YEREL KÜLTÜR ve EL SANATLARI ÜZERİNE Orhan Özçatalbaş,
Geçmişle bağ kurmamızı sağlayan ve kolaylaştıran kültür değerlerimizin ürünleri olan yerel el sanatlarının yaşatılması bugün dünden çok daha önemli ise de, yarın ve gelecekte çok daha değerli olacak. Ancak ne yazık ki, toplumun tarihsel derinliğini ve niteliklerini yansıtan ve toplumu birleştiren bu ortak değerleri görmezden gelip üzerinde durmayınca, hızla elimizden ve yaşamımızdan kayıp gitmesine engel olamıyoruz. Aslında kültür başka bir şeye benzemez. Su gibidir, kaynağı bellidir ve çok yavaş bir debiye sahip olsa da akışkandır, yaşantıyla yenilenir. Devamı gelmediğinde ise kurur ve bu değer, yani kültür gittiğinde; basılan zemin değişir. Değişen zeminin size ait olmadığını hissettiğinizde ise; iş işten geçmiştir, “öz vatanınızda yabancı olur,” çıkarsınız. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı halen 6 adet El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlüğü bulunuyor. El Sanatları Eğitim Merkezi Müdürlükleri El Sanatları’nın yaşaması, yaşatılması, yaygınlaştırılması ve özellikle kırsal alanda yaşayan çiftçilerin yaşam seviyesinin yükseltilmesine yönelik olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Yöresel kilim dokuma, ahşap oymacılığı, bakır işçiliği, çinicilik, mermer süslemeciliği gibi geleneksel el sanatları yanında; mekikli dokuma, trikotaj, çorap, bitkisel örücülük, konfeksiyon, nakış, kitre bebek yapımı ve boyama gibi alanlarda da kırsal yörelerden gelen gençlere parasız, yatılı veya yatısız gündüz eğitimler verilmeye devam ediyor.
Ancak ne kadar daha devam edeceği ve kırsal alandaki gençlerin daha ne kadar süreyle daha, bu merkezlerde meslek sahibi olmasının sağlanacağı da tam olarak bilinmiyor. Çünkü son zamanlarda bu okulların satışı ve/veya faaliyetlerini durdurması konuşuluyor. Kapatılması konuşulan fakat pek çok kimsenin farkında bile olmadığı El Sanatları Eğitim Merkezleri elden çıktığında (ve geçtiğimiz yıllarda bakanlığa bağlı tarım meslek liselerinin de devredilerek işlevini yitirdiği gibi) tarım dışı yayımın ilgi alanına giren bu önemli alanda çalışanlar da emekli olacak ve bir kuşak sonra ise “hiç yaşanmamış gibi” bir durumla karşı karşıya kalınacak.
Ve böyle bir son; bize, hele hele “Cumhuriyetin temeli kültürdür.”, özdeyişinin sahibi bir ulusa hiç mi hiç yakışmayacak. Mevcut Durum ve Koşullar Geçtiğimiz yıl her İl Tarım Müdürlüğüne birer Sosyolog atanmış bulunuyor. Sosyologlarımız ve yöneticileri bugün için her ne kadar ne yapacaklarını bilmeseler de; kırsal alan ve yerel halkın yaşam biçimleri ve yerel kültür değerleri üzerinde çalışabilir, hatta ev ekonomistleri ve el sanatları uzmanlarıyla ve de yayım uzmanlarıyla birlikte çalışarak çok değerli çalışmalar ortaya koyabilirler.
