Küresel kriz beklentileri yeniden ve yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Topluma tedbirli olması, mevcutlarla yetinmesi ve fazla para harcamaması tavsiye edildi. Üstelik bu görüşlere ekonomistler yanında , bazı yetkililer de katıldı.
Gerçekten yeni bir küresel kriz meydana gelir mi? Türkiye böyle bir krizden ne ölçüde etkilenir?
Krizin boyutunu ve etki alanlarını bilmeden bu sorulara cevap vermek elbette mümkün değildir. Eğer bu konuda sağlıklı tahminler yapabilmek mümkün olabilseydi zaten alınabilecek önlemler de o derecede etkin olabilirdi.
Ancak, bugünkü kriz beklentileri ile, etkilerini halen üzerimizden atamadığımız 2-3 yıl önceki finansal krizin çıkış işaretleri arasında bazı benzerlikler olduğunu görebiliyoruz,
Krizin çıkış dönemlerini hatırlayınız.
Önceleri, krizin ABD menşeli olduğu ve sadece bu ülkeyi etkileyeceği düşünüldü. Kriz sonra Avrupa’ya ve Uzak Doğu’ya yayıldı. Bu defa da krizin bölgesel olduğu ve önlemlerin de bölgesel nitelikte olmasının yeterli olacağı konuşuldu. En sonunda da, krizin bir dünya krizi olduğu ve önlemlerin de, ortak bir koordinasyonu gerektirdiği anlaşıldı. G-20 toplantıları, para arzı koordinasyonu, korumacılığa karşı önlemler, IMF’e geniş yetkiler ve yeni kaynaklar verilmesi, yeni denetleme mekanizmaları bu anlayış sonucu ortaya çıktı.
Ama temel finansal sorunlar bir türlü aşılamadı. ABD ve AB’de de kamu borçları ve bütçe açıkları ciddiyetini korudu. Ekonomiler büyüyemedi.
Avrupa’da Yunanistan’ın borç krizi ortaya çıktığında, yine bunun sadece bu ülkeyi ilgilendiren sorun olduğu düşünüldü. Kurtarma paketleri hazırlandı, Pakete borçlu olmayan ülkelerde yatırım yapan yatırımcıların da katkıda bulunması istendi. Piyasalar tedirgin oldu. Kriz İrlanda ve Portekiz’i de içine aldı ve son olarak İspanya ve İtalya da “krizdeki ülkeler” arasına girdi. Krizdeki ülkelerin Euro bölgesi dışına çıkarılması veya AB’nin prestiji için, Almanya ve Fransa başta olmak üzere, borç krizi olmayan ülkelerin, kaynak bulmalarında borçlulara kefil olması gündeme geldi.
Finansal kriz sorunu ABD’de de devam etti.
Basılan büyük miktarlı paralara, şirket kurtarmalarına, kamulaştırma tedbirlerine rağmen, kamu borçları bir türlü azaltılamadı. Piyasalarda güven sağlanamadı. İktidarın, borçlanma tavanının yükseltilmesi yolundaki talebi muhalefetten en azından şimdiye kadar destek görmedi. Eğer bu konuda son tarih olan 2 Ağustos’a kadar bir