Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 26 Nisan 2024 Cuma
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Yazarlarimiz » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Yeşili Donduralım!

Su sıfır santigrad derece donar.
 
Pekala bitki, yani yeşil kaç derecede donar?

Mutlaka sıfırın altında, denildiğini duyar gibiyim…

Doğrudur, bitki özsuyunun iletim kanallarındaki yaşamsal hareketi durduğunda yaşam sona erer… Buna göre bitkilerin geneli “yeşil“ kavramıyla ifade edildiğinde; “yeşili dondurmak“ olumlu bakılacak bir durum değildir. Çünkü donan her yeşil; doğadan ayrılan bir “oksijen üretim fabrikasının“ yok olması demektir.

O halde; doğrudan sözcük anlamıyla bakıldığında “yeşili dondurmak“ demek; yeşil örtünün kaybolması, oksijen üretiminin azalması demek oluyor. Böyle bir durumun gerçekleşmesi kesinlikle arzu edilecek bir durumu ifade etmiyor. Çünkü yeşili korumak, yeşil örtüyü muhafaza etmek ve geliştirmek tüm insanlığın görevidir, görevi olmalıdır.

Bu durumda yazının konusu yukarıda ifade edildiğinden farklı bir anlam taşıyor. Buna göre “yeşili dondurmak“ kavramsal olarak “yeşili yok etmek“ anlamına gelmiyor. Tam tersine her nerede varsa o yeşil örtüyü olduğu gibi korumayı ve geliştirmeyi ifade ediyor.

Bu nedenle bu yazı; önemli bir isteği, arzuyu ve ideali konu olarak ele alıyor ve dolayısıyla bu yönüyle iddialı bir yazı ! Yada biz öyle olmasını istiyoruz.

Ve ÇALIŞMA YÖNTEMİ; süreci bugünkü tarih itibariyle, yukarıdan bir fotoğraf çekerek başlatıyoruz. Fotoğrafta görünen yeşil alanları donduruyoruz, sabitliyoruz ve böylece korumaya alıyoruz… Ve biz bu çalışmayı, kısaca “YEŞİLİ DONDURALIM“ diye ifade ediyoruz.

Yeşil ve Kent Ormanı

Tüm dünyada yeşili korumak ve geliştirmenin öneminin farkında olan ve yeşile gönül vermiş sivil toplum kuruluşları yeşili korumak yönünde olağanüstü gayret içerisindeler.

Özellikle kent içinde yeşille karşılaşmak, yeni kuşakların yeşile olan yakınlıklarını ve duyarlılıklarını geliştirmek bakımından anlamlıdır.

Hatırlıyorum, Almanya’da bir kentin tanıtım kataloğunda “Kent merkezinden beş dakika yürüdüğünüzde ORMANIN içinde olursunuz.“, diyordu.

Bu kentte bulunduğum bir dönemde bu iddiayı test etmek istedim, yaya olarak denedim ve beş dakika sonra; gün ışığının giremediği sık ve yüksek ağaçlarla kaplı bir ormanın içinde kendimi buldum. İçerisinde ise düzenli bisiklet yolları, yürüyüş yolları, oturma ve çocuk oyun alanları yer alıyordu…

Ve işte bu! “KENT ORMANI KENTİN İÇİNDE OLMALI“ı tezini destekleyen müthiş bir örnek diye, söylendiğimi hatırlıyorum…

Bu arada bizdeki kent ormanları diye isimlendirilen plantasyonları düşündüm. Onlara kent merkezinden bırakın beşi, yürüyerek ellibeş dakikada bile ulaşmak zordu…

O halde bunlar kent ormanı değil, olsa olsa “kent sınırı veya kent dışı ormanlarıydı.“

Kent Ormanları gelişmiş dünyanın gelişmiş kentlerinin vazgeçemeyeceği doğal zenginlikler arasındadır ve çağdaş kentlerin “OLMAZSA OLMAZLARI“dır…

O halde bizim kentlerimizde de 5 değilse de 15, bilemediniz 30 dakikalık bir yürüyüşle ormana ulaşmak yönünde bir planlama yapmak gerekli değil midir?
 
 

Beton Toprak Yutar !

