Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 29 Mart 2024 Cuma
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Yazarlarimiz » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

 
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ / Çukurova Üniversitesi
 
Üniversite ve Bilim İnsanı Kimliği Üzerine
 
 
 

(Prof. Dr. Mahmut Sayın, Prof. Dr. Şefik Yeşilsoy ve Prof. Dr. Erdal Şekeroğlu başta olmak üzere üniversitemize ve bilime katkı sunmuş tüm hocalarımızın anısına)

Özet:
 
Üniversite akıl ve bilim üzerine inşa edilmiş kurumlardır. Üniversiteyi oluşturan öğretim üyesi ve öğrenci de akıl ve bilimin temsilcileridir. Akıl ve bilimin yol göstericiliğinde eğitim ve öğretim ve sistematik araştırma yapar ve topluma hizmet eder. Üniversite yöneticileri de akıl ve bilimin en üst temsilcileri sayılır. Üniversite yöneticileri hepimiz adına sorunları daha cesurca savunan yeri geldiğinde risk alan şahsiyetlerdir. Üniversite yöneticilerinin gücü de kendi bireysel çabaları kadar üniversiteyi oluşturan öğretim üye ve öğrencilerinin katkısı ile artar.
 
Öğretim üyelerinin üniversitelik bilinci ve rüzgâra karşı yürüyüşü tarihsel öneme sahiptir. Akademik unvana sahip bilim insanları hiç bir dogmattik görüşe bağlı kalmadan akıl ve bilimin yol göstericiliğinde vicdani sorumluluk ile doğru bildiğini her ortamda ifade etmek zorundadır.
 
Eğer bilim insanları ve öğreticiler okumuyor (“beyinler ex olmuşsa”), kendini yenilemiyor ve yeni bilgi üretmiyorsa orada yeni bir şey çıkmaz.
 
Genç Türkiye üniversiteleri sistematik ve geleneksel bilim değerleri yaratamadıkları için ciddi bocalama süreçleri yaşıyorlar. Bilim insanının bilgisi görgüsü kadar çağına, insanlığa ve doğaya karşı sorumlukları bulunmaktadır. Bilim insanının bilimsel bilgi üretmesi kadar felsefi tartışma yaratması, toplumu aydınlatması ve bilimsel duruşunun olması gerekir.
 
Bu makale 24 Ocak 1990 yılında trafik kazasına kurban verdiğimiz Prof. Dr. Mahmut Sayın, 28 Mart 1993 yılında kaybettiğimiz Prof. Dr. Şefik Yeşilsoy ve 10 Ekim 2003’de kaybettiğimiz Prof. Dr. Erdal Şekeroğlu başta olmak üzere bilimsel duruşu ve katkısı olan tüm hocalarımızın anısına atfen yazılmıştır.

Üniversite Nedir?
 
"Üniversite", evren kent özellikle insanın insan olması ile başlayan doğanın yasalarını anlamak ve ondan yaralanarak insanlığın sorunlarına çözmeye başladığı günden bugüne mirastır. İnsanlığın ortak mirasıdır. Bilginin evrensel düzeyde din, dil bölge farkı olmaksızın tüm insanlığın ortak malı olması nedeniyle hep insandan ve doğadan yana bir kurum olarak bilinmiştir.
 
Üniversiteler varlığından bu yana tarihsel-toplumsal düz¬lemde bilginin dogmalardan uzak, gözleme dayalı akıl yürütme yolu ile elde edilmesi için verilen yaman savaşımlar sonucu bugün metodolojiye dayalı işlevsellik sağlamaktadır.
Doğası gereği üniversite kapılarını yeni fikirlere açmış, çeşitlilikten zenginleşmiş, sorulmayanı sormuş, yeni bilgi peşinde olduğu için her türlü farklılıkları bünyesinde barındırmıştır.
 
Bu bağlamda üniversite kendini geliştirmeye hazır kişilerden oluşmaktadır.

Üniversitede ders veren, araştırma yapan hepimizin önce kendimize dönerek sorması gereken sorular şunlardır:
 
• Üniversite nedir? 
• Üniversiteden ne beklenir?
• Üniversite toplumun gözünde nasıl biliniyor?
• Siyaset üniversiteyi nasıl tanımlıyor?
• Öğrenciler üniversiteyi nasıl tanımlıyor?
• Biz öğretim üyeleri üniversiteyi nasıl tanımlıyoruz?
• Ben üniversiteyi nasıl tanımlıyorum?
• Şu anda benim içinde bulunduğum kurum gerçekten üniversite mi?
• Üniversitede araştırma ve eğitim faaliyeti yürüten bizler gerçekten hakkı ile bu işe laik olmaya çalışıyor muyuz?
• Bilim insanının tanımı nedir? Evrensel bir tanımı yapılmış mıdır?
• Gerçekten ben “Öğretim Üyesi ve Bilim İnsanı mıyım?

