Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 02 Mayıs 2024 Perşembe
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  HABERLER » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler
 

'Züğürt ortaklar'ın kurban pazarlığı

Bayram arefesine günler kala Avrupa yakasının en büyük kurban pazarındayız. Kendi tabirleriyle dört 'züğürt' ortağın peşinde pazar meydanının altını üstüne getiriyor, 'keseye uygun, etli tosun' arıyoruz.
 
Bir numaralı kural: “Pazarlığa karı karıya çıkacaksın.” İki: “Pazarlık aceleye gelmez, gerekirse üst üste üç gün geleceksin, gözüne kestirdiğin hayvanı takip edeceksin.” Üç: “Hayvanın gözüne, dişine bakacaksın. Eti sıkı mı anlamak için sağrısına bir şaplak atacaksın.” Dört: “Çok düşünmeyeceksin. Bu iş biraz aşka benzer, hislerine güveneceksin.” 
 
Yeni adıyla Sultangazi ilçesinde, bildiğimiz adıyla Gaziosmanpaşa’da, “Avrupa’nın en modern ve en büyük” kurban satış ve kesim merkezindeyiz. Halk Ekmek fabrikasının yanındaki boş arazide iki yüzün üzerinde mavili beyazlı çadır kurulmuş: ‘Tokatlı Salih Hoca’nın yeri’, ‘Tırakya kıvırcık’, ‘%100 yerli koç, keçi, burma satışlarımız başlamıştır’, ‘Kredi kartı geçerli’ bir de ‘Samana basma basma’… 
 
Kurban pazarı tam teşekküllü, ‘karantina, güvenlik, duş, tuvalet, ısıtma, mescit, kafeterya, otopark’lı. Arabayla içi dezenfektan dolu bir çukurdan geçerek içeri giriyoruz. Arkadan Maslak’ın gökdelenleri yükseliyor. 
 
Daha bayram arefesine bir hafta var, pazar yeri çok dolu değil. Etrafta çocuklu aileler, yaşlı amcalar arasında dört kadın, yanlarında bir de küçük kız çocuğu gözüme çarpıyor. Kadınlardan biri önden koşuşturuyor, diğerleri de arkasından. Peşlerinden bir çadıra giriyorum. Kadınlar, dört eski arkadaş: Refika Er, Nurten Şahinaz Öztürk, Reyhan Topçu ve Alime Meriç. Bir de Nurten Hanım’ın 8 yaşındaki torunu Simay. “Biz erkek almayız pazarlığa” diyorlar. “Karı karıya geliriz. Kadınlara yumuşuyor satıcılar.” 
 
Anlaşmışlar, kişi başına 750 lira verecekler. “En fazla 800’e çıkarız” diyorlar, hayvanın da 200 kilonun üzerinde olmasını istiyorlar. Bir ortaklarını evde bırakmışlar, satıcılara “dört ortağız” diyecekler. Pazarlığın böylesi! 
 
Elebaşları, Refika Hanım. Elinde sigara, altında gri eşofman, siyah plastik çizme. Üstünde uzun bir mont, başında pembe şeffaf bir eşarp bağlı. “Hem etli, hem hesaplı olacak” diyor. “Üç gündür geliyorum, hesabıma göre bir tosun bulana kadar da geleceğim!” 
 
Refika Hanım, her yere önden gidiyor, çadırların içine giriyor, hayvanların arkalarına vuruyor, satıcılarla tokalaşıyor, şakalaşıyor. Yıllardır kurban alıyor, pazarlığı iyi biliyor: “Önce kilosunu öğreneceksin. Etin serti makbul, kontrol edeceksin. Kırda büyümesi önemli.” Nurten Hanım, ekliyor: “Dişleri de sağlam olacak tabii.” 
 