Aslında bir türlü giremediğimiz Avrupa Birliği’nin Ortak Tarım Politikasının(OTP) ve kırsal kalkınmanın hedeflerinden biri de, bu konuyu dikkate alıyor. Yani kırsal mirasın korunması ve geliştirilmesi konusunu. Avrupa Birliğine yönelik bu kadar kurum ve kuruluşu olan Türkiye’nin; yerel kültürün ürün ve değerlerini korumak ve kırsal alana yönelik alternatif geçim kaynağı olarak yaşatmak için de gayret içinde olması gerekiyor. İlgili birimlerin konuyu biraz da bu bakımdan ele alarak; bırakın kapatmayı el sanatları merkezlerinin yaşatılması ve geliştirilmesi üzerinde durması zorunlu görünüyor. Önemli bir yerel örnek olarak; bizimde çok sevdiğimiz Korkuteli’nin doğal güzellikleriyle tanınan orman ve yayla kasabası Çomaklı’nın sembolü olan ve adına “Altın Bardak Yağlı Pehlivan Güreşleri” dahi düzenlenen “Çomaklı (Fığla) bardağının yaşatılması” da bu kapsamda ele alınabilir. Bu amaçla yerelde bazı girişimler başlatılıyor. Yerel el sanatları ve ürünleri kaybolma tehdidi altındayken, yine önemli illerdeki zengin birikimler de beklenen düzeyde ilgi görmüyor ve bu alandaki ustalar yavaş yavaş alandan çekiliyor. Örneğin Edirne'deki durumda benzer ve buradaki tüm el sanatları üslubuna "Edirnekâri" (Edirne işi) deniyor. Ya İstanbul Osmanlı’nın büyük başkenti olması nedeniyle zengin bir kültürel birikime sahip. Nakkaşlık, el işçiliği ile taş, pişmiş toprak, cam, altın ve gümüş gibi madeni ürün, ağaç oyma, sedef kakma gibi ahşap işleri, örme, nakış, desenleme, iplik dokumalı ürünler, halı, kilim gibi geleneksel dokumalar; hat, minyatür, ebru, cilt işleri gibi geleneksel sanatlar; maden, pişmiş toprak, lif, boncuk, taş gibi el işçiliğiyle üretilmiş takılar, deri ürünü ciltler ve pek çok değerli alan var… Yine Anadoludaki hemen her ilimizde bulunan pabuççular, yemeniciler, çizmeciler, çarıkçılar, semerciler, mumcular, yağcılar, sabuncular, urgancılar, kendirciler, cezveciler, bakırcılar, kavafçılar, demirciler, çilingirciler, oymacılar, marangozlar, bıçakçılar, hasırcılar, nalbantlar, saraççılar ve keçeciler gibi sanat kolları yakın dönemlere kadar yaşamış; son dönemlerde ise tüketim alışkanlıklarının değişmesi, kentleşmenin artması ve yerel kültüre verilen değerin azalmasıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Gelişmeler var mı?
Esas olarak Tarım Bakanlığı El Sanatları Eğitim Merkezleri’nin de kapanma tehlikesini bertaraf ederek, kaybolmakta olan el sanatları üzerinde Türkiye’nin daha fazla durması gerekiyor. Konuyla ilgili çalışan kamu ve özel el sanatları merkezlerine de bu kapsamda önemli görevler düşüyor. Daha somut ifade etmek gerekirse Tarım Bakanlığı el sanatları eğitim merkezleri yanında, bazı alanlarda halk eğitim merkezleri, üniversiteler ve özel sektörün de katkısı gerekiyor. Son yıllarda bazı gelişmeler sağlanıyor olsa da, bunun yeterli olduğunu söylemek son derece güç.
Yine son 3 yıldan beridir, Antalya Ticaret Borsası, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası, ve Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı işbirliğiyle Antalya da gerçekleştirilen ulusal ölçekteki Yöresel Ürünler Fuarı girişimi bu alanda toplumda farkındalık yaratma ve yöresel el sanatlarına dikkat çekmek bakımından önemli işlevler görüyor. Tabi ki bu alandaki benzer girişimlerin artmasını ve başarıya ulaşmasını dilemekten başka bir şey elden gelmiyor.
Ve aslında el sanatlarının kaybolmaması için temel bir önlem olarak; bu alanda faaliyet gösterenlerin el sanatları uğraşısından sürekli ve yeter gelir elde etmelerine olanak sağlayacak koşulları, yine bu alanda çalışanlara sunmaktan geçtiğini bilmek gerekiyor.
Avrupa Birliği bu alana çok özel bir önem veriyor, bu nedenle Avrupa Birliğine girmenin, sadece bir kapıdan geçmek anlamına gelmediğini fark etmek ve Avrupa’nın iş disiplinine ve yerel değerlere ve kültüre verdiği değeri de dikkate alarak; buna uygun davranışlar ve yaklaşımlar geliştirmenin gerekli olduğunu akılda tutmak gerekiyor. Bu kapsamda bu alanda başarılı olmak için ulusal kaynaklar dışında da; özellikle son yıllarda uluslararası çeşitli fonlardan yararlanarak ve projeler geliştirilerek bu değerlerin yaşatılması için önemli olanaklar bulunuyor ve bunları değerlendirmek gerekiyor... Bu amaçla yola çıkanları, aşama kaydedenleri destekliyor, selamlıyor ve kutluyoruz. |