Küresel ısınma ve bunun sonucu olarak küresel iklim değişikliği son yıllardaki en fazla tartışılan konular arasındadır. “Küresel ısınma” tüm dünyada sıcaklığın sistematik şekilde artmasını ve iklim değişikliğini ifade etmektedir. Sıcaklık arttığında buharlaşmanın artması kaçınılmazdır.
Bunun sonucu olarak ta yağış rejimi ve hava hareketleri değişecektir. Son yüzyılın en sıcak ve en kurak yazları son 8 – 10 yıl içinde yaşanmıştır. Sıcaklık ölçümleri ile elde edilen bu sonuçları, bazı buzul erime olayları da desteklemektedir. Örneğin, güney kutbundan şimdiye kadar görülmemiş büyüklükte buzul parçalarının koparak ayrılması, İzlanda Buzul’larının son 30 yılda şimdiye kadar görülmeyen bir hızla erimeleri, Himalaya ve Alpler’de cereyan eden buzul erimesi süreçleri gibi dünya üzerinde yaygın olarak görülen süreçler “Küresel Isınma” gerçeğinin yadsınamaz kanıtları (*) olarak gösterilmektedir. Küresel ısınma Doğal Bitki Örtüsünün, Toprak Kaynaklarının, Ozon Tabakasının Tahribi gibi konular yanında; Kişi Başına Düşen Tarım Alanlarının, Su Kaynaklarının, Biyoçeşitliliğin ve Su Ürünlerinin Azalması gibi pek çok sorunu gündeme getirmektedir. Özellikle konu bu yönüyle, yani kaynakların azalması ve kıt kaynakların etkin kullanımı bakımından “ekonomi bilimi”ni de yakından ilgilendirmektedir. Esas olarak tarımın insanların zorunlu gıda mallarını üretir durumunda olması ve alternatifinin(en azından bugün için) olmaması, konunun tüm insanlık için ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Ancak bugün için ekolojideki değişimin ekonomi üzerindeki etkisi çok güçlü bir şekilde hissedilmese de, özellikle hızla artan dünya nüfusunun gıda, su ve enerji ihtiyacı dikkate alındığında gelecekte çok daha güçlü ve sürekliliği olana bir etki yapacağını tahmin etmek güç değildir. O halde; sürdürülebilirlik ilkesi kapsamında mevcut doğal kaynaklarımızı korumak, rasyonel kullanmak ve geliştirmek zorunluluğu vardır. Küresel ısınmanın getireceği olumsuzlukları bugünden dikkate alarak ulusal ve küresel ölçekte önlemleri hayata geçirmek yönünde kararlı olmak gerekiyor. Burada özellikle günümüzün yükselen değeri olan sivil toplum kuruluşlarına kamuoyu oluşturmak bakımından önemli görevler düşmektedir.
Ekolojik ve Ekonomik Kriz Kongresi
Bu konularda son dönemler de çeşitli toplantılar düzenlendiği görülmektedir. Bu toplantılardan biri de “Ekolojik ve Ekonomik Krizin Tarım Sektörüne Etkileri “ temalı, Türkiye 9.Tarım Ekonomisi Kongresi’dir. Kongre “ 22-24 Eylül 2010 tarihleri arasında Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nün ev sahipliğinde Güneydoğunun tarım merkezi Şanlıurfa’da yapılacak (**). Tarım Ekonomisi Kongreleri, iki yılda bir kez Tarım Ekonomisi Bölümleri ve Tarım Ekonomisi Derneği(***) tarafından düzenleniyor.
Bu kongre doğal olarak ekoloji ve ekonomi etkileşimini içermesi nedeniyle, yalnızca Tarım Ekonomisi bilim dalını değil, ekologları ve birçok alanda çalışan akademisyenleri ve sektörleri ilgilendiriyor. Bu nedenle kongre; yapılan çalışmaların ortaya koyduğu gelişmeleri tartışarak, sorun alanlarını araştırmak ve çözüm önerileri geliştirmek gibi çok önemli ve iddialı sonuçlara ulaşmayı amaçlıyor.
Küresel Mali Kriz
Küresel ekonomik akımın ulusal ekonomiler üzerindeki etkisine bakıldığında bugün için doğrudan ekoloji kaynaklı olmayan bir etkiden bahsedilebilir. Bu etki mali politikalar ile finansal uygulama kaynaklıdır.
Yine küreselleşme akımının başladığı 1980’li yıllar ve hız kazandığı 1990’lı yıllardaki mali politikalar ve finansal uygulamalardaki yanlışlar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de (1990’lardan itibaren en az 5 önemli krizin ortaya çıkmasına yol açtığı gibi) krizlere neden olmuştur. Aynı şekilde 2008 yılında Amerika’da başlayan ve tüm ülkeleri etkileyen ekonomik mali kriz de bu kapsamda ele alınabilir. Özellikle 2008 krizine karşı aynı yılın sonlarında ABD ve G-8’in 4 Avrupa Birliği üyesinin ne tür kararlar aldığını hatırlamak hiçte zor değildir. Bu ülkeler ulusal ekonomilerini korumak, çöküşü önlemek üzere, ekonomik sektörlere çok büyük destekler vermişlerdir.
Sonuç
Tüm alanlarda olduğu gibi bir akım olarak tüm ülkeleri kuşatan küreselleşme olgusunun zorunlu olduğunu ve çağın bir gereği olduğunu düşünen ve tarım ve diğer sektörlerini küresel rekabete hazır hale getiremeyen ve korumak yönünde rasyonel önlemler almayan ülkeler önemli ölçüde risk altında olmuşlardır ve olacaklardır.
Sonuç itibariyle;
1- Küreselleşme moda bir kavram olmak üzere tüm dünyayı sararken, bundan zarar görenler; dün olduğu gibi bugün de, gelecekte de süreci kavrayamayanlar ve hazırlıksız olarak bu sürecin içinde kendilerini bulanlar olacaktır. Bu, daha çok bugünün sorunudur ve yakın gelecekte de etkili olmaya devam edecektir.
2- Geleceğin en önemli sorunu ise küresel ısınmayla ortaya çıkması beklenen yeni koşulların ortaya koyacağı sorunlardır ki, bu sorunlar çok daha karmaşık ve çözümü güç sorunlar olacaktır. Dolayısıyla her ne kadar ekolojik kriz ile ekonomik kriz arasında bugün doğrudan bir ilişki kurulamasa da; gelecekte çok somut ilişkilerin kurulması olası olacaktır. Kaldı ki Kyoto antlaşmasına imza koyan ülkeler dolaylı olarak rekabet avantajlarından da belirli ölçüde vazgeçmektedirler.
O halde; Türkiye’nin bu süreçte farklı koşullara uyum sağlayabilme olanakları araştırılmalıdır. Bu amaçla hem bugün ve hem de yakın ve uzak geleceğe yönelik ekolojik ve ekonomik önlemleri içeren akademik çalışmalar yapılarak , rasyonel ve sürdürülebilir politikaların ortaya konulması ve hayata geçirilmesi yönünde kararlı olmak gerekmektedir.
____________________
(*) http://www.tema.org.tr/Sayfalar/CevreKutuphanesi/KureselIsinma.html (**) http://ziraat.harran.edu.tr/TARIM_K_9/tarim_ekonomisi_kongre2010.htm
(***) www.tarekoder.org
Orhan Özçatalbaş / 9 Eylül 2010
|