Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 21 Kasım 2024 Perşembe
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Yazarlarimiz » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Meslek Eğitimini Yeniden Konumlandırmak..
 
İletişim Meslek Lisesi, Tekstil ML, Otomotiv ML, Ticaret ML, Otelcilik ML, Sağlık ML, Meteoroloji ML, İmam-Hatip ML .... vd.

Meslek eğitiminin bir "memleket meselesi" olarak nitelendiği günümüz Türkiye'sinde bu eğilimin aksi yönde fikir beyan etmenin hoş karşılanmayacağının bilincindeyim. "Ne yani sen gençlerimizin meslek sahibi olmalarına karşı mısın?" kalıbını duyar gibiyim.

Adı ne olursa olsun amacı tektir..

Hangi meslek dalı için olursa olsun, yukarıda sayılan ve yer darlığından sayılmayan tüm meslek liselerinin amacı ortaktır:  X sektörüne eleman yetiştirmek!

Şimdi soru şudur:

Sürekli değişen ihtiyaçlar ortamında, sadece tekstil, sadece sağlık, sadece imamlık gibi alanlarda yetiştirilmiş "tek yönlü insanlar", gün be gün değişen dünyanın bu "ihtiyaç dalgalanmaları"na nasıl karşı duracak?

Frederick W.Taylor

Sözü edilen meslek liseleri, temelleri bundan 200 yıl önce Taylor tarafından ortaya atılan şu ilkenin gerçekleştirilme araçlarından birisidir: "İşleri öyle parçalara bölünüz ki, en aptal insanlar dahi onları yapabilsin".

Doğru mudur bilinmez, anlatılan bir fıkra bu ilkeyi iyi anlatır: Bir otomobil fabrikasına çocuk yaşta girip 65 yaşında emekli olan ve bütün bu süre boyunca seri imalat bandında arabaların sağ arka tekerleklerinin bijonlarını sıkan işçiye jübile yapılıyor. Törende konuşmalar sırasında emekli olan işçiye de söz sırası geliyor ve şu soruluyor: Eğer bugün 50 yıl önceki çocuk olarak tekrar işe başlasaydınız hangi işi yapmak isterdiniz?

İşçi bu hayali durum karşısında biraz şaşalasa da gözleri parlıyor ve ümitsizce şu cevabı veriyor: "Bu defa arabaların sol arka tekerleklerinin bijonlarını sıkmak isterdim".

Bu muhtemel fıkra aynı zamanda bir trajediyi anlatıyor. Çok yönlü yaşamın gereksinimlerine uygun bir yapıya sahip insanların zamanla iş içinde "eğitilerek" nasıl "eğildiklerini", nasıl tek yön dışında bir şey hayal edemediklerini anlatıyor.

Anahtar söylem: "İş dünyasının ihtiyaç duyduğu niteliklerde eleman"

Hemen her düzeydeki eğitim kurumuna yöneltilen eleştirilerin başında, o kurumların, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikte eleman yetiştiremeyişi gelir. İşin tuhaf yanlarından birisi de, eğitim kurumlarının bu eleştiriye karşı başlarını öne eğip, "biz mümkün olduğu kadar sizin ihtiyaçlarınıza cevap verecek insan yetiştiriyoruz, ama sizin hızınıza yetişemiyoruz" gibisinden cevaplar vermeleri, eleştiriyi bütünüyle kabul etmeleridir.

Böylece zaman içinde bir kural yerleşmiştir: Eğitim kurumlarının misyonu, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu nitelikteki elemanları yetiştirmektir (üniversiteler dahi).

Bu komiktir ve biraz da aptalcadır..

Çünkü:

-       İş dünyası, ihtiyaçları tek (homojen) bir dünya değildir. İçerdiği çeşitli -ve birbirinden çok farklı- söktörler nedeniyle ihtiyaçları da farklıdır.  Ayrıca aynı bir sektör, hatta o sektör içindeki aynı bir üretim cinsi için dahi ihtiyaçlar aynı değildir. Dolayısıyla "iş dünyasının ihtiyaçları" tabiri belirleyici bir sıfat değildir, hatta anlamsızdır.

-       200 yıl öncesinin istihdamının büyük bölümünü sanayi kesimi üretirken, bugün tablo değişmiştir. Market kasiyerinden, betonyer pompacısına, bankaların çağrı merkezlerinde hizmet verenlerden kapı kapı dolaşıp tencere satanlara kadar geniş bir kesime ve sayısal kontrollu takım tezgahı operatörlerinden kaynak robotu operatörlerine ve bütün bunlara program yazan kişilere kadar hepsi "iş dünyası"na aittirler.

Hatta insanların büyük çoğunluğu hem iş hem ev insanı (ev kadını + ev erkeği) durumundadır. O halde artık "iş dünyası ihtiyaçları" deyiminden vazgeçip "yaşam ihtiyaçları"ndan söz edilmelidir.

-       Bir diğer buğulu terim "nitelik"tir. Geleneksel olarak mesleki nitelik denildiğinde tornacı, programcı, boyacı, tekstil ustalığı gibi meslek bazlı bilgi becerileri anlıyoruz.

Geçen yüzyılda birkaçyüz mertebesindeki meslek bugün binlerle ifade ediliyor ve Moore yasası'na paralel olarak artıyor. Bu denli büyük sayıdaki mesleğin meslek okullarında öğretilmesi yoluna gidilirse, her mahalleye birkaç tane meslek lisesi açmak gerekebilir ve bir süre sonra onlar da yetmeyebilir.

İstenilen niteliklerin meslek okullarınca kazandırılamayacağı görünüyor.

