Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 25 Nisan 2024 Perşembe
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Yazarlarimiz » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

NATURELIFE MAGAZINE RÖPORTAJI:

 1. Ülkemizdeki iyi tarım uygulamaları son dönemde sıkça gündeme geliyor ve yetkililerce organik tarıma alternatif olarak gösteriliyor. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz? İyi tarım uygulamaları organik tarıma ne derece alternatif olabilir/olamaz? Bu düşüncenizin nedenlerine kısaca değinebilir misiniz?

 

Ozcatalbas: 

İyi Tarım Uygulamaları(İTU) 1997 yılında Eurepgap olarak Avrupa’da ki büyük perakendeci kuruluşların girişimiyle hazırlanan bir protokolle başlamıştır.  Türkiye’de ise 2000’lerin ilk yıllarında özellikle Batı Avrupa pazarına gönderilen biber gibi ürünlerin ilaç kalıntısı nedeniyle geri gönderilmesiyle ve son dönemlerde ise turunçgiller ihracatında çıkan sorunlarla gündeme gelmiştir.  Özellikle ihracata konu olan tarım ürünü yetiştiriciliği yapan üreticilerin Eurepgap, ve şu andaki adıyla Globalgap gibi bir belgeye sahip olmaları gerekli görülmektedir.  Halen üreticilerin özellikle kimyasal ilaç ve gübre kullanımındaki yanlış uygulamaların önüne geçilerek insan ve çevre sağlığını öne almak yönünde, doğru ve uygun yöntemlerle desteklenmesi gereklidir. 

Soruda belirttiğiniz İTU’nun organik tarıma alternatif bir üretim sistemi olmadığını belirtmek gerekir.  Çünkü İTU yoğun girdi (input) kullanımını esas alan konvansiyonel bir tarım yöntemidir ve kontrollü bir üretim anlayışıyla yüksek verim elde etmeyi amaçlamaktadır. Bu yöntemde asgari girdi kullanım limitleri belirlenmiştir. Dolayısıyla bir yandan üretimde verimlilik en önemli değer iken, insan ve çevre sağlığına yönelik zararların minimize edilmesi   de söz konusudur. Organik tarım ise tamamen farklıdır. Organik tarım bir plan dahilinde insan-çevre-su kaynaklarının korunması üzerinde hassastır, işletme planı buna göre yapılır.  Dünyada organik tarım IFOAM (Uluslar arası Organik Tarım Hareketleri Birliği) tarafından organize edilmektedir. 

Son dönemlerde İTU konusunun gündemde hangi ölçüde yer aldığı açıktır. Ancak soruda belirtildiği gibi  İTU’nun organik tarıma alternatif olması mümkün görünmemektedir. Rakip olabilmesi için rekabet koşullarının  oluşması gereklidir. Bu durum mevcut durumda  toplam tarım alanları içerisinde organik tarım alanlarının payına bakılarak anlaşılabilir. Bugün günümüzde 150’den fazla ülkede organik tarım yapılmaktadır. Dünya organik tarım alanlarının toplamının yalnızca binde 3’ü organik tarım yapılan alandır. Bu değer Türkiye için binde 8 kadardır. Toplam 35 milyon hektar olan dünya organik tarım alanlarının 1/3’ü  Avustralya’da bulunmaktadır ve bunu  Latin Amerika ve Avrupa ülkeleri izlemektedir. Sonuç olarak dünya genelinde İTU’nun organik tarıma rakip olması söz konusu değildir.  Ayrıca artan dünya nüfusu ve beslenme sorunuyla mücadelede yüksek verim ve yoğun girdi kullanımına dayalı üretim sistemlerine olan bağımlılık devam etmektedir. Yani zaten son derece düşük olan organik tarım alanlarının gerilemesinin beklenmesi doğru bir yorum olmayacaktır. Ancak bu durum ülkelerin gelişmişlik düzeyiyle ilişkili olarak farklılık gösterebilir. Özellikle gelişmiş ülkelerde organik tarım ürünleri tüketiminin artmaya devam etmesi ve ülke politikalarının bunu desteklemesi nedeniyle İTU kapsamında üretilen ürünlerin tüketiminin  düşmesi ve organik tarım ürünlerinin talebinin artması beklenen bir gelişme olacaktır.

