Bendeniz bugünlerde yine memleketin gündeminden sıkıldım. Kafasını dinlemek isteyen başkaları da varsa, sizi şöyle bir kenara alayım, lütfen. Bugün size şöyle Seinfeld tadında, hiçbir şey üzerine bir yazı yazabilir miyim? Gelin bir deneyelim.
Çin'in başkenti Beijing'deki Yasak Şehir'de (Forbidden City) vaktiyle bir Starbucks kahvecisi olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum. Önce 2000 yılında açılmış ve sonra 2007 yılında kapanmış. Hem de neden kapanmış? Bir internet blog'unda başlatılan "Tarihimizi kirletiyorlar" kampanyası ile birlikte, birden büyüyen bir kamuoyu tepkisi nedeniyle Yasak Şehir Starbucks şubesi kapanmak zorunda kalmış. Nerede? İnternetin bile sıkı baskı altında tutulduğu, daha geçenlerde ‘Google' şirketinin ülkeyi terk etme kararı aldığı Çin'de, internet blog'ları etkin olabiliyormuş. Kamuoyu baskısı şirkete şube kapattırabiliyormuş. Sizi bilmem ama bana ilginç geldi. Bakın, ‘Yasak Şehir Starbucks hadisesi' benim aklıma neler getirdi? Memleketin sıkıcı gündeminden kaçmak isteyenleri bekleriz efendim. Hafta sonunda hiçbir şey üzerine uzun yazımız başlıyor.
Doğrusu ya, ben, iki gün öncesine kadar, Beijing'de, Yasak Şehrin içinde Starbucks olduğunu bile duymamıştım. Bunu şu anda okumakta olduğum bir polisiye romandan iki gün önce öğrendim. İşte böyle insanın nereden ne öğreneceği hiç belli olmuyor. Bu nedenle siyaset erbabının, Red Kit okuyanı bile, hiç okumayanına göre son derece makbuldür. Merak edenler için: Bakınız Türkiye'nin güncel tarihi. Bunu da geçerken not etmiş olayım. İsveçli yazar Henning Menkel'in en son polisiyesi "Beijing'den Gelen Adam"da (The Man from Beijing), İsveçli roman kahramanı Yasak Şehir'i dolaşırken, birdenbire karşısına Starbucks çıkıverdi. O şaşırdı, ben de bir nevi ‘hoppala Paşam, Malkara Keşan' oldum. Dünyadan uzak, heyecanlı bir cinayet hadisesini takip ederken, birden bir çatlaktan, küresel meseleler devreye girivermiş gibi oldu. Öyle değil mi efendim, Çin'in Yasak Şehir'inde, elin Amerikalısının Starbucks'ının ne işi vardı? Acaba bizim Topkapı'da da var mıydı?
İsterseniz önce mekândan başlayalım. Yasak Şehir, Çin'in başkenti Beijing'in tam ortasında, yaklaşık altı yüzyıllık bir saray kompleksi. İçinde birbirini izleyen 24 imparatorun, 1368'ten 1911'e kadar maiyetleri ile birlikte ikamet ettiği pek çok bina bulunuyor. Mao'nun, son imparator olarak, oturduğu yer de bu alanın içinde. Çin açısından bakıldığında, uzun bir imparatorluk geleneğinin idari merkezi ve halen de bu işlevini devam ettiriyor. Ama aynı zamanda da bir müze. Yasak Şehir, 720 bin metrekarelik geniş bir alan ve içinde rivayete göre 9999,5 oda bulunuyor. Tanrı'nın sarayında on bin oda bulunduğu için, Tanrı'nın Oğlu'nun sarayının onunkinden küçük olması gerektiği rivayet ediliyor. İşlevsel oda sayısı 7000 civarındaymış bugünlerde. Dolayısıyla Yasak Şehir, az buz değil, 5000 yıllık Çin tarihinin yeryüzündeki simgesi konumunda görünüyor. En azından Starbucks'ı Yasak Şehir'den atma kampanyasını ‘Public Relations Review'un 2009 yılına ait 35. sayısında inceleyen makalede Gavin Kan ve Ai Zhang böyle anlatıyordu.
