Ünal Örnek Ziraat Mühendisi İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI TEDBİRLİ OLMALIYIZ.
Nedense biz insanoğlunun deniz bittiğinde gerçeği görme huyu vardır. Özellikle geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde bu daha da belirgindir. Sorun ortaya çıkmasın diye tedbir almak yerine, sorun karşısına çıkınca çözüm aramaya başlar. O güne kadar sorunu kendine anlatanlara inanmaz veya o konu o an işine gelmez. Hele o günler gelsin düşünürüz diye başından savar. Aman canım bize bir şey olmaz, biz işimize bakalım der. İster birey olalım, ister bir grup olalım, ister devlet olalım bu davranış ülkemizde de dünyada da hep böyle oldu. Birileri bize kral çıplak diye bağırdığında, o anlarda elde edile tatlı kazanç ile veya koltuğun içindeki rahatlıktan kaybolan görme yeteneğimizle,“ bunlarda çok panik yapıyor, zaten bunlar bir iki kendini bilmez marjinal anarşist gruplar diye baktık, Bu doğal kaynakların çocuklarımıza miras olarak bırakmamız gereken bir emanet olduğunu düşünmedik. Doğaya verilecek her zararın aslında insana verilecek zarar olduğunu akıl edemedik. Hızla gelişen sanayinin ve buna bağlı olarak büyüyen şehirlerin enerji ve ısınma ihtiyaçları için fosil yakıtları tükettik. Başta ormanlarımız olmak üzere, kömür madenlerinin hızla tükettik. Yetmedi başka ülkelerden ithal ettik. Yetmedi nükleer santraller kurduk. Hızla artan nüfusun gıda ihtiyaçlarının karşılanması için yeni alanlar açmaya çalıştık. Gölleri kuruttuk. Ormanları yaktık veya kestik tarım alanı yaptık. Denizlerde plansız ve acımasız şekilde avlandık. Şehirlerde ve sanayi de atıklarımızı başta deniz ve akarsular ile hava olmak üzere doğaya bıraktık. Şehirlerde, sanayide ve tarımsal üretimde plansız ve vahşice su kullandık, Akarsular ve göller yetmedi derin kuyu pompaları ile kuyular açtık ve kullandık, Tekniğine uygun zirai ilaç ve gübre kullanmadık. Doğanın gerek yaban hayatını gerekse florasına zarar verdik. Gözümüz o kadar karardı ki, şehrin ormanlarını ve su kaynaklarını bile konut alanları yapmaya başladık. Bu saydıklarım ülkemizde olduğu gibi dünyanın birçok ülkesinde yaşandı ve hala da yaşanmaktadır. Bugün pencerenizden söyle bir dışarıya bakın; denizlerde yok olan balık neslini, su kaynakları biten şehrinizdeki su kesintilerini, çevrenizde kuruyan gölleri, akarsuları ve onların içindeki ve çevresindeki canlıları, yanan veya yakılan ormanları ve değişen iklim şartlarını, yakından görme imkanınız olmasa da, dağların zirvelerindeki ve kutuplardaki buzulların hızla eriyişini, son günlerde yaşadığımız Meksika körfezinde petrol kirliliğinde çırpınan doğayı birer birer gözünüzün önünde canlandırın. Ve tehlikenin ne kadar kapımıza yaklaştığını bir düşünün Uluslararası İklim Değişikliği Paneli`nin (IPCC) Türkiye senaryosuna göre (Ulusal Bildirim 1, 2007), Türkiye`de yıllık ortalama sıcaklıkların ortalama 2,5-4 derece arasında artacağı ifade edilmekte, Ege ve Doğu Anadolu`daki artışın 4 dereceyi bulacağı belirtilmekte, Türkiye`nin güneyi ciddi kuraklık tehdidiyle karşı karşıya olacağı, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu`yu kapsayan bölgelerde kış yağışların yüzde 20-50 arası azalacağı Kuzey bölgelerde ise sel riski artacağı söylenmektedir. Hiç şüphesiz karşı karşıya kaldığımız küresel ısınma ve iklim değişikliği toplumun tüm kesimlerini etkileyecektir. Bunun ülkemize sosyoekonomik ve çevresel zararları olacaktır. Bu zararlardan bazıları özetle şunlardır; · Kuraklık, Çölleşme, tuzlanma ve erozyon artacaktır, · Doğal afetler artacaktır, · Bölgelerarası iklim değişiklikleri yaşanacaktır, · Tarım ve orman alanlarında su kaynaklarının azalacaktır, · Tarımsal üretim ve ormancılık üretimi düşecektir, · Doğal flora ve fauna bozulacak ve zarar görecektir, · Bitki ve hayvan hastalık ve zararlıları artacaktır, · Orman yangınları artacaktır, · Ormanların ve denizlerin CO2 tutma ve salma kapasitelerindeki denge bozulacaktır. · Sıcaklık artışlarının insan ve hayvan sağlığında meydana getirdiği zararlar artacaktır, · Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalacak, ani kar erimeleri ve kar çığları artacaktır, · Isıtma ve havalandırma ihtiyaçları nedeniyle enerji kullanımı artacaktır, · Bazı bölgelerde göçler nedeniyle nüfus yığılmasından dolayı insan baskısı artacaktır, · Yoksulluk artacaktır, İktisadi büyüme ve kalkınma sürdürülebilir olmayacaktır, · Yaşam koşulları