Ardahan’dan bir satıcının çadırına giriyoruz. “Dağda otlar bu, eti tatlı olur” diyor ortaklardan biri, “Yayla malı!” Fiyat soruluyor, “Altı bin lira mı? Bir araba parası!” Sırada Trakya’dan bir çadır: “Beş buçuk çok pahalı! Vermiyoruz!” Çadırdan çıkıyoruz, Refika Hanım söyleniyor: “Mavi gözlü, saçı dik, inadı inat! Ama acele etmeyelim, hayvan gelecekmiş daha.” 
 
Satıcılardan biri bir hayvan gösteriyor, “Düve istemem” diyor Refika Hanım, satıcıyı da fırçalıyor. “Ya hamile çıkarsa? Dişi hayvan kesilmez! Hem de nesli tükeniyor. Kendimi bildim bileli tosun alırım, asla düve almam. Babamdan, dedemden öyle görmüşüz.” 
Et ve Balık Kurumu’nun ithal hayvanları meydanın en dışında, ayrı bir bölümde duruyor. Güney Amerika’dan 18 bin hayvan getirmişler. Cinsleri Şerole, Limuzin. Hayvanlar da araba gibi, ortalama 485 kilo geliyorlar. Refika Hanım, ithal hayvan almayı hiç düşünmemiş. “Domuza benzetiyorum onları” diyor. “Eti bile karaymış, kokuyormuş. Sanki kabul olmayacakmış gibime geliyor.” Kasap Levent Taş, muhabbete dalıyor: “Zaten hayvan bir saat arabadan inmiyor, nasıl keseceksin? Geçen yıl kasabın elinin liflerini kopardı biri!” 
 
Simay, korkuyor, “Bizi yiyecek hayvanlar” diye bağırıyor. “Nene elimi tut!” 
 
Bir çadıra daha giriyoruz. “Oyy, iğrenç kokuyor!” diyor Simay. Ağızlarını örtüyorlar montlarının yakalarıyla, başörtülerinin uçlarıyla. Refika Hanım, umursamıyor: “Ben Tekirdağlıyım, köy kızıyım. Sağdım bile bunları ben!” Sonra satıcıya dönüyor, “Yok hemşerim” diyor. “Karnı şişmiş bunun, beğenmedik.” 
 
Ortalıkta bir ‘dede’ lafı dönüp dolaşıyor. Refika Hanım durup durup “Yok” diyor. “Biz dedeye gideceğiz, başka çare yok.” 
 
‘Dede’nin yerinde 
 
‘Dede’nin çadırına doğru yola koyuluyoruz. Dede lakaplı Keşan’dan Yaşar Çakır, Refika Hanım’ın babasının askerden arkadaşı. 83 numaranın önünde duruyoruz. Dede, çadırdan çıkıyor. Yanık yüzlü, kirli sakallı, kafasında bere, üzerinde uzun yeşil kamuflaj montu. “Gene geldim!” diyor Refika Hanım. “Üç gün oldu geliyo bu” diyor dede gülerek. Yanındaki erkeklerden biri takılıyor, “Üüüj gündür mü geliyor?” 
 
Refika Hanım, dedenin peşinden çadıra dalıyor. “Ha, bu yarar mı sana?” diyor dede bir sığırı kuyruğundan çekerek. Refika Hanım’ın gözler fıldır fıldır, “Bu değil. Nerde benim aşkım? Nerde diyorum? Sattın mı benimkini yoksa?!” Dede, sitemkâr: “Bu işte. Bunu beğendin sen. Satmadım!” “Yok, bu değil. Valla dünkü değil, kemikleri çıkmış bunun. Zayıf kalmış bu.” Dede afallıyor, sonra da söylene söylene uzaklaşıyor, 
 
“Vallahi de bu, billahi de bu!” 
 