Tabiki kent merkezinde hala yeşil dokuyu koruyan bazı kentlerimizin olduğunu biliyoruz. Doğal olarak bunların “yeşili betona kaptıran“ kentlere göre, çok ama çok şanslı oldukları kesin. Ve aslında bugün; yeşili koruyamayan ve “yeşili betona teslim etmiş“ olan kentlerimiz ise aslında tahmin edilemeyecek kadar zor ve kötü durumdadırlar… Ve ne yazık ki yeşili koruyanlara göre; koruyamayanların yapmaları gereken çok iş, almaları gereken çok yol vardır…

Çünkü geçmişte veya yakın geçmişe kadar kent içinde ve sınırında ormanlar bulunuyorken, yani kentlerimiz geniş yeşil alanlara sahipken; yerleşim alanlarının genişlemesi ve yanlış kentleşme ile “BETON TOPRAK YUTAR“ anlayışı ne yazık ki hakim olmuştur.

Örneğin yukarıdan Antalya’ya bakıldığında bugüne kadar kent içindeki tarım toprakları ve yeşil alanların nasıl beton tarafından yutulduğu ve insafsızca yok edildiği net olarak görülebiliyor.

Hatta bugünlerde ise; betonun yutmak için hazırlandığı bölgenin fotoğraftaki numaralı bölgeler (ve başta 1,2,3 nolu Kırcami bölgesi) olduğu somut olarak görünüyor. Ve bu canlı alanlar betona karşı güçsüz kalmak üzere olmanın getirdiği ruh haliyle adeta gözyaşı döküyor... Ve gözyaşları Düden olup denize dökülüyor…

Bu kapsamda ne yazıkki geçmişte betonun toprak yutma işlevi kent plancıları ve yerel yönetimler tarafından çok güçlü olarak farkedilememiş olsa da; bugün farkedilmiş olduğunu gösteren sonuçları ve uygulamaları beklememiz gerekiyor!

Antalya Örneği

Kentlerimizde benzer kentsel planlama stratejisi yada stratejisizliği olması nedeniyle yazının bu bölümü önemli bir özelliği de üzerinde taşıyor. Bu özellik kısaca; hangi yerleşim yeri için yeşili dondurmak konusu ele alınmak isteniyorsa; Antalya yerine o kentin adı yazıldığında konu O kent için de öne sürülen görüşler geçerli oluyor.

Buna göre konuyu Antalya örneğiyle şekillendirdiğimizde kent içinde hala yeşili korumak ve geliştirmek yönünde Antalya’nın hala şansının devam ettiği görülmektedir ki; bu mutluluk vericidir.

Ancak bu şansın ne kadar daha sürdürülebileceği konusunda ise belirsizlik, hatta yeşilin kaybedilmesi yönünde çeşitli rizikolar olduğu görülmektedir.

Bu gidiş ise doğal olarak; tüm Antalyalıları ve doğayla barışık, doğal kaynakların korunması ve gelecek kuşakların refahı üzerine kaygı duyan ve bu değerler üzerine titreyen tüm vatanseverleri kaygılandırmaktadır, dahası kaygılandırmalıdır…

Zaman zaman Antalya’yı keşfetmet için yaptığımız gezileri ve çektiğimiz fotoğrafları düşünerek bunları gözden geçirdiğimizde ve “google map“ ten Antalya’ya yukarıdan baktığımızda Antalya’nın korunması gerekli yeşil alanlarını veya ormanlık alanlarını daha da açık görmek mümkün oluyor. Buna göre;

1- Antalya kent merkez bölgelerinde hala küçümsenemeyecek genişlikte yeşil alanlar, ağaçlarla kaplı vardı, bu çok önemliydi. Sevindim.
2- Bu alanların önemli bölümü bakımsızdı ve bakımsız olarak hayatiyetlerini devam ettirseler de “betonun yeşili yutma olasılığı vardı”.… Kaygılandım.
3- Yine bu alanlar kentleşmenin baskısı, betonun tehditi altında stres içindeydi ve betonun toprak yutmak için sabırsızlandığı, anlaşılıyordu. Ürperdim.
4- Ve bu alanların Antalya Kentinin en önemli zenginliği olduğunu düşünen ve ilgilenmesini beklediğimiz ve çok önemsediğimiz sivil toplum kuruluşları ve yerel yönetimler ise; ne yazık ki “yeşili dondurmak yönünde inisiyatif almak için” ortada yoktular… Üzüldüm, ümitsizliğe kapıldım.