iyi olan alanlar ile ilgili gerek ülkemizde gerekse dünyada güvenlik sorunu ortaya çıkacaktır, Bugün bu zararlardan bazıları yaşanmaya başlanmıştır bile, Nitekim son yıllarda özellikle ani meteorolojik değişikliklere bağlı gelişen ve yerleşim birimlerini tehdit eden şiddetli yağış, hortum, çamur-moloz akması gibi afetlerde artış gözlenmektedir. Ülkemizdeki artan nüfus, çarpık şehirleşme ve yanlış arazi kullanımı, söz konusu afetlerin zararlarını daha da artırmaktadır. Daha dün başta büyük şehirlerimiz olmak üzere birçok tarım alanı şiddetli yağış nedeniyle zarar görmüştür. Mevsimler adeta yer değiştirmiştir. Yaz ortasında bahar havası yaşanmaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri de 22 Eylül 2009’da Newyork’ta toplanan dünya liderlerinin katıldığı İklim Değişikliği zirvesindeki konuşmasında; iklim değişikliğinin yol açacağı felaketlerin etkilerinden korunma sorumluluğu ve fırsatının elimizde olduğunu, bu konuda dünya ülkelerinin uzlaşı içinde hareket etmelerinin gerektiğini vurgulamıştır. Artık dünyada ve ülkemizde bir yol ayrımında olduğumuz farkında olmalıyız. Tüm bu anlattıklarımdan sonra düşünmeli ve bir şeyler yapmalıyız. Hani bir söz vardır. “Zararın neresinden dönerseniz dönün kârdır” derler. Evet, zararın bir tarafından dönmeliyiz. Gerek birey gerek örgütlü olarak. Bu gidişin sonunun sonucunu bilerek, görerek davranmalıyız. Küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişikliği nedeniyle kırsal alanda yaşayan insanların en büyük gelir kaynağı olan tarım ve orman alanları zarar görmektedir. Bundan başta çiftçiler ve köylüler olmak üzere tüm kesimler en önemli gelir kaynaklarını yitirecekler ve halkın gıda güvenliği tehlike altına girecektir. Bu durumda hangi tedbirleri almalıyız diye düşünecek olursak; · Tekniğine uygun olarak tarımsal üretim yapılmalıyız. · Kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirmeli ve kullanmalıyız. · Sulama suyunu en verimli şekilde kullanmalı ve tarla için modern basınçlı sulama sistemlerinin (damlama/yağmurlama sulama sistemleri) kullanımını desteklemeliyiz. · Arazi toplulaştırmasına önem vermeliyiz. · Kömür kullanımı yerine odun kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla sıkıştırılmış odun (pelet veya briket şeklinde) sobası kullanımını yaygınlaştırmalıyız. · Ormansızlaşma ve orman bozulmasından kaynaklanan emisyonları azaltmalıyız. · İklim değişikliği ile ilgili orman ekosistemleri üzerine etkilerinin değerlendirilmesi ve buna yönelik uyum stratejilerinin geliştirilmesi konusunda bilimsel araştırmalara önem vermeliyiz. · Toprakları erozyondan korumalıyız. · Toprak koruma ve arazi kanunu etkin bir şekilde uygulamalıyız. · Çayır ve mera alanları korumalı ve geliştirmeliyiz. · Gıda güvenliği ve yeterliliği ile güvenli gıdaya ulaşımın temini hususunda tarımsal alt yapı çalışmalarını hızlandırmalıyız. · Bitkisel ve hayvansal üretim politikaları doğrultusunda kurumsal ve teknik tedbirler almalı ve uygulamalıyız. · Potansiyel alanları ağaçlandırarak veya geliştirerek ederek karbon tutulmasını artırmalıyız. · Özellikle kurak ve yarı kurak mıntıkalarda kuraklığa dayanıklı ağaç türlerini tespit etmeli ve bu türlerde ağaçlandırma yapmalı, ağaçlandırmanın zor ve masraflı olduğu alanlarda bitkilendirme yapmalıyız. · Sera Gazı Envanteri ile Ulusal Envanter Raporunu daha doğru ve güvenilir bir şekilde hazırlanmalıyız. · Su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilirliği için orman alanlarını korumalıyız. Tüm bu alacağımız tedbirler ile büyük ölçüde iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan olumsuz gidişin hızı kesilecek, ülkemizdeki çevre korunacak, doğal denge yeniden kurulacaktır. Tabi ki İklim Değişikliği konusundaki çalışmalar resmi ve sivil kesimin işbirliğini gerektirmektedir. Ayrıca bu işbirliğinin ülke sınırlarını aşan şekilde, ulusal örgütler, hükümetler, uluslararası sivil örgütler ve BM ile bir ortak paydada buluşmak zorundadırlar. Bugün için sevindirici olay, bu yönde önemli adımlar atılmış ve projeler yürütülmeye başlanmıştır. Bugün hepimiz iklim değişikliğinin sınır tanımadığı gerçeği ile birlikte hareket etmeliyiz. Atmosferin bu dünyanın çatısı olduğunu ve bu çatı altında birlikte yaşamak zorunda olduğumuz gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Aksi halde bu çatının üstümüze yıkılacağı ve hepimizin zarar göreceğini unutmamalıyız.
|