Çiftçi Defteri
    TÜRKİYENİN EN GÜVENİLİR
                GIDA, TARIM ve HAYVANCILIK PORTALI

E-Posta
Şifre
Beni Hatırla    
Ş. Unuttum | Üye Ol
Bugün: 29 Mart 2024 Cuma
Haberler Yazarlarımız Basından Makaleler Günlük Teknik Bilgiler Etkinlikler Foto Galeri Video Galeri
 Şuan Buradasınız: Ana Sayfa »  Yazarlarimiz » 
facebook
Twitter
 ANA SAYFA
 Gıda
 İçecek
 Tarla Bitkileri
 Sebzecilik
 Meyvecilik
 Hayvancılık
 Su Ürünleri
 Orman, Peyzaj
 Organik Tarım
 Çevre, Enerji
 Bilişim, Teknoloji
 Tarım Tedarik
 Ekonomi, Lojistik
 Tarımsal Desteklemeler

Özelleştirme, Et ve Balık Kurumu ve Kooperatifler

1980’lı yılların ardından geçen 32 yıl sonra özelleştirme uygulamalarından sonra, şöyle köşenize oturup ülkemizi ve dünyayı düşünün. Aradan geçen bunca yıl sonra yaşadıklarımızı düşünün. 

O yıllarda olaylara alkış tutanları, tarım sektörüne yönelik hizmet veren kuruluşları ve uygulamaları eleştiren, tarımı ülke ekonomisi için kara delik ilan edenleri bir düşünün. Bu kararları verenlerin ve onları destekleyenlerin bugünkü konumlarını ve bulundukları yerleri düşünün.

Bu dönemi destekleyen iç ve dış çevrelerin etkisi ile devlet ekonomiden elini çekti. Tarıma büyük ölçüde destekten vazgeçti. Kamu iktisadi teşekküllerini yok pahasına sattı kurtuldu. Bu kurum kuruluşlardaki fazla personelleri havuzlara attı ve zaman içinde fazla işçileri eritti. Bu kuruluşları alanlar haklı olarak kendi ekonomik menfaatleri doğrultusunda gereğini yaptı. İktidar değişikliklerinde bile ayni politikalar devam etti.

O dönemki hükümetler kooperatifleri güya yeniden yapılandırdı. Bu süreç ile birlikte; Fabrikalar kapandı insanlar işsiz kaldı. Kooperatifler adeta gayri faal hale getirildi çiftçi zor duruma düştü. Doğu güneydoğuda tütün yakılıyor dendi, sonunda terör gölgesinde kapanan işyerlerinden sonra o bölgede her yer yanmaya başladı.

Tarımdaki çöküntü sonucu geçim sıkıntısına düşen insanlar göçe zorlandı. Kırsaldan kaçış hızlandı. Şehirler göçün olumsuz etkileri ile karşı karşıya kaldı. Güçsüz bırakılan kooperatifler pazarda etkin olamamanın ezikliğini yaşadı. Kooperatifler her türlü avantaja sahip yerli ve çok uluslu ticari kuruluşların karşısında rekabete zorlandı. Güya kara delikler bir bir kapatıldı. Tabii ülke tarımı bunun bedelini ağır ödedi.

O dönemde adına serbest piyasa ekonomisi diyerek yola çıkıldı. Halkın ve üreticinin menfaatlerini koruyacak kooperatiflerin piyasada zayıf olması bahane edilerek, özelleştirmelerde özel sektörün talepleri doğrultusunda satışlar yapıldı. İşin üzücü yanı o kuruluşları alanlar daha yüksek bedellerle bu kuruluşları zaman içinde yabancılara sattı. Pazarda fiyat oluşumunda tüm güç özel sektörün insafına terk edildi.

Yerli firmaların pazardaki güçleri zaman içinde yabancı firmaların kontrolüne geçti. Özelleştirilen birçok fabrika ve işletme adeta arsa değerinden satıldı. Kimisinin yerine büyük alışveriş merkezleri yapıldı, kimisinin fabrikasındaki alet makineleri hurda fiyatına satıldı. Çoğu da bu yolda kapatıldı.