Burada gelişmekte olan ülkelerdeki organik tarım alanlarının gerilemesi de düşünülmemelidir. Çünkü bu ülkelerde üretilen organik ürünler önemli oranda dışsatıma yönelik olarak yapılmaktadır.

 

 

2. İy?i tarım sizce neden önemli  / önemli değil

Ozcatalbas:

İyi tarım dün olduğu gibi, bugün ve gelecekte de önemini koruyacaktır. Bu üretim anlayışı ile kesinlikle kontrolsüz yoğun girdi kullanımı kastedilmemelidir. Özelikle son 20-25 yıldan beri  Avrupa’da Eurepgap’le başlayan ve 2007 yılında Globalgap olarak tüm dünyayı etkileyen,  kontrollü ve izlenebilirlik esasına dayalı iyi tarım uygulamalarının  108 ülkede 100 binden fazla üretici tarafından uygulanır hale gelmesi önemlidir. Bu kuşkusuz olması gereken bir gelişmedir, İTU anlayışının gelişmesi ve yaygınlaşması önemlidir.

 

 3. Önümüzdeki yıllarda dünyada çok büyük bir açlık yaşanacağı ulusal/uluslar arası tarım örgütleri ve yetkililerce belirtiliyor. İyi tarım uygulamaları da bu duruma çözüm olarak gösteriliyor. Sizce çözüm gerçekten de iyi tarım uygulamaları mı yoksa organik tarımın yaygınlaşması ve gıda dağılımındaki eşitsizliğin kalkması mı? Sizce bu sorunun çözümü nasıl sağlanabilir?

 

Ozcatalbas: 

2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 50 artarak 9 milyara ulaşması bekleniyor. Bu durum  kronik açlık ve yetersiz beslenme sorununun mücadele edilmesi gereken en önemli sorun olduğunu ortaya koyuyor ve bugüne göre gıda güvenliği konusunun çok daha önemli hale geleceğini gösteriyor.

Dünya Gıda ve Tarım Örgütü(FAO)’nün verilerine göre bugün 6.8 milyar insanın 1 milyardan fazla bölümü açlıkla mücadele ediyor. Aslında açlık çok büyük oranda gelişmekte olan ülkelerin sorunu olsa da, küçük bir oranda da olsa gelişmiş ülkelerde de bu sorun yaşanıyor.  Bu nedenle 2010 yılında 65.yılını kutlayan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü(FAO), bu yıl “Dünya Gıda Günü”nün  temasını “Açlığa Karşı Birleşelim!” olarak belirlemiştir. FAO, dünya gıda ihtiyacının bu sürede %70 artacağını tahmin etmektedir. Bunu tehdit eden etkenler ise nüfus artışı, küresel iklim değişikliği ve  tarım alanlarının kaybı olarak sıralanabilir. Özellikle tarım alanlarının kaybedilmemesi yönünde uluslar arası inisiyatif geliştirilmesine de ihtiyaç bulunmaktadır. 

Artan gıda talebinin karşılanmasında mevcut bulgular ve uygulanan teknolojiler ışığında  İTU’nun, organik tarımdan çok daha önemli olacağını göstermektedir. 

Ancak burada yüksek gelişmişlik grubunda bulunan ülkelerin durumunu,  orta ve düşük gelişmişlik grubunda bulunan ülkelerin durumuyla karıştırmamak gerekir. Bu ülkeler arasında bir farklılık olacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. 

Örneğin yüksek gelişmişlik grubunda bulunan ülkelerde İTU’ya göre organik tarım ürünleri tüketiminin artmaya devam edeceği söylenebilir. Son 30 yılda örneğin Avrupa ve ABD’de organik tarım ürünleri pazarı ¼ oranında büyümüştür. Bu trendin devam etmemesi beklenemez. 

Orta ve özellikle düşük gelişmişlik grubunda bulunan ülkelerde ise organik üretimin temel amacı dışsatımdır ve gelişmiş ülkelerin artan organik ürün talebini karşılamak yönündedir. Dolayısıyla iç pazara dönük gelişmeler beklense de, bu gelişmelerin oldukça sınırlı olması beklenebilir.  

Bu açıklamalar da göstermektedir ki çözüm iyi tarım uygulamalarıyla ilişkili olacaktır. Organik tarımın yaygınlaşması daha çok gelişmiş ülkelerin talepleriyle şekillenmeye devam edecektir. 

