. Yerel çeşitlerimiz için değişik bölgelerde değişik iklim koşullarında denemeler yapıyoruz. İspanya nasıl Tempranillo, İtalya Nebbiolo üzümünü koyduysa dünya şarap tarihine, bizim de Boğazkere'yi koymamız lazım. 5 yıldır Avustralyalı danışmanlarla çalışıyoruz. Birtakım üzüm çeşitlerimizi alıp deneme bağı olarak ekiyorlar. Orada nasıl sonuç vereceğine bakıyorlar, demek ki bir potansiyel görüyorlar.

MONOSEPAJLA BAŞLAYIN
- Türk halkının şarapla ilişkisi nasıl?
Ülkemizde en fazla bira tüketiliyor. Hem alkolü düşük hem ucuz. Milli içkimiz rakı ve biranın ardından son 15 seneye kadar sofistike ve uzak durulan şarap geliyor. 

- Son 15 senede bira ve rakı gibi günlük hayatın parçası olabildi mi?
Hala daha özel bir şey olacaksa, yemeğe çıkılacaksa, bir şey kutlanacaksa açılıyor. 

- Tüketim, kişi başına yılda bir şişe mi?
Bir litre oldu. 1,2 şişe yapıyor. 

- Şarap biraz aristokrat mı bulunuyor?
Evet, müziği sevmeniz ve ondan keyif almanız için müzik okumanız gerekmiyor. Bir şarkıyı seversiniz ya da sevmezsiniz. Şarap da öyle... 'Aman doğru kadehle, aman doğru yemekle iç' diye diye korkutulmuş insanlar. 

- Sevdikleri şarabı nasıl bulacaklar?
Şaraptan keyif almak için tüm raconları bilme zorunluluğu yok. Şaraptan daha fazla keyif almanın yolları var. Bunların küçük ipuçlarını biliyorsanız alacağınız zevkin katsayısı artar. Yapmazsanız dünyanın sonu değil.

- Üzümleri tanımak, bilmek şart mı?
Bana kalırsa insanın kendi damak zevkini anlaması için bilmesi gerekir. Mesela buna hizmet eden DLC serimiz var, kişilerin kendi beğendikleri üzümü bulmalarını sağlıyor. 

- Monosepaj yani... Tek üzümden yapılmış; dersime iyi çalıştım
(gülüyoruz).
Önce monosepaj tadarak hangi üzümü sevdiğini öğrenecek sonra da onu çeşitlendirecek, başka üzümlerle harmanlanmışını, yıllanmışını deneyerek devam edecekler...

 

Kaynak : http://www.aksam.com.tr/

Ekleme Tarihi
06.12.2009
Ekleyen Kişi
gidatarim2

Paylaş | |

>> Arşiv İçin Tıklayınız