Refika Hanım, sığırın suratına bakıyor şüpheli şüpheli. Bir daha vuruyor sağrısına emin olmak için. İkna olur gibi oluyor. “Züğürt ortaklar! Gelin hepiniz bakayım” diye bağırıyor. “Hepiniz bakın, kulağına, dişine bakın!” Ortaklar heyecanla hayvanın başına üşüşüyor, fısır fısır konuşuyorlar. Bu mu? Tosun bu, tosun! Tamam işte! Sığıra memnun memnun bakıyorlar. “Ben âşık oldum!” diyor Refika Hanım. “Âşık oldum!” Reyhan Hanım, kafasını sallıyor, “Dün akşam bana geldi, methetti hayvanı.Yakışıklı tosunumuz, pek yakışıklı!” 
 
Aşk tamamsa, sıra pazarlıkta. Dede çadıra geri çağrılıyor. Üç gün önce hayvana beş bin lira istemiş. Nurten Hanım, suratını asıyor: “Bırak bunu bize 4 milyara, n’olcak? Haydi, uğraştırma bizi.” Refika Hanım, başka telden çalıyor: “Fakir pazarlık yapar, züğürdüz biz. Eşofmanlarımıza bak!” diyor eşofmanlarını çekiştirerek. “Bak, yürüyerek geldik te buraya.” Satıcı gençlerden biri başkaldırıyor: “Biz de memleketi bırakıp geldik!” “Ee, İstanbul’u görüyorsun işte, fena mı? Değişiklik olur.” 
 
Dede, uzaklaşır gibi yapıyor, Refika Hanım tatlı tatlı bağırıyor arkasından: “Amca, garibanız diyorum, buraya gel!” 
 
Âşık oldum, âşık oldum! 
 
İş ciddiye binince dede sertleşiyor, “Gazeteciler çıksın” diyor. Refika Hanım’la çadırın ortasına doğru ilerliyorlar. Züğürt ortaklarla çadırın dışında bekliyoruz. Birden, içeriden Refika Hanım’ın sesi yükseliyor: “Babam benim, allah razı olsun!” Refika Hanım’la dede, tosunun yanı başında el sıkışmışlar, ellerini bir aşağı bir yukarı sallıyorlar. “4.250’ye bağlandı!” diyor Refika Hanım, yüzünde bir zafer gülümsemesi. “Çabuk boyayın bunu! Boyayın, alın depozitoyu.” 
 
Refika Hanım hoşnut hoşnut anlatıyor: “Dedeye tarhana çorbası getireceğim bu akşam. Üç gündür peynir ekmek yiyor, kola içiyorlar bu soğukta. Biz Trakyalıyız, tarhana çorbamız meşhurdur. Söz verdim, bu akşam pişirip getireceğim.” 
 
Ortaklar memnun, “Hayvanımız güzel” diyor biri. “Kaç kilo acaba?” “En az 200, 220 kilo!” “Vallahi çok güzel” diyor Reyhan Hanım, “Çok güzel!” Bir diğeri bağırıyor: “Ay, sıkıştırıyor yanındaki bunu! Günah, hayvan eziliyor!” Refika Hanım sağa sola emirler yağdırıyor: “Hayvanıma yem ver! Kenara al, üzülmesin. Nerde kaldı bu boya? Boyayı getirsenize bana ya!”” 
 
Elinde kırmızı boyayla asık suratlı bir adam geliyor. “İki tane R, bir tane N yaz” diyor Refika Hanım. Simay da heyecanlı, “Benim ismimi de yazın n’olur” diye mızıldanıyor. “Bir de S yaz bakalım” diyor Refika Hanım. Adam, sinirleniyor: “Yazı tahtası mı mübarek?!” 
 
En sonunda çadırdan çıkılıyor. Refika Hanım plastik bir sandalyeye çöküyor. Pembe fuları boynuna inmiş, sarı boyalı kıvırcık saçları açığa çıkmış. Bir sigara yakıyor. “Üç gün oldu, gözüm bundaydı” diyor. “Yüzünü gör, o kadar güzel ki!”
 
 
 
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
04.11.2011
Ekleyen Kişi
şahin yaylacı


Link: 'Züğürt ortaklar'ın kurban pazarlığı




  HABERLER
>> Arşiv İçin Tıklayınız