Gıda dağılımındaki eşitsizliğin kalkması ve gıda güvenliğinin sağlanmasında dünya tarım toprakları ve su rezervinin doğru yönetilmesinin; verimli çeşitler geliştirmeye dönük sürdürülebilir yaşamı hedefleyen biyo-teknoloji alanındaki araştırmalarının rolü büyük olacaktır. Buna göre tarım topraklarının korunarak, geliştirilmesi ve su kaynaklarının doğru kullanımına yönelik ulusal ve uluslararası politikaların geliştirilmesi zorunlu görülmektedir.

Burada bir ek bilgi olarak tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde bu konularda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları bulunmaktadır. Bunların etkinlikleri toplumsal bilinç ve kamuoyu oluşturmak bakımından son derece önemlidir. Bu nedenle kendi alanında en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan Tema Vakfı gibi kuruluşların faaliyetlerine de önem vermek gerekir. Vakıf, “açlıkla mücadele için üretim faktörü olan tarım topraklarının korunmasına, sürdürülebilir kullanımının sağlanmasına” dikkat çekiyor.  Hedefi “öncelikle ulusumuza, onun temsilcilerine, siyasal partilere ve hükümetlere, resmi ve özel kuruluşlara, eğitim kurumlarına, basın yayın organlarına, toprak erozyonunun nedenlerini, vahim sonuçlarını ve ülkemizin çöl olma tehlikesini anlatmaktır”, şeklinde ifade ederek, buna karşı yapılan  mücadeleyi ise “ikinci bir İstiklal Savaşı” olarak tanımlıyor. Ve  bu doğrultuda, siyasi güçleri, doğal varlıkların yok edilmesi ve erozyon sorununa çare bulmadan iktidar olamayacaklarına inandırma çabasında olunduğunu, bunu sağlamak içinse erozyon sorununa karşı duyarlı, bilinçli ve etkin bir kamuoyu oluşturmanın  gerekliliğine dikkat çekiyor. Bir STK’nın vizyonunun bu kadar dünya gerçekleriyle örtüşmesi ise onun büyümesini sağlıyor. Buradan hareketle  benzer hedeflere sahip ulusal ve uluslararası kuruluşlara destek vererek, kamuoyunun “açlıkla mücadelede” inisiyatif geliştirilmesine katkıda bulunmak doğru bir model olarak değerlendirilebilir. 

 

4. Sürdürülebilirliğin sağlanması açısından sizce hangi tarım yönteminin uygulanması gerekiyor?

 

Bu hem çok kolay hem de zor bir soru. Kuşkusuz dünya nüfusunu tehdit gıda ihtiyacı gibi etkenler olmasa çok rahatlıkla insan ve çevre sağlığının korunması, ekosistemin doğal dengesine kavuşması ve  biyoçeşitliliğin devamı bakımından organik tarımın yaygınlaştırılmasının sürdürülebilir tarım için gerekli olduğu rahatlıkla söylenebilir.  

Ancak bugün bu ideal koşulların oldukça uzağında olduğumuz söylenebilir. Bu nedenle uygulanabilirliği yüksek olan bir yöntem ortaya koymak gerekirse; tüketici ve üretici bilinciyle desteklenmiş kontrollü tarımsal üretim ve İTU’nı yaygınlaştırmanın da son derece önemli olacağı açıktır. Ayrıca üreticilerimizin çok büyük bir bölümünün kontrollü tarımsal üretim ve İTU’nı hala yapmaktan çok uzak olduğu dikkate alındığında bu seçeneğin hayata geçmesinin dahi ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. 

 

 

5. Organik tarımın yaygınlaşmasını sağlamak yerine, sizce neden iyi tarıma daha çok destek veriliyor? 

 

Burada yanlış bir bilgi olduğu ve izlenim oluştuğu anlaşılıyor. Çünkü mevcut durumda iyi tarıma göre, organik tarımın yaygınlaşmasına daha fazla destek ve uygun koşullar sağlanıyor. Sanırım burada etkili bir faktör olarak şunu belirtmek gerekiyor. Son dönemlerde basında ve genel olarak medyada İTU konusu önemli ölçüde işlenmeye başladı. Tarım Bakanlığı Migros Marketle işbirliğine giderek, bu işbirliği haber konusu oldu. Migros televizyon ve gazete reklamları vererek uygulamalar yaptı ve İTU yu yaşamımızın bir parçası haline getirdi. İyi Tarım kavramı toplum tarafından anlamlaştırılmaya başlandı. Sağlığın sağlıklı gıda ile başladığı düşüncesi daha güçlü olarak fark edilmeye başlandı. Sanırım böyle olunca iyi tarıma daha çok destek verildiği gibi bir kanı oluştu. 