-       Meslek okulları pahalı yatırımlardır. hangi mesleki nitelikler kazandırılacaksa, o sanayi kolunun "ortalama" bir iş yerinin donanımı ile teçhiz edilirler. Fakat önemli bir sorun, çok kısa süre içinde bu pahalı donanımların modasının geçmiş olmasıdır.

Öğrenci, meslek okulunda gördüğü makine-teçhizatı, mezun olup gittiği iş yerinde bulamaz; ya daha ilkelini ya da daha gelişmişi vardır ve her ikisine de yabancıdır. Meslek okullarındaki donanıma yapılan yatırımlar kısa süre içinde atıl yatırım haline gelir.

-       Bir an için, bütün bu sorunların aşılabildiğini, binlerce mesleğin her birinin değişik versiyonlarına göre meslek okulları açılabildiğini ve sanayi kuruluşlarının gereksinecekleri insan kaynağı niteliklerini zahmetsizce bulabileceklerini varsayalım. Bu noktada ayrı bir sorun ortaya çıkacaktır: Hızla çoğalan meslek çeşitleri nedeniyle geçersiz kalacak meslekler için sürekli olarak yeni meslek okulları mı açılacaktır?

Aslında bu sorun ne yapılması ve ne yapılmaması gerektiğinin yoluna da işaret ediyor: Yaşam ihtiyaçlarının gerektirdiği neredeyse sonsuz çeşitlilikteki bilgi-beceriyi ayrı ayrı kazandırmaya çalışan okul sistemi ile bu işin olamayacağı görülüyor.

Ayrıca da insanın (ve diğer canlıların) doğuştan sahip oldukları en önemli yeteneği gözardı etmesi ve dünyaya tek yönlü bakabilen insanlar yetiştirmesi nedenleriyle de "olmaması gerektiği" görünüyor.

-       Ve bütün bunların dışında en önemli soru şudur: Üretimin 6M'sinden (Man, Machine, Material, Money, Marketing, Management) son 5 tanesi, yapılacak üretimi her kim yapacaksa onun tarafından sağlanır. Üretimi için gereken makine tam olarak (eksiksiz) sanayici tarafından sağlanır. Benzer şekilde malzemenin de ham veya yarı mamul olarak edinilip nihai hale getirilmesi sanayicinin sorumluluğudur.

-       Para'nın bulunması, pazarlama ya da yönetimin sağlanması da onun sorumluluğudur ve bu konularda sanayi tarihi kadar eski bir anlayış birlikteliği vardır.

Tek istisna "insan"dadır. Sanayicinin üretimi için gereken özel niteliklerle donanmış insan, sanayici tarafından değil, toplumun vergileri yoluyla devlet tarafından şekillendirilmelidir. Bu istisnanın bir açıklaması var mıdır?

Yani üretimin tüm girdilerini ham veya yarı-işlenmiş olarak alıp tamamen kendi kaynaklarını harcayarak işleyen  iş dünyası, en pahalı üretim girdisi olan insanın yetiştirilmesini, toplumdan beklemektedir. Bu en hafif tarafından komiktir ve haksızlıktır.

Yurttaşların çeşitli üretimler konusundaki tercihleri aynı değilken, nasıl olup da onların vergileri, onların rızaları dışındaki alanlara harcanabilir? Bu garipliğin muhtemelen iki nedeni vardır:

(a)   Sanayi devriminin tüm nüfusa bir refah sağladığı dönemlerde bu garipliğin sorgulanması söz konusu olamazdı.

(b)  Demokrasi kavramının bu denli bireye indirgenmediği dönemlerde, bireyin tercihleri yerine para ve güç sahiplerinin tercihleri ön planda idi.

Çözüm ne?

Yeni mesleki eğitim modelinin başlıca iki çerçeve çizgisi şöyle olabilir:

(1)  Toplumun  vergileriyle oluşturduğu havuz, onun ortak ihtiyaçları için kullanılmalıdır. Bu ortak ihtiyacın eğitimle ilgili iki bileşeni şunlar olabilir:

o   Birlikte yaşama kültürü edinmek,

o   Kendi özgün ihtiyaçları / tercihleri doğrultusunda yaşayabilmek için -ki buna iş yaşamı da dahildir- gereken ve sürekli değişen bilgi-becerileri kendi kontrolunda öğrenebilmek (yani öğrenmeyi öğrenmek).

(2)  Öğrenmeyi öğrenme becerisine sahip olarak dünyaya gelip, toplum kaynaklarıyla bunu keskinleştiren kişiler, iş yaşamının gereksindiği "yarı işlenmiş insan malzemesi"dir. Bunun tam işlenmesi, ilgili alanlardaki iş dünyası kuruluşlarının görevidir ve maliyeti de tamamen onlarca karşılanmalıdır.

Öğrenmeyi öğrenmiş kişiler, yaşam akışının her an önlerine koyduğu koşulların gerektirdiği yeni bilgi-becerileri zahmetsizce öğrenebilen kişilerdir.

Buna göre her iş yeri artık birer okuldur da. Nitekim dual-sistem denemesi bu yolda doğru bir denemeydi.

Bu modele yapılabilecek itirazlar bellidir. Ama suyun akabileceği yön de bellidir. Tüm sistem öğrenme temelli hale dönmedikçe ne meslek okulları sorunu, ne tek yönlü insan sorunu ne de demokrasi sorunu çözülebilir.
 
 
 
 
M.Tınaz Titiz
 

Ekleme Tarihi
09.08.2011
Ekleyen Kişi
Tınaz Titiz


Paylaş | |
 DİĞER YAZILARI