Orhan Özçatalbaş / 02.10.2010
Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın bir açıklamasıyla genel olarak üniversitelerde araştırma geliştirme, özelde ise tarım ve gıda güvenliği gibi çok önemli bir konu tartışılmaya başlamış görünüyor. Sayın Başkan Nevşehir Üniversitesinin yeni akademik yılının açılışında yaptığı konuşmada, üniversitelerden çok daha fazla yayın, patent, yenilik, çevreyle, ülkenin ekonomik sorunlarıyla ilgili yenilikler beklediklerini ve bir üniversitenin, içinde bulunduğu toplumun ihtiyaçlarından soyutlanamayacağını da vurgulayarak, YÖK’ün üniversiteleri değerlendirirken etrafına ne kadar faydalı olduğuna da bakılacağını ve bunun da dikkate alınacağını belirtiyor. Bunlara katılmamak mümkün değil. Her ne kadar Türkiye’nin kendi tohumunu üretmekte geç kaldığı ifade edilse de, yeterince üretemiyor hatta ihraç edemiyor olsa da, bunda üniversitelerin sorumluluğu nedir konusundaki hassasiyete katılmamak mümkün değil. Ancak bu beklentileri karşılayacak sonuçlara ulaşmanın karşısında önemli sorunlar bulunduğunu belirtmek gerek. Ve sorunun temelinde “bilimsel bilginin uygulamaya aktarılamamasına neden olan etkenler” var. Başkan konuşmasının bir bölümünde biyo-teknoloji ve tohumluk ithalatı bakımından konuyu tartışmaya yol açacak bir noktaya getiriyorsa da; verilen mesaj “üniversite, bilim, araştırma, teknoloji ve tohumluk, aşı ve serum üretimi gibi alanlarda üniversitelerimizin beklenen düzeye ulaşamaması” olarak belirginleşiyor. Bu yöndeki taleplerin üniversiteler tarafından gündeme getirilmesinin öneminden bahsediyor ve üniversitelerin daha aktif ve girişimci olması gerektiğini ifade ediyor.
Türkiye mevcut bilgi birikimi, bilim insanı varlığı ve teknolojisiyle beklentileri karşılayacak üst düzey çalışmaları gerçekleştirebilecek durumda. Her çeşit tohum üretebilir, çoğaltabilir ve kendi ihtiyacını karşılamanın ötesinde dışarıya da ihraç edebilir. Ancak bunun için planlı çalışmak, uzun vadeli çalışmalar yapmak, bilgiye-bilime değer vermek, sabır göstermek ve emek vermek gerekir. Bunları yapacak olan temel öge ise “insan”dır. Kendini araştırmaya bilime adamış insanların varlığı ve bir plan dahilinde bunların organize edilmesi zorunludur.
Sorunun Kaynağı Üniversite mi?
2547 sayılı YÖK yasasında üniversitelere ve öğretim üyelerine yüklenmiş toplumsal katkıyı da içeren çok önemli maddeler var. Eğitim, araştırma ve yayım olmazsa olmaz yükümlükler olarak geçiyor. Ancak yasada olmasına rağmen, beklenen gelişme neden sağlanamıyor. Bu çok uzun bir tartışma konusu. Ancak şu da bir gerçek ki, genel bir ifadeyle üniversitelerin çoğunluğunun kitle eğitimi görevini üstlenmiş ve benimsemiştir. Bu durum araştırma üniversitesi kimliğini etkin kılacak düzenlemeler ve uygulamaların yeterince desteklenmemesiyle ilgilidir. Bunun yanında bir dış faktör olarak üniversite kapılarına yığılan yüzbinlerce genç nüfusun varlığı ve iç faktörler olarak ise mali ve motivasyonel araçlar yanında, insan ve fiziki kaynakların yetersizliği gibi pek çok konu da sıralanabilir.