Kime Gerçekten “Öğretim Üyesi ya da Bilim İnsanı” Diyeceğiz?
Evet, soru açık. Bunun tanımlanmış bir re¬çetesi var mı? Ne tür özelliklerinin bulunması durumunda kişi öğretim üyesi veya bilim insanı olabilir? Eğer üniversite ve bilimkavramlarının tanımını ve tarihçesini doğru anlarsak veya üniversiteyi ve onun sorumluluklarını doğru okuyabilirsek ne tür kişilerin bu işi yapabileceğini biraz daha tanımlarız.

Bilim Özgür ve Özgün Kişilerle Olur
 
Öncelikle özgürlüğün anlamını kavramamış kişi üniversiteye yararlı olamaz. Çıkara yenik düşmeyen kişi ancak tavırlı olabilir. Demokrasiyi benimseyen, farklılığı benimseyen kişi ancak özgür olur, adil olur doğal olarak bilim adamı olabilir. Bilim çıkarsız ve hesapsız olarak soruna objektif yaklaşabilen kişilerle yapılabilir.
 
Bugün sorun otoriteden bağımsız düşünen insanların yetersizliği sorunu gibime geliyor. Gerçek anlamda özerk ortam ve özgür bireyler olmadıkça üniversiteler hep itilir kalkılır ve ülkemizde hiç bir şey yapmadan etrafında döner durur. Bilim insanı yeri geldiğinde Galilo’nun ifadesi olduğu gibi “yine de dünya dönüyor” diyebilmeyi, Bruno gibi ölümü göze alacak kadar cesur olmayı, yeri geldiğinde Edward Said gibi haksızlığa karşı çıkabilmeyi göze almalıdır.

Üniversitelerin Başarısı ve Yetkinliği Bünyesindeki Bilim İnsanı Potansiyel ile Değerlendirilir
 
İyi bilim insanı ancak bilim kültürüne sahip bir anlayışla belirlenir. Doğan Kuban CBT 1334 sayıda “Bilim Nasıl Var, Nasıl Yok” balıklı yazısında ABD anayasa mahkemesi eski başkanına atfen “ üniversite ve kolejlerin entelektüel öncülerine yapılacak zorlamaların ülkelerin geleceğini tehlikeye düşüreceği ilkesi kabul edilmiştir”. Bu anlayışın hakim olması üniversitenin özgürlüğü ve gelecekteki potansiyel bilim insanlarının oluşması için önemlidir.
 
Üniversitelerin ilk yapacağı iş yetenekli bilim insanlarını bünyelerinde bulundurmalarıdır. Bugün Amerikan üniversitelerinde muhalif Chomsky’nin halen üniversitede bulunması, Edward Said’in Filistin tarafından İsrail’e sembolik taş atması durumunda New Yok Colombus Üniversitesinin “ bilimsel özerkliğinin gereği olarak görüşünü açıklamıştır” ifadesi ile alternatif yapıya sahip bilim insanlarına sahip çıkıyorlar.
 
Alman düşünür üniversite kurucusu Humboldt’a göre üniversite çağdaş bilimin temelini oluşturur. Üniversite temelde bir araştırma kurumudur ve temel araştırmada ancak özgür bireylerin özerk ortamlarda yapacağı bir faaliyettir.

Bilim İnsanı Hayta Dokunan Kişidir
 
Bilim insanı hayata dokunan, yeri geldiğinde insana dokunandır. Bilim insanı bilimsel gerçeklik uğruna can sıkan kişidir de. Hiçbir şekilde muteber bilim insanı olmaz. Yönetimlerin çıkarları için sesini çıkamayan ve kendilerinin kulağına fısıldandığı gibi konuşan kişi olmaz. İliştirilmiş bilim adamı kişiliği olmaz. Bilim tarihinde öğrendiğimiz bilim insanlarının hiç biri küçük çıkarlarına yenik düşmediler. Canlarını verdiler ancak doğru bildiklerinden vazgeçmediler.
 
Bilim insanı bir şekilde vicdanı ile de sınanmaktadır. Bilim insanı korku duvarı olmayan ancak çok ciddi etik değerleri olan kişiliktir. Bilim insanı hiçbir insana aidiyet duygusu yok tam tersine bilim ilkelerine bağlı kişidir. Çıkarları değil hakikat için ve objektiflik için çabalar. Bilim insanı kendine özgü özelliği ile farklı ve her tülü farklılığı da kabullenmelidir. Bilim insanı olgu ve olayları ele alırken, kendi kişisel dünya görüşlerini bir tarafa bırakır hayatın gerçeklerini bilim öngörüsü içinde insan ve doğadan yana tavır alır.
 
