Son yıllarda açlık, sel felaketleri ve kuraklık gibi kavramlar sık sık gündeme gelmektedir. Gerçekten de kuraklıkların oluşma sıklığının geçtiğimiz 30 yılda iki kat arttığı saptanmıştır. Zaten1850’den beri sıcaklığın 0.8 C° yükseldiği bilinmektedir. Bu nedenle dünya biyoyakıtlar başta olmak üzere temiz enerji kaynaklarını devreye sokarak, küresel ısınmanın ana sorumlusu ilan edilen sera gazlarının etkisini en aza indirgemek amacıyla, küresel ısınmaya “dur” demeyi hedeflemektedir.
Küresel ısınmada fatura, sera gazlarının artmasında ana sorumlu olarak kabul edilen fosil yakıtlara çıkarılmakta ve bu nedenle ağırlık hidroelektrik, jeotermal, güneş ve rüzgar enerjisi ve biyoyakıtlar gibi “temiz enerji” kaynaklarının en etken şekilde kullanımına ağırlık verilmektedir. Bütün bunların ötesinde küresel ısınmanın tarıma etkisi büyük merak konusudur. Tüm insanlığı açlık veya gıda krizi şeklinde yansıyacak bu olgu, bilimsel çalışmaların değişik senaryolarıyla yoğun bir şekilde ele alınmaktadır.
Bu bağlamda Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in oluşturduğu hızlı gelişmekte olan ülkeler gurubu BRIC, iklim değişikliğinde tarımsal ürün sorunlarına eğilmekte birlikte hareket etme kararı aldılar. Bilinmektedir ki 2011 ve 2012 yıllarında, dünyada sağlanacak GSMH artışının %30’u G7 ülkelerince, %40’ı ise BRIC gurubunca sağlanacağı tahmin edilmektedir. Yani küresel ısınma konusu ile zengin ülkeler pek fazla ilgilenmemektedirler. Nitekim Kanada kısa süre önce Kyoto sözleşmesinden çekilmiştir. İşte “bric” ülkelerinin Güney Afrika, ve Endonezya’yı da aralarına alarak 6-8 kasım 2011 tarihinde Pekin’de (Çin) düzenledikleri “Uluslararası İklim değişikliği ve Gıda Güvencesi Konferansı (ICCCFS)” sonuç bildirgesini, Durban’da (G. Afrika) gerçekleşmekte olan BM İklim Değişikliği Çerçeve programının (UNFCCC) (28 Kasım-9 Aralık) 2011 toplantısında sunmaya karar verdiler.
Söz konusu bildirgede ağırlık tarımsal araştırmalara verilmiş ve bu alanda bazı alt başlıklar öne çıkarılmıştır. Küresel ısınmada tarımda olumsuzlukların gözleneceği öncelikli konular kısaca:
• hastalık ve zararlılar (sıcak havalar gelişme ve yayılmayı teşvik edecektir), • toprak ekosistemi (sağlıklı toprak verimi artıracaktır), • geviş getiren hayvan yetiştiriciliği (sera gazı artışına negatif etkileri nedeniyle), • sulama teknikleri (artan gelir ve nüfusla kısıtlanacak suyun tarımda daha etkin kullanımı), • çok yıllık bitkiler (karbon salınımında yıllık bitkilerle karşılaştırılması – etkileşimi), • dane kalitesi (danede protein artan CO2’le ters orantılıdır), • depo kayıpları (depo ve servis kayıpları %40’ları bulabilmektedir), • bitki ıslahı ve biyoteknoloji (amaca yönelik ıslah çalışmalarında gerekli gen sağlanması), • arazi kullanım seçenekleri (ormanlar karbon emişinde tarım arazilerinden daha etkilidir),
• fikri mülkiyet hakları (geliştirilen çeşitlerin ıslahçı hakları ile korunması bu çalışmaları hızlandıracaktır), bilgilendirme-bilinçlendirme (araştırmacı, uzman, işçileri, ve çiftçilerin eğitimi) şeklindedir.
Toplantıda sunulan ülke raporlarından biri, Rusya’nın iklim değişikliği sonrası tarımsal üretim alanlarında olası değişimi çok çarpıca bir biçimde ele almıştır. Bazı bitkilerin değişik iklim senaryoları ile 2080 yılında nerelerde ekimlerinin artık ekonomik olmaktan çıktığı, nerelerde herhangi bir değişiklik beklenmemesi gerektiğini ve o bitki ekiminin nerelere kaydığı oluşturulan haritalardan kolayca izlenebilmektedir. Metindeki harita Rusya’da kuru koşullarda mısır tarım alanlarının önümüzdeki 70 yılda nasıl yer değiştireceğini göstermektedir. Kırmızı alanlarda artık mısır tarımı yapılamayacak, pembe alanlarda belirli oranlarda düşük verim alınacak, yeşil alanlarda ise verim artışı sağlanacaktır. Mavi alanlar ise daha evvel mısır tarımının yapılmadığı, bir diğer ifade ile mısır tarımının yapılacağı yeni üretim alanlarını göstermektedir.
Peki bu iklim değişimi ülkemiz tarımında kendisini nasıl gösterecektir? Basit bir ifade ile hemen hemen her ekoloji için farklı türler ve veya genotipler (çeşitler) düşünmek zorundayız. Çarşamba – Bafra ovalarının pamuk hasadına hazırlanması için sayılı yıllar kaldı. Aslında bu konular için yavaş yavaş politikalarımızı, eğitimimizi ve programlarımızı yeniden gözden geçirmemizin zamanı gelmiştir. Çünkü birçok ülke, başta kurağa dayanıklılık olmak üzere abiyotek koşullara dayanıklı birçok çeşidi tescil etmeye başlamıştır.
Prof. Dr. Nazimi Açıkgöz (https://nacikgoz.wordpress.com/)