Dolayısıyla tüm bu sorunlar, işler durumda bulunması gereken bir sistemin kurulamayışının sonucu. Esas olan politikalardaki isabet yanında, bu politikaların etkin olmasını sağlayacak sistemin doğru kurgulanması ve çalıştırılabilmesiyle ilgili. Örneğin Tübitak’ın Vizyon23’ü çok önemli. Ancak 2023’te beklenen sonuçları elde etmek ve beklenen noktaya ulaşmak çok daha önemlidir. Kısaca planların revize edilmesi gibi çokça görülen bir düzeltme aracının kullanılmasına gerek kalmaksızın süreci yönetmek ve amaca ulaşmak önemlidir.
Stratejik AR-GE alanlarının saptanması !
Ülkelerin gelişmişliğinde temel aktörlerin başında araştırma-geliştirmedeki etkinlik gelmektedir. Bilgiyi üretmek başına yeterli değildir. Bilginin alanda uygulanır hale gelmesi, alana hakim olmasının sağlanması bilgi sisteminin bir gereğidir. Bunu sağlamak orta ve uzun vadeli bilim politikalarıyla sağlanabilir. Günümüzde veya yakın/uzak gelecekte hangi sektörler stratejik bakımdan ilk sıralarda olacaktır. Bunlar TÜBİTAK Vizyon23 gibi diğer pek çalışmada yer almaktadır. Örneğin bilişim sektörü bilgi çağının bir gereği olarak stratejik öneme sahiptir. Yine insan ve insanlığın geleceği için zorunlu ihtiyaç maddelerini üreten tarım ve gıda sektörü aynı kapsamdadır. Özellikle tarım ve gıdanın ne kadar önemli olduğu konusunda uluslar arası Dünya Gıda ve Tarım Örgütü(FAO) gibi organizasyonların saptamaları önemlidir. Küresel ısınma, su kaynakları, tarım alanlarının daralması yanında dünya nüfusunun Malthus’un öngörüsünü destekleyecek şekilde artması tarımı stratejik olarak en önemli alanların ilk sıralarına yerleştiriyor. Bu kapsamda FAO’nun 16 Ekim tarihine kadar devam edecek olan “Açlığa Karşı Birleşelim” kampanyasından da bahsetmek gerekiyor. Kampanya farklı ülkelerde, Paris ve Tokyo gibi farklı başkentlerde farklı etkinliklerle gündeme getiriliyor. Türkiye’de ise maalesef bu alanda nedense pek bir etkinliğe rastlanmıyor…(http://www.antalyabugun.com/?page=makale&MID=10190 ; www.fao.org).
Dolayısıyla Sayın YÖK Başkanının konuşması içeriği tartışılsa da böyle bir konjonktürde gündeme oturuyor. Ve konu AR-GE yanında tohumculuk ta olunca doğal olarak tarımcıların görüş bildirmelerine de olanak sağlıyor.
Tohumculuk araştırmaları ve sektörü
Ülkemizde son yıllarda özel sektörün tohumculuk alanındaki başarılı çalışmaları yeni çeşitlerin piyasada daha önemli oranlarda yer almaya başlamasıyla görülüyor. Ayrıca Tarım Bakanlığı'nın önemli ölçüde nar vd konularda çeşit çalışmaları bulunuyor. Üniversitelerde ise örneğin Çukurova Üniversitesinde Prof.Dr.Selim Çetiner öncülüğünde1980’lerde kurulan biyoteknoloji merkeziyle birlikte pek çok üniversitede benzer merkezler kurulmaya başlanıyor. Yine 1990’lı yıllarda Akdeniz Üniversitesinde de Türkiye’nin ilk üniversite tohumculuk araştırma ve geliştirme merkezinin temeli atılıyor ve dönemin Rektörü Prof Dr. Yaşar Uçar tarafından açılıyor. Dolayısıyla Akdeniz Üniversitesinde kurulan Tohumculuk Araştırma ve Geliştirme Merkezi de bu alanda önemli beklentilerle faaliyete geçiyor. Bu dönemde Akdeniz Üniversitesinin bir öğretim üyesiyiz ve Fakülte Dekanı Prof.Dr.Aziz Özmerzi yönetiminde Ziraat Fakültesinin de bir yönetim kurulu üyesi olarak konuyla ilgileniyoruz. Bu dönemde 1999-2000 yıllarında birkaç kez Hannover Teknik Üniversitesinde çalışmalarda bulunuyorum ve bu sırada Akdeniz Üniversitesi Tohumculuk Araştırma ve Geliştirme Merkezi ve Akdeniz Üniversitesi Tarımsal Biyoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezinin kuruluşu (3/5/1998 tarihli ve 23331 sayılı Resmî Gazete 817/7/1998 tarihli ve 23405 sayılı Resmi Gazete ) kurulması tamamlanmış, ancak bina yapım ve iç donanımla ilgili çalışmalar yapılıyor(1). Çalışma alanımızın tohum-ıslah konusu olmamasına rağmen, üniversitemize ve ülke tohumculuğuna katkıda bulunmak üzere Hannover deki Tohumculuk ve Islah Enstitüsü Müdürü ile görüşüp, bazı önemli bilgi ve verileri Fakültemiz Dekanlığı ve Araştırma Merkezine sunuyoruz. Burada elde edilen fiziksel donanım ve mimari çizimlere ait bilgiler yanında, gözlemler ve düşüncelerimizle de paralellik gösteren en önemli konunun "kendini bu alana adamış" insanların sürece dahil edilmesi olduğu konusunu bir kez daha gözlemliyoruz.