Bilim insanının bilime yüklediği anlam bir yerde bilimsel yaşamındaki ilkelerinin de belirlemektedir. Bilim insanının, akademik özgürlüğüne düşkün ve ondan taviz vermez.
 
Bilim tarihince çok önemsediğim Giordano Bruno’nun ideolojik ve politik söylemlere karşın bilim insanının özgür duruşun şöyle belirtiyor: “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Karanlık ve aydınlık arasındaki bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım; bundan dolayı her yerde nefretle karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı ve aptal çoğunluğun öfkesine hedef olarak yaşadım”.
Sanırım bu farklılıkları bünyesinde barındıran üniversiteler bugün etkilidirler. Bölümümüz öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mamut Sayın çok sakin ancak bir o kadarda keskin sorgulayıcı ve düşünürdü. Mahmut Sayın bu yönü ile hem kişiliğini korumuş hem de üniversiteye saygınlık kazandırmıştır.

Bilim İnsanı İdeolojik Aygıtlara Bağlı Değildir
 
Bilim insanının ideolojik aygıtlara yaslanmayacak kadar evrensel değerlere bağlıdır.
“Bilim evrenseldir”. Bilim belirli bir sınıf, ırk, din ve zümrenin kullanımına hizmet etmez yalnızca insanlığa hizmet eder. Bilim etik değerlere sıkı sıkıya bağlıdır.
 
Bilgi çağında bilginin katlanarak çoğaldığı bir dünyada üniversite, yansız ve bağımsız düşünebilen, görüş ve düşüncelerini özgürce söyleyebilen, gerçekçi ve kişilikli öğretim üyeleriyle var olabilir. Geçekçi ve kendini rahatlıkla ifade edebilen bilim insanına sahip olabilmek üniversiteler için normal olması gerekirken bugün bir ayrıcalık oluşturmaktadır.
 
Üniversiteler üzerindeki siyasi etki ve yöneticilerin doğrudan atanmasında yaşanan olaylar bilim ve bilim adamlığına çok ciddi zarar vermiştir. İdeolojik aygıtlara dayanan bir bilim, tarafsızlığını ve özgürlüğünü kaybeder. İktidar değişimlerine bağlı olarak el değiştirecek olan ideolojik aygıta dayanma her defasında farklı karalar alacak ve bunları bilim adına kamuoyuna sunacaktır. Bilimin özgünlüğü ve objektifliği siyasi aygıtlara ve tarafgirliklere heba edilmemelidir. Dünya’da sık sık bilim adına ortaya çıkan şarlatanlar ideolojik aygıtları ve kurmaları kullanarak yalnızca nüfus oluşturmamış ülkelerin gelişme yönlerini de değiştirmişlerdir. Tarihte buna en güzel örnek eski SSCB’de Ukrayna kökenli Lisenko’nun genetik konusundaki çalışmalar ile "Genetik, Bitki ve Hayvan Islahı" konularda savunduğu klasik ıslah ve "vernalizasyon" yöntemine dayanan ve modern genetik çalışmalarını dışlaması ve bu konudaki bilim insanlarına baskı kurması ve sırtını iktidara dayanması Sovyetlerin tarım biliminin gelişmesine ket vurmuştur.
 
Bu bağlamda politik araçlara bulaşmış bilim ileride beklenmedik sorunlar doğurabilir.
Bilim insanın sahip olması gereken tek ölçüt bilimsel tutuma sahip olup olmadığı olmalıdır. Bilim evrendeki canlı veya cansız nesneleri bir bütünlük içinde ve birlikte anlamlandırma çabasıdır. Bilim felsefi anlayışla irdelenir ve üretilen bilgi doğal bir sonuç olarak ortaya çıkar.

Salt Akademik Başarı Bilim İnsanı Olmak İçin Yeterli mi?
 
Ahmet Cemal 18 Kasım 2011 tarihli köşesinde “gerçek bilim insanı kim sorusuna “Gerçek bilim adamlığı, salt bilgi birikimini çok aşan, bir zihniyet ve bilinç meselesi olan bir uğraştır” der.
 
BİLİM İNSANALIĞI salt sınavları geçmesi yabancı dil bilmesi ve belirli sayıda makale ile kitabına uydurup akademik kadro alması değildir. Tam tersine felsefi ve bağımsız düşünebilme ve gerçeklerin savunulmasını gerektiriyor.
 
