Geçtiğimiz hafta organik beslenmenin kanserin önlenmesi konusundaki özel önemine değinmiştik.
Tarım ilacı kullanımı ve kanser gelişimi arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koyan pek çok çalışmaya ulaşmak mümkün. Tarım ilaçlarının kanser yapıcı etkileri birkaç mekanizmaya birden dayanmakta. İlaçların çoğu insan vücudu için doğrudan toksik (zehirli), hücre kültürü çalışmalarında DNA hasarına neden olmakta, bazıları ise doğrudan östrojen benzeri etki göstermekte ve dolayısıyla hücre çoğalmasını uyarmakta. Bununla birlikte sorunu toplum sağlığı (epidemiyolojik çalışmalar) açısından incelemek o kadar kolay değil. Kullanılan ilaç miktarını bileceksiniz, o bölgede yaşayan nüfusta kanser hastalığının değişimini izleyebileceksiniz ve beri yandan bireysel değişkenlerin etkisini de ortadan kaldıracaksınız; Bunların tümünü yapabilen çalışma hemen hemen hiç yok. Bu nedenle tarım ilaçları ve kanser konusundaki çalışmaların bir kısmı "Günümüz bilimine samimi bir eleştiri" başlıklı yazıda değindiğimiz kısıtlılıklara takılıyorlar. Araştırma sonuçlarını "istatistiksel anlamlılık" temelinde değerlendirdiğinizde hemen hemen bütün çalışmalar bir risk artışı ortaya koyuyor, ancak anlamlılık değeri açısından kesin bir sonuca varamayabiliyor. Önemli mi? Değil, çünkü laboratuar çalışmaları kanserin tetiklenmesi konusunda zaten tutarlı, epidemiyolojik çalışmaların değişken sayısı çok fazla, risk artışını anlamlılık düzeyine getirememeleri çok doğal.
Martinik ve Brezilya örneği tarım ilaçlarına işaret ediyor
Şöyle bir örnekle açıklayalım, tarım ilaçlarının büyük bölümü yağda erir olduklarından, yağ dokusunda depolanıyorlar. Bu durumda kişinin kilo fazlası olup olmaması başlı başına önem kazanıyor, çünkü yağ dokusu bir "rezervuar" işlevi görüyor, ilacın vücuttan uzaklaştırılması ya da etkisizleştirilmesi mekanizmaları yeterli olamıyor. Oysa yapılan epidemiyolojik araştırmaların hiçbirinde "kilo fazlası" inceleme kapsamına alınamıyor, çünkü böyle bir veriye bakılmamış. Oysa tarım ilaçlarının yağ dokusunda depolanmaları ile ilgili pek çok araştırma var. Kanser olmayan kişilerin ameliyatlarından elde edilen yağ dokularında bile yüksek miktarda tarım ilacı bulunmakta. Ayrıca, meme kanseri nedeniyle ameliyat olmuş bireylerin yağ ve meme dokularında istatistiksel anlamlı miktarda fazla tarım ilacı bulunmakta. Yağ dokusu vücudun normal hormonlarının dengesini bozarak da kanserojen etki gösterebiliyor. "Aşırı kilolarınızdan kurtulun" uyarısı her zaman geçerli.
Martinik Karayıp denizinde bir ada, ülkenin ekonomisi tarım ürünlerine, özellikle muza dayanıyor. Bir ada olmasının yanı sıra, Fransız etkisi nedeniyle kayıtları da nispeten iyi tutulan bir ülke. Bin seksen kilometrekarelik Martinik'te tarım ilaçlarının kullanımı 1960'ta, bir DDT türevi olan heksaklorobenzen ile başlıyor. Yaklaşık her 10 yılda bir, kullanılan tarım ilacının toksik olduğunun anlaşılması ve yasaklanmasına karşılık, genel kullanım artarak sürdürüyor. Fransa ile olan fark ise 1980'lerde aşikar hale geliyor. Özellikle meme kanseri ve prostat kanserinde belirgin bir artış bulunmakta (Kaynak: Biomedicine and Pharmacotherapy sayı 63, sayfa 383-395, 2009). Bir diğer araştırma ise Brezilya'dan. Seçilmiş 11 eyalette 1985 yılındaki tarım ilacı satışı ve 1996-1998 yıllarındaki kansere bağlı ölümler karşılaştırılmış. Sonuç aşikar, ne kadar fazla tarım ilacı satılmışsa, o kadar fazla kanser görülüyor, aradaki latent (saklı) süre ise yaklaşık 12 yıl (Kaynak: Internatiional Journal of Hygiene and Environmental Health sayı 212, sayfa 310-321, 2009).
"Mangal" saptaması ne kadar mantıklı
Sonuç olarak vargımız açıkça şudur ki, tarım ilaçlarının hatalı kullanımı kanser hastalığının artışında en az sigara kadar pay sahibidir. İşte organik tarım bu nedenle çok ama çok önemli.
Dahası sigara kullanımı sonrası riskle karşılaştırıldığında, tarım ilaçlarının daha hızlı bir kanserleşmeye neden olduğu sonucuna varmak da yanlış olmayacaktır. Bütün bunlara karşılık ülkemizde ne kadar tarım ilacı satıldığı, ne kadar alana ne kadar uygulandığı verilerine sahip değiliz. Geçen hafta dile getirdiğimiz Kumluca örneği bu ilişkiyi doğrular nitelikte. Bireysel görüşme fırsatı bulduğumuz çiftçiler ise, çapalamaktan ("çabalamaktan" desek daha doğru olacak) vazgeçtiklerini, ot ilacı kullandıklarını, buğday için bile dört kere ilaç attıklarını anlatıyorlar. Geçen haftalarda yayınlanan haberde, TBMM araştırma komisyonuna verilen bir brifingde, sigaradan sonraki en önemli kanser nedeni olarak "mangal" vurgulanmış. Şehir yaşamı ve et fiyatları dikkate alındığında, yılda kaç kez mangal yapabildiğinizi siz daha iyi biliyorsunuz. Kebapları bile mangal kapsamına soksanız, kanserin artışını mangala bağlamak fazla iyimser görünüyor.
Yavuz Dizdar
http://www.dunyagazetesi.com.tr/