Tohumluk konusunda ne yapılabilir?
Üniversitelerden örneğin Akdeniz Üniversitesi yanında 1-2 araştırma merkezi daha seçilebilir. Tam zamanlı çalışan tek ve esas işi araştırma-geliştirme olan araştırıcılarla bu birimler donatılır. Bu alan ve stratejik önemi yüksek olan alanlar için özel mevzuat çalışması yapılabilir. Ve güçlü ve vizyonu geniş olan bir yönetim anlayışıyla merkezlerin yönetimi sağlanırsa, çalışanlar ödüllendirilir ve liyakat öne alınırsa başarı kaçınılmazdır. Bu nedenle ülke öncelikleri de dikkate alınarak bazı seçilmiş Araştırma Uygulama Merkezlerine özel kaynaklar ve inisiyatifler tanınabilir ve bunlar uluslararası "Mükemmeliyet Merkezleri" haline dönüştürülebilir ve orta-uzun vadede sonuç alınabilir. Unutmamalıdır ki, sağlıklı ve kaliteli yaşamın anahtarı kaliteli ve sağlıklı ürün üretiminden geçmektedir. Bu amaçla teknoloji üretmek ve hayata geçirmek ve yaygınlaştırmak yönünde kararlı olmak gerekiyor. Önemli olan bu iradeyi hakim kılmaktır, liyaata, bilgi ve birikime değer vermektir.
Değerlendirme
Üniversitelere bağlı araştırma ve uygulama merkezlerinin tabii olduğu mevzuatın da sonucu olarak beklentileri karşılayacak çalışmalar üretilememiş görünüyor. Kaynak yetersizliği, nitelikli ve tam zamanlı çalışacak araştırıcı istihdam edilememesi, edilenlerin diğer alanlara geçmesi gibi temel sorunlar çözülemediğinden ve vizyon tanımı iyi yapılamadığından ülke ihtiyacını karşılayacak kadar yeni çeşit ve tohum/tohumluk üretimi gerçekleştirilememiş görünüyor.
Sonuç olarak Sayın YÖK Başkanı'nın konuşmasının bir bölümünde tohumculukla ilgili serzenişiyle, konunun yeniden gündeme gelmesi yararlı olmuştur. Bu tartışmanın üniversitelerin araştırma ve uygulama merkezlerinin ve teknoparkların AR-GE fonksiyonunun geliştirilmesine yönelik yeni kararlar ve düzenlemeler yapılmasına hizmet etmesi, elit ve araştırma odaklı üniversite anlayışının daha ciddi ele alınmasını beklemek gerekir.
(1) Belirtilen iki Merkez 16/08/2009 tarihinde (27321 sayılı Resmi Gazete) birleştirilerek, Akdeniz Üniversitesi Tohumculuk ve Tarımsal Biyoteknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi faaliyetlerine devam etmektedir (http://tohumculuk.akdeniz.edu.tr/tr). |