Amaç bilim mi yapmak yoksa akademik kadro mu almak. Bu soru şekil ve öz konusunu ilgilendirmektedir. Günümüzde, dünyada eşi benzeri görülmedik bir biçimde üniversitelere alına bilim insanı ölçüsüzlüğü. Birçok kurumda ilk basamak Ar. Gör ve Yard. Doç süreci çok sıkı eleme ile alınır. Başlangıçta belirli bir çıtanız yoksa ve bilim politikanıza uygun eleman almamışsanız orada bilimsel bilgi üretemezsiniz. Ülkemizde uygulanan bilim insanlarının yükseltilmesinde kullanılan ölçütlerin yetersizliği Türkiye biliminin ciddi biçimde tıkanmasına neden olmuştur.
 

Bilim İnsanı Nerede Rahat Çalışır?
 
Bilim insanı bilim ortamında usta çıkarak ilişkisi içinde gelişir ve yaygınlaşır. Bilim ortamı tam bir yetişkin birey gelişim ortamıdır. Laboratuvar, atölye, seminer ve ders ortamı tümü ile karşılıklı iletişimin olduğu insanın insanı eğittiği bir ortamda gelişir. Bilim ortamı yeniliklerin izlendiği, tartışma ortamının hakim olduğu ve yenliklerin ve farklılıkların izlendiği ortamlarda bilim insanı gelişir. Hiçbir engellemenin olmadığı, statükocu yaklaşımların oluşmadığı ortamda kişi kendini özgür hisseder ve ortamda sorgulama başlar.

Bilim İnsanı Aynı Zamanda Aydın kişidir
 
Bilim insanı aynı zamanda aydınlanmış ve çevresini de uyandıran ve farkına varılabilirliği yaratan kişidir. Bilim insanı okumuş ve ver her tülü önyargılardan arınmış düşünceleri hayatın gereçlerinden ve bilimsel metodoloji ile çıkarak kişi özelliği ile yanı zamanda aydındır.
 
Doğan Kuban “Aydın Kimdir” adlı makalesinde Aydın “ne tek bir öğretinin ne de bir liderin izleyicisi olmayandır. Aklının kabul ettiği düşünceleri izler. Fakat düşüncenin çeşitliliğine de inanır. Dolayısıyla başka türlü düşünenlere ve sonuçta dünyaya karşıhoşgörülüdür” olarak tanımlamaktadır.

Bilim İnsanı Bir Kişilik Olgusudur
 
Bilim insanlığı aynı zamanda bir kişilik olgusudur. Salt bilimsel düşünme yeterliliklerine sahip olmak kişiyi bilim insanı yapmaz. Bilim insanı bilimsel çalışmalarının da ötesinde, çağına karşı, insanlığa karşı görevlerini yapmalı ve doğrunun yanında yer almalıdır. Günümüzde artan her tülü kirliliğe karşı insan ve doğadan yana tavır almalı.
 
Bilim insanının temel bilimsellik ölçütü “içsel dürüstlüğüdür”. Bilim insanı herkesten önce kendi kendine karşı dürüst olmalıdır. Yaptığı bilimsel çalışmanın, etik değerlere uygun olup olmadığını bilen kişidir. Bilim insanı yaratığı ve savundukları ile toplumun yönünün değişeceğini ve bundan sorumlu da olduğunu bilir.

Bilim İnsanın En önemli Görevi Tartışma Yaratmaktır
 
Bilim insanı ve üniversitenin görevi fikir üretmek kadar tartışma yaratmaktır. Ateşli tartışma yaratmadan bilime ve üniversiteye katma değer yaratılamaz. Bunun için her akademik kişinin mutlaka bir hipotezi olmalı ve/ya bir tezi yanlışlama üzerinde derin araştırması bulunması gerekir. Bilim insanı tabu yıkan ve toplumun önünü açan kişidir. Hoşa giden söz söyleyen, küçük makam ve mevki için günlük söylem değiştiren değil geleceği ön gören ve ona göre sağlam görüş üreten kişidir. Bilim insanı hiçbir baskı altında kalmadan özgürce araştırma yapabilmesi ve araştırmalarının sonuçlarını öğrencileri ile paylaşabilmelidir. Bir bilim insanı kendini özgürce ifade edemiyorsa, bir memur gibi kendisine davranılıyorsa orada üniversitenin varlığından bahsetmek mümkün değildir.
 
