Genetiği Değiştirilmiş (GD) ürünlerin geliştirilmesi, üretimi, ticareti ve kullanılması ile ilgili bir Ulusal Biyogüvenlik Kanunu’nun hazırlanması hem AB müktesebatına uyum hem de Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Biyogüvenlik Protokolü’nün uygulanabilmesi için gereklidir. Bu Kanun’un bir an önce çıkması, modern biyoteknoloji alanında yapılan Ar-Ge faaliyetlerinin düzenlenmesi ve alan denemelerinin uluslararası standartlara göre yapılabilmesi açısından da yararlı olacaktır.
Haziran ayında Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanarak Başbakanlığa gönderilen Ulusal Biyogüvenlik Kanunu tasarısı taslağı daha TBMM’de görüşülüp kanunlaşmadan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ani bir kararla ve ilgili sektörlerin ve üniversitelerin görüşünü almadan 26 Ekim 2009 tarihinde “Gıda ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar ve Ürünlerin, İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol ve Denetimine Dair Yönetmelik” çıkarmıştır.
GDO’ya Hayır Platformu sözcüleri ve bazı gazete haberleri bu Yönetmeliğin GDO’lu ürünlerin Türkiye’ye girişinin önünü açacağı tezini savunurken, konuyla doğrudan ilgili olan gıda ve yem sanayicileri de büyük bir endişe içerisine düşmüşlerdir. Zira Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın 27 Ekim 2009 tarihli basın açıklamasından da net bir şekilde görülebileceği üzere, Bakanlık bu Yönetmelik ile GDO’ları resmen yasaklamıştır.
Gerçekten de bu Yönetmelik incelendiğinde kolayca görülebileceği üzere, Kanun tasarısı taslağındaki temel felsefenin aksaklıklarını aynen yansıtmaktadır. Özetle:
Yönetmeliğin amaç maddesinden anlaşılacağı üzere Bakanlık yetilileri insan yaşamının GDO’larca tehdit edildiği varsayımından hareket etmektedirler.
Yönetmelikte kullanılan tanımlar uluslararası anlaşmalardaki ve AB mevzuatındaki tanımlardan farklılıklar göstermekte, dolayısı ile uygulamaları farklı yorumlara açık hale gelmektedir.
Keza, başvuru sahibinden istenen teknik bilgiler gerek Cartagena Biyogüvenlik Protokolü gerekse AB tüzüğünden farklı daha doğrusu karşılanamaz nitelikte olup, Yönetmeliği hazırlayanların konunun teknik boyutlarına da vakıf olmadıklarını göstermektedir.
Biyogüvenlikle ilgili mevzuatın en sıkı olduğu AB ülkelerinde dahi bebek mamalarında GDO kullanımının yasaklanması söz konusu değildir.
Yönetmeliği hazırlayan kişilerin konuya duygusal ve kişisel tercihlerle yaklaştıkların gösteren bu örnekler, ithal edilecek GDO’lu ürünlerin bilimsel risk analizinden geçirilip ona göre izin verileceği tezini de çürütmektedir.
Bu Yönetmeliği hazırlayanlar, bu Yönetmeliğin uygulanabilirlikten yoksun olduğunu, uygulanabildiği takdirde Türkiye’deki yem ve gıda sanayi ile tavukçuluk sektörü üzerinde yaratacağı olumsuz etkiyi ve kısa sürede gıda fiyatlarında önemli artışlar olacağı gerçeğini de görememişlerdir.
Prof. Dr. Selim Çetiner |