Ve aslında ümitsizliklerin yeniden umuda dönüşmesi için bu yazıyı kaleme almaya karar vermiştim ve bu şekilde “ANTALYA’DA YEŞİLİ DONDURALIM!”, yani “YEŞİLİ YERİNDE KORUYALIM” mesajımı, bir kez de bu şekilde kamuoyuyla paylaşmak istedim.
Dolayısıyla bu yazı; bir bakıma toplumsal görev olarak kabul ettiğimiz ve sorumluluk duyduğumuz bu konudaki önerilerimizi yine toplumla paylaşmak kaygısının sonucu olarak ortaya çıktı.

“YEŞİLİ DONDURALIM” KAMPANYASI
Bazı etkinliklerin başarıya ulaşmasında kampanyalar önemli işlev görmektedir. Bu nedenle kentlerimizde mevcut yeşil alanları ve doğal kaynakları korumanın bir hareket haline dönüşmesi ve toplumsal talep olarak ortaya çıkabilmesi için “Yeşili Donduralım Kampanyası” başlatmanın uygun olacağı söylenebilir.

Ve bu kampanya kapsamında neler yapılmalı konusunun son derece önemli olduğunu dikkate almak gereklidir. Bunlardan bazıları şöyle olabilir ve tabiki yapılacak tartışmalarla bunu daha da geliştirmek mümkün olabilecektir.
Bunlar;
1- Kent içi ve çevresindeki ağaç varlığı ve yeşil alanların envanteri çıkarılmalı ve saptanmalı (ki bu yapılmıştır).
2- Bu alanların mülkiyet durumuna bakılmalı.
3- Mülkiyet devlete/kamuya aitse, bu yeşil alanlar derhal özel olarak korumaya alınamlı ve buralarda “YEŞİL mevcut durumuyla ve varlığıyla DONDURULMALI”.
4- Mülkiyet özel şahıslara ait veya mülkiyet sorunu var ise; hak sahipleri mağdur edilmeden kamu yararı (Anayasa Md:35) dikkate alınarak Antalya’nın gelecekteki nefes alacağı alanlar olarak yine korumaya alınmalı; yani yine “Yeşil Dondurulmalıdır.”
5- Kent gelişim planlarında ve kentin potansiyel genişleme alanlarındaki mevcut yeşil alanlar da aynı anlayışla değerlendirilmeli, yeşil alanlar korumaya alınmalı, bir bakıma hiçbir müdahale ve kötüleşmeye yol açmamak üzere dondurucuya konulmalıdır.
6- Mevcut durumda yeşil alan olmayan yada rehabilite edilmeye ihtiyaç duyulan alanlarda ise “YEŞİLİ İHYA EDEREK DONDURMAK” yönünde plan ve uygulamalara yer verilmelidir.
7- Bunların yapılmasındaki gerekçeler güçlü bir şekilde ortaya konulmalıdır. Çünkü mevcut kaynakları korumanın maliyeti, yeni alanların ağaçlandırılmasının maliyetinden daha düşüktür.

Antalya’nın “Yeşili Donduralım” Potansiyel Alanları

Daha somut, gerçekçi veriler ve bulguların akademik çalışmalarla ortaya konulmasının doğru ve yararlı olacağı kesindir. Ancak bu bölümde kabaca olası “Yeşili Donduralım” alanları yukarıda verilen ve harita üzerinde belirtilen 1 ,2 ve 3 nolu bölgeler başta olmak üzere diğer alanlarda da uygulanabilir.

Sonuç olarak; Antalya örneği üzerinden irdelediğimiz mevcut yeşil alanların; yeşil alan olarak muhafaza edilmesi veya uygun alanların yeşil alana dönüştürülerek kente kazandırılmasına yönelik düşüncelerimizin yer aldığı bu yazı; yukarıda da belirtildiği gibi tüm kentlerimiz için de geçerlidir. Bu şekilde; metinden Antalya sözcüğünü çıkarıp ilgili yerleşim biriminin adı yazıldığında o kent veya ilçemiz için basit olsa da anlamlı bir “YEŞİL YOL HARİTASI” çıkarabiliriz.

Bu düşünce kabul görüp yaygınlaştığında; bu yazı amacına ulaşmış ve “YEŞİLİ DONDURALIM” mesajı hayat bulmuş olacaktır.
Bu şekilde tüm doğaseverler, bu yazının yazarı ve okurları ile gelecek kuşaklar bu sonucun mutluluğunu birlikte yaşayacaklardır…
 
 
Orhan Özçatalbaş

Ekleme Tarihi
25.07.2012
Ekleyen Kişi
Orhan Özçatalbaş
Etiketler: Yeşili Donduralım, Orhan Özçatalbaş


Paylaş | |
 DİĞER YAZILARI