"Kirlettiğimiz ve tükettiğimiz değer: SU" yazım üzerine Süleyman Demirel'den "Kullandığımız ve kirlettiğimiz suların temizlenmeden nehirlere, göllere ve denize verilmesinin" yaratacağı tehlikeyi anlatan bir söyleşisinin metnini aldım.
Hızla kentleşen ve sanayileşen Türkiye'de arıtma olmadığı için kokan bazı nehirler ve körfezlerden söz edip, Türkiye'nin "Kokan bir ülke" olmaması için vakit kaybetmeden önlem alması gerektiğinin altını çiziyor.
9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'in bir konferansına dayanarak geçen hafta "Kirlettiğimiz ve tükettiğimiz değer: Su" başlıklı yazım üzerine, Demirel'den nüfus artışı ve kentleşmenin suların kirlenmesi karşısında Dünya'nın "İmdat diye haykırdığı" başlıklı bir söyleşisinin metnini aldım. Kirlenmiş atık suların arıtılmadan nehirlere, göllere ve denizlere verilmesinin Türkiye'yi kokutma felaketine yol açabileceğini açıklıyor.
Demirel, dünyanın kalabalıklaşmasını rakamlarla şöyle oraya koyuyor:
"İsa'dan 100 sene evvel dünya nüfusu 300 milyondu. 1800 yılına gelinceye kadar 400milyon artarak 700 milyon oldu. 1800'den 1900'e kadar ikiye katlandı 800 milyon arttı. 1900'den 2000'e 4 misi artarak 6.5 milyara çıktı. Bu artan nüfusun yerküre üzerindeki baskısı yerküreyi sıkıştırıyor, 'İMDAT' diye bağırmaya sevkediyor."
Konuya ülkemiz açısından baktığımızda 1927yılında 13 milyon 648 bin olan ülkemiz nüfusu 2009 yılında yüzde 531 oranında artışla 72 milyon 561 bine ulaşmış. 1927 yılında nüfusun yüzde 23'ü kentlerde, yüzde 77'si köylerde yaşarken 2009 yılında bu yapı neredeyse terse dönüyor ve kent nüfusu yüzde 75'e yükselirken, köy nüfusu yüzde 25'e gerilemiş.
Konuya yine dünya önce açısından ve dünyada aranan tedbirlerden bakalım ve yine Demirel'e kulak verelim:
" Dünyanın ve yeryüzündeki insanların suyu tehlikeye giriyor. Kısacası yerküre tehlikeye giriyor ki, bunun altını çiziyoruz. Mevcut suyu kullanacaksınız, ama su elinizden gidiyor. Ve dünya bağırıyor, 'insanoğlu dünyaya sığmıyorsun' diyor. İnsanoğlu dünyaya sığmıyor. 2050 senesine gelindiği zaman dünya nüfusu 9.5 milyar, bunu 8.5 milyarda tutmaya çalışıyorlar. Şimdiden bunun tedbirini alıyorlar. Demek ki nüfusun tedbirini arıyor, karbon dioksitin tedbirini arıyor, iklim değişikliklerini kontrol altına almanın tedbirini aıyor, dünyayı kirletmemenin tedbirini arıyor. Temiz suyu alıyorsunuz, kullanıyorsunuz kirleniyor. Onu nehirlere ve temiz su aldığınız yerlere veriyorsunuz, oraları kirletiyorsunuz. Bu da sanitasyon (sanitation) dünyanın bugün en önemli meselesi ve bunun tedbirini arıyor. Su dendiği zaman bunların hepsi bir arada geliyor."
Demirel, arıtmanın yetersizliğinden söz ettikten sonra kentler ve kasabalarda kullanılan suların arıtılması gereği üzerinde durup bizim ülkemiz açısından durumu ve olumsuzluğu şöyle ortaya koyuyor:
"Kirlenmiş su kanalizasyona girmeli. Kanalizasyondan çıkan su kirli olarak kesinlikle nehirlere, göllere, denizlere verilmemeli. Türkiye'yi kokutmamalıyız. Orta yerde bir ergene misali var. Sanayi Ergene nehrini kokutmuştur. Nilüfer çayını kokutmuştur. Bursa'yı kokutamayız. Antalya'yı kokutamayız. Kokan körfezler, konan nehirler Türkiye'si olmamalıdır Türkiye. Yani kullanabileceğimiz suyu temiz kullanmalı, pisleyip kullanılamaz hale getirmemeli, burada dara düşmemeli, teknolojinin icaplarına uymalı. Benim söyleyeceğim bu…"
80 yılda nüfusu 5 katın üstünde artan, kentli nüfusu köy nüfusunun üç katına çıkan, sanayileşmesi kontrolsüz büyüyen Türkiye'de kullanılan ve kirletilen su nehirlere, denizlere ve göllere verilmeden önce mutlaka arıtılmalıdır. Yoksa bugün belli alanlarda başlayan kokma, kısa süre sonra ülkenin bütün kentlerine, nehirlerine, göllerine, körfezlerine yayılır. Kokan bir ülkede ne sanayi üretimi, ne de turizmin veriminden söz edilebilir.
Osman Arolat
http://www.dunyagazetesi.com.tr/