Bu süreçte bir türlü tümüyle satılamayan Et ve Balık Kurumu sahip olduğu stratejik özellikler ve ticari özellikler nedeniyle bir ölçüde kurtuldu. Ama süt endüstrisi kurumu ve yem sanayi satılmakta ve kapanmaktan kurtulamamıştı. Ne yazık ki aradan geçen 32 yıl sonra ne et ve sütte sorunlar çözülebildi, ne de hayvancılığın sorunları bitti. Özel sektöre ait onca işletme varken, bir türlü ülkede kırmızı et pazarlamasındaki sorun aradan geçen onca yıl sonra çözülemedi.

Tabii sütte de ayni sorunlar yaşandı. Tabii tüketicisi de beklediği ucuz ve kaliteli ete ulaşamadı. Yüksek maliyetler nedeniyle pazarda oluşan yüksek fiyatların sorumlusu üretici ilan edildi. Kimse sormadı bu insanların kullandıkları girdilerin fiyatları ne idi ne oldu diye. Besi materyalinde durum nedir diye. Uzun yıllardır hayvancılığı yönetenler bu sorunları neden görmedi diye.

Aslında yılardan beri sorun ortada idi ver çözüm yolları da gerek bilim çevreleri gerekse üretici örgütlerince söyleniyordu. Hükümet son yıllarda Et ve balık kurumunun önemini anladı. İthalat işlerinde bu kurumu kullanmaya başladı. Kırmızı ette ortaya çıkan bu sorunların çözümünde Et ve Balık Kurumu aracı olarak hatırlandı ve kullanıldı.

O bir tarafa bırakılan kurum bir anda her geçen gün kötüye giden hayvancılığımız için kurtarıcı gibi algılanmaya başlandı. Bugünlerde de sütte yaşanan sorunlarda kurumun kullanılması fikri ortaya çıktı. Demek ki et ve sütte her zaman bir düzenleme kurumuna her zaman ihtiyaç vardır. AB ülkelerinde bu konuda kooperatiflerin pazardaki payların %50’nin üstünde olduğu ve üreticinin olduğu kadar tüketicinin de haklarının korunduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.

İskandinav ülkelerindeki kooperatiflerin pazarda çokuluslu şirketlerle bile çalışabildiği ve pazar paylarının süt ve ette % 80’lere kadar çıktığı bilinmelidir. Bu uygulama ile sanayinin de zamanında ve istediği kalite ve miktarda hammadde bulabildiği gerçeği göz önüne alınmalıdır. Ülkemizde bu rolü üstlenecek ülkenin sosyo ekonomik kuruluşları kooperatiflere ve onlara ait tesisler yok deniyorsa, bu rolü bir kamu kurumunun üstlenmesi şarttır.

Son günlerde basında yer aldığı şekilde Et ve Balık Kurumunun süt konusunda da hizmet vermesi et ve süt müdahale kurumu haline gelmesi yönünde çalışmalar yapıldığı ifade edilmektedir. Bu uygulama olumlu bir gelişmedir. Et ve Balık Kurumu gereği gibi çalışırsa sorunlar kolaylıkla aşılacaktır. Ancak kurum sadece sanayiye kolay ve ucuz hammadde sağlayacak, üreticiden çok özel sektörün menfaatine hizmet edecek bir işlevde kullanılmamalıdır.

Zaten bugün gelinen noktanın böylesi bir politikanın sonucu olduğu unutulmamalıdır. Kurum hizmet açığı görülen başta geri kalmış ve işsizliğin yoğun yaşandığı doğu ve güneydoğu bölgeleri olmak üzere yeni tesislerle desteklenmeli, et ve sütte meydana gelen yüksek maliyet ve pazarlama sorunları konusunda kolaylaştırıcı rolü üstlenmelidir.
Diğer bir yönüyle pazarda uzun vadeli kalıcı çözümler gerçekleştirilmek isteniyorsa, üretimden pazarlamanın son halkasına kadar hizmet edecek kooperatifler oluşturulmalıdır.

Dünyadaki gerçekler dikkate alınarak, 2012 Uluslararası Kooperatifler Yılında şeklen değil, farklılık yaratacak kararlar alınmalı ve uygulamalar yapılmalıdır. Ülkemizde bu hizmeti verecek güçlü kooperatifler vardır. Tarım kredi ve Pankobirlik gibi kooperatifler bu işi rahatlıkla yapabilecek durumdadır. Bu kooperatiflerimiz ülkemizde ve dünyada örnek olacak çalışmalara imza atmaktadırlar.