Peki, nasıl olmuştu da Starbucks Yasak Şehir'e gelmişti? Şu anda Çin'de faaliyet gösteren 500 Starbucks nereden geldiyse elbette oradan gelmişti. İlki Tayvan'da 1998 yılında açılmış, sonra 1999'da Beijing'e gelmiş. Hong Kong mağazası ise 2000 yılında açılmış. Şu anda içlerinde Beijing, Guangzhou, Shenzen ve Shanghai'ın da bulunduğu yirmi iki şehirde, 230 tane Starbucks var. Deng'in serbestleşmeyi 1978'de başlattığı düşünülürse, Starbucks küreselleşme sürecinin derinleşmesi ile Çin'e girmiş demek bu herhalde. Bu arada unutmayayım da bir gün size Starbucks web sitelerini karşılaştırayım. Başka memleketlerdeki Starbucks sitelerinde, o ülkelere Starbucks ne zaman girmiş, ne yapıyor anlatılırken, bizimkinde, Starbucks'a ait değil, yalnızca Starbucks'ı işleten yerel şirkete ait bilgi bulabiliyorsunuz. Bu nedenle memlekette kaç Starbucks var hâlâ bilmiyorum. Hayır, Fransa'yı, Tayland'ı filan öğrendim ama bizimki yazmıyor. Bu arada bizimki İngilizce sitesi olmayan tek Starbucks galiba. Nedir bu şimdi? Ne bileyim?
Neyse, dönelim, Yasak Şehir'deki Starbucks hadisesine. 2000 yılında Yasak Şehir'i ya da orada dendiği gibi Saray Müzesi'ni idare edenler artık ya bir atraksiyon olsun, hoşluk olsun, millet şaşırsın, biz de şöyle güzel bir gülelim diye ya da idare masraflarının bir bölümünü karşılayabilmek için Starbucks'ı oraya davet etmişler. Ancak onun oradaki varlığı eleştirileri de yanı sıra getirmeye başlamış. 2006 yılında bir internet blog'unda başlayan kampanya, 2007'de Starbucks'ın kampüsten kovulmasına neden olmuş.
Hadise bu kadar. Gelelim benim aklıma takılan garipliklere. Birincisi, gayet basit: Kardeşim bu Çinliler esasen çay içmez miydi, nereden çıktı kahve muhabbeti? Beijing kahvehaneleri ile değil, çayhaneleri ile ünlü değil miydi? Evet, hâlâ öyle. Hatta Starbucks mönüsünde de bir dizi oraya özgü çay bulabilmek mümkün oluyor. Mönüye bakarsanız, ki internette var: Keskin, taze tatlı bir çay olarak tarif edilen Bi Luo Chun var, taze ve tatlı Mu Dan var bir beyaz çay türü olarak. Var yani. Efendim, çay bir doğal ihtiyaç olarak içilirmiş ama kahve de bir nevi sosyalleşme aracıymış, bir nevi alkollü içki gibi yani. Bilenler öyle anlatıyor. Neyse zaten 2007 yılında ‘Starbucks Yasak Şehir' kapanınca yerine geleneksel bir çayhane açılmış. Onu da bir not edeyim.
Şimdi ikinci mesele şudur: Bu Çin'de devlet internet kullanımını yakından takip etmiyor mu? Nasıl oluyor da ortaya bir kamuoyu baskısı çıkıyor? Çin'de kamuoyu baskısından ne anlamak gerekiyor? Her olayı kendi kültürel çerçevesi içinde görmek gerekiyor. Çin'de devlet her şeyi olduğu gibi interneti de kontrol ediyor. Ancak bu kontrol her şeyi baskılamak anlamına gelmiyor. Eleştiriler not ediliyor. Gereği hemen yapılıyor. Ama bir nevi "Memlekete komünizm gelecekse onu da biz yaparız" düzenliliği içinde cereyan ediyor hadise. Yerel parti şefleri sertçe eleştiriliyor, görevden alınıyor. Starbucks Yasak Şehir'in kapatılması için işlem başlatılıveriyor. Her yerde olduğu gibi siyaset orada da gerektiğinde, kontrollü bir biçimde alınması gereken basıncı alıyor. Milliyetçi eleştirilere bir serbesti alanı var.
Üçüncü konu ise galiba şu: Starbucks Yasak Şehir bir ulusal onur meselesi yapılarak kapatıldı. Batı emperyalizminin Çin'i içten çökertme atağı olarak nitelendi. Çin'de son derece güçlü bir anti-emperyalist, milliyetçi söylem hâkim. Çinliler Hong Kong'u İngilizlere kaptırdıkları esrar savaşından (opium war) başlayarak ülkelerini Batı'nın kurbanı olarak görme eğilimindeler. 1842'den beri yani. Geçmiş kolay unutulmuyor. Çin'de de öyle. Hatırlayın olimpiyat zamanını, yurtdışındaki gösterilere nasıl bir milliyetçi parlama ile cevap vermişti Çin halkı? İşte hep öyle. Çin Komünist Partisi dün de milliyetçiydi. Bugün de esasen öyle.
Bu arada unutmayanlar için not edeyim: Topkapı'da Starbucks bulunmuyor. Öyle hemen özenip, klavyelere doğru meyletmeyin.
Güven Sak
|