Ancak bilim yapmanın temel koşullu olan felsefi tartışma ortamı ve aydınlanma anlayışı dikkate alınmamıştır. Olay salt bir teknik öğrenme veya ders çalışılarak bir şeyin nasıl yapılacağı gibi mekanikleştirmiştir. İşin diyalektik ve dinamik boyutu istenmemiştir.
 
Çok sık söylenen batının tekniğini alalım ancak bilimin beslendiği serbestlik ve özgürlük ortamından da uzak durulması istenmiştir. Osmanlının son dönemlerinde bir gurup dönemin okumuş yazmış kişisi ülkenin ve dünyanın da gidişini ve olayı fark edip, Batı'nın bilimde, teknikte ve genel olarak düşünce¬de vardığı noktalardan geçilmesi gerektiğini belirtmiş ve Batı’da eğitim görmeye çıkmışlardır. Ancak eğitim sonrası geri döndüklerinde Türkiye’de bilimsel alt yapısı olmadığı için ülkemizde bilim hayatları başarılı olmamıştır.

Bilim İnsanı Kandırılmaz
 
Üniversite akıl ve bilimin yol göstericiliğinde bütünsel bakış açısı ve eleştirel yaklaşımı ilke edinir. Eleştirel yaklaştığı için her olayı ters yüzü ile de görmeyi benimser. Onun için kolay kolay kandırılamaz. Mehmet Taki Yılmaz (CBT 1347) hem bilim insanı olmanın hem de üniversite öğrencisi olmanın önkoşuludur: “kolay kolay kandırılamaz”. Kaldırılamamak olgusu önemli. Kandırılmamak için her olayı tartışmak ve eleştiri metodolojisine sahip olmak gerekir.
 
Bilim insanı iyi bir sorgulayıcı olarak dedektif gibi doğanın sırlarını çözer ve gerçeği bulmaya çalışır. Onun için önüne konulan her olaya kuru kurya sarılmaz. Sayın Tılmaz’a göre bilim insanı bilimsel düşünme alışkanlığı nedeniyle “doğruluğundan emin olmadığı herhangi bir iddiayı kabul etmeme” ve “doğruluğundan emin olmadığı bir iddiada bulunmama” yükümlülüğü yükler. Başkasının doğrularını değil kendi bildiği gerçeğe uygun doğruları savunur.
 
Bilim insanı bu bağlamda bilmediğini açıkça belirtir ve öğrenmeye çalışır, ancak hiçbir konu ona kapalı, tartışmaya kapalı değildir.

Sonuç olarak: Bilim insanı ve öğretim üyesinin kesin bir tanımını yapmak yerine, üniversitenin evrensel, doğadan ve insandan yana sorun çözme anlayışı içinde akıl yürütme yolu ile gözlem ve deneye dayalı objektif anlayışının kurumsal düzeyde oturtulması daha önceliklidir. Evrensel ölçekte bilim insanlarının niteliği ve kendilerinden beklenen özellikler belli. Toplumun bizlere yüklediği ciddi sorumluklar var. Bu kumlarda çalışan kişilerin biricik uğraşı alanın bilgi üretmek, ürettiği bilgiyi paylaşmak ve toplumu aydınlatmak olduğu gerçeğinin hepimiz tarafından benimsenmesi ve hayata geçirilmesi ile sağlanacaktır. Bilim insanı etiği, çağına karşı sorumluluğu, cesareti, sorgulayıcılığı önemli özelliklerindendir. Ancak yine de bir şablona oturtulamayacak kadar geniş özellik ve sorumluğu olan bir yaşam biçimidir. Eğer bir reçetesi olsaydı sanırım bu konu bu kadar konuşulmaz ve fabrikadan çıkar gibi bilim kişisi tanımı yapılır ve ona göre üniversitelere eleman alınırdı. Üniversitelerin insan kaynaklı hiçbir sorunu olmazdı.
 
Ölüm her canlıya ilişik bir nitelik. Önemli olan geride insanlığa, doğaya, yaşama katkı sağlayacak bir şeyler bırakabilmek. Bu para gayri mülk değil. En temeli bilgi ve yetiştirdiğin insanlar, ektiğin tohumlar fideler. Hocam çalışma kültürü, insanlık anlayışı ve bir miktar da akademik yazılar bıraktı. Yaşatmak bize düşüyor. Her hocamızın bilimsel ve insani değerleriyle anılması dileğiyle, sayın hocam Sayın’ı bir kez daha özlemle anıyorum. Rahat uyusun.
 
 
 
 

Ekleme Tarihi
27.01.2014
Ekleyen Kişi
İbrahim Ortaş
Etiketler: İbrahim ORTAŞ, makale, üniversite nedir


Paylaş | |
 DİĞER YAZILARI