Ayrıca zaman içinde diğer kooperatiflerde bu yöndeki çalışmalara destek olacak ve rahatlıkla hizmet yapacak düzeye ulaşacaktır.

Son yıllarda çıkan global kriz gerçekte dünyaya her şeyi özelleştirerek ekonominin yönetilemeyeceğini ve krizler karşısında sanıldığı gibi ekonominin korunamayacağını anlatmıştır. Kriz dünya devinin Wall Street sokaklarını bile sarmışken, bizim bizi etkilemedi ve etkilemeyecek dememiz hiç de inandırıcı değildir.

Hele daha önce ülkemiz ekonomisi için methiyeler düzen the Economist’in günlük gazetelerde ve televizyonlarda haber olarak verilen Nisan 2012 tarihli baskısında yayınlanacağı belirtilen yazıda, Türkiye Ekonomisi genel olarak değerlendirilmiş, bir ölçüde yabancı sermayenin görüşleri ve talepleri ile özel sektörümüzün dışarıdan nasıl göründüğünü çok iyi yansıtılmış, ekonomide muhtemel bir çöküşün tehlike işaretleri verilmiştir.

Bugün gelişmiş birçok ülkede finans krizi karşısında özel kuruluşlar bile adeta devletleştirilmeye başlanmıştır. O zaman ülkemize akan sıcak paranın rahatlatıcı etkisinin her an biteceği dikkate alınmalıdır. Dünyadaki uygulamalar bir daha elden geçirilmelidir.

Bugün kooperatiflerin kriz karşısındaki güçleri konuşulmaya ve uygulamaya geçirilmeye başlanmıştır. Kooperatiflerin bankaları ve tesisleri bu süreçte cankurtaran simidi olmuştur. Çünkü devlet kuruluşlarının yer almadığı alanlarda kamu menfaatlerini koruyan tek kuruluşun kooperatifler olduğu gerçeği bu krizde bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Bu yazıyı sakın kooperatiflerin özel sektöre ya da yabancı sermayeye karşı bir ekonomik örgütlenme olduğunu düşüncesi ile değerlendirmeyelim. Yıllardan beri bize yutturulmaya çalışılan kooperatifler sosyalist düzenin araçları gibi yalana inanmayalım. Bugün kooperatifçiliğin en zayıf olduğu ülkelerin eski demirperde ülkeleri olduğu gerçeğini de unutmayalım.

Kooperatifler kurulduğu yıllardan beri kapitalist sistemde özel sektörün hatalı uygulamaları nedeniyle ortaya çıkan sorunları çözmede, sistemin yaraları sarmada kullanılan bir model olduğu gerçeğini iyi görelim. Gelişmiş ülkelerde, hatta ülkemizde işini iyi bilen sanayi ve ticaret kesiminin kooperatiflerle ortak başarılı çalışmalar yaptıklarını da hiç yabana atmayalım. AB’nin yıllarca en etkin isimlerinden olan ve eski İtalya Başbakanı Prodi’nin geçtiğimiz günlerde yaptığı “global krize de kooperatifler çözüm bulacaktır “ tespiti de lütfen iyi anlayalım.

Sonuç olarak; sağlıklı nesiller yetiştirmek için hayvansal protein açığımızı kapatmak zorundayız. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi halkımıza sağlıklı ve güvenilir hayvansal protein ihtiyacını karşılamak ve üretimi güvence altına almak ve güvenilir hale getirmek zorundayız. Pazarda dengeyi üretimde devamlılığı sağlamak adına korumak zorundayız. Bugüne kadar yaşananlar karşısında çözüm için Et ve Balık Kurumunu et ve sütte tüm kesimlerin lehine çalışmalar yürütecek bir kurum gibi yönetmek zorundayız.

Kooperatifleri de et ve sütte etkin roller üstlenecek konuma getirmek zorundayız. Aksi halde sorunlar çözümsüz kalacaktır. Kaybeden bu ülke olacaktır.

Ekleme Tarihi
27.04.2012
Ekleyen Kişi
Ünal ÖRNEK
Etiketler: Özelleştirme, Et ve Balık Kurumu ve Kooperatifler,


Paylaş | |
 DİĞER YAZILARI