Toplum bilincinin geliştirilmesine yönelik olarak, benzer uygulamalar gelişmiş ülkelerde de gerçekleştiriliyor.  Hatta 2000’li yılların başında Almanya’da bulunduğumuz dönemde Bakanlık tarafından orada yaşayan Türklere yönelik olarak Türkçe broşürler basılıp, dağıtıldığını; büyük reklam panolarında önemli bilgilendirmeler yapıldığını; çocuklara, gençlere ve yetişkinlere yönelik tanıtım günleri ve festivaller yapıldığını da hatırlıyoruz.

Ayrıca yine bir örnek olarak  Tarım Bakanlığımızın yaptığı gibi, Avusturya’da en büyük market zinciriyle anlaşma yaparak Başbakan’ın da tanıtımda rol aldığı kampanyalar/etkinlikler  yapıldığını da biliyoruz.  Bu tür uygulamaların gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizde de olması sevindiricidir. Hatta Türkiye de Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın ve muhalefet liderlerinin ve diğer popüler isimlerin de benzer kampanyalarda rol almasının konu hakkında farkındalık yaratmak ve toplumun bilinçlenmesine katkıda bulunmak bakımından önemli olacaktır, düşüncesindeyim.   

 

Dolayısıyla Türkiye de son dönemlerde iyi tarım için yapılan tanıtımlar yararlı olmuştur ve bunlar önemlidir. Benzer faaliyetlerin organik tarım için yapılması da yararlı olacaktır. 

 

Daha önceki konuya dönecek olursak; çok önemli olmamakla birlikte iyi tarıma daha çok 

destek verildiği izlenimi tam anlamıyla doğru değildir. Gerek Tarım Bakanlığının destekleme değerlerine ve gerekse Ziraat Bankasının kredi koşullarına bakıldığında Organik Tarıma daha fazla destek verildiği görülür. Esasen tüm dünyada da böyledir. Çünkü organik tarımın marjinal faydası iyi tarıma göre, insan ve çevre sağlığına katkısı nedeniyle daha yüksektir. Bu nedenlerle hatta daha az girdi kullanılmasına rağmen maliyeti düşürmeyi amaçlayan desteklerde de organik tarım avantajlı durumdadır.

Burada her iki üretim sisteminin yaygınlaşmasının topluma ve çevreye sağlayacağı katkı önemlidir.  Bu nedenle birbirinin rakibi olmayan bu üretim sistemlerinin  desteklenerek; toplumumuzun  sağlıklı gıda tüketmesini ve sağlıklı bir çevrede yaşamasını sağlayarak sağlıklı bir toplum oluşturmak  için, sürdürülebilir bir yaşamın koşullarının oluşturulmasına katkıda bulunmak, söz konusu olacaktır. 

 

Saygı ve sevgilerimle.

 

 

Assoc. 

Prof.Dr.Orhan ÖZÇATALBAŞ

Akdeniz Üniversitesi / University of Akdeniz

Ziraat Fakültesi / Faculty of Agriculture

Tarım Ekonomisi Bl./ Dept.of Agric.Economics

07058 Antalya Türkiye

 

Tel.   : 0242 310 24 76 

Faks : 0242 227 45 64

E-mail: [email protected]

Web  : www.ozcatalbas.ile.biz

 

(Türkiye de Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakanın ve muhalefet liderlerinin ve diğer popüler isimlerin de sağlıklı gıda ve tarım konulu kampanyalarda rol almasının konu hakkında farkındalık yaratmak ve toplumun bilinçlenmesine katkıda bulunmak bakımından önemli olacaktır. )

 

Ekleme Tarihi
04.01.2011
Ekleyen Kişi
Orhan Özçatalbaş


Paylaş | |
 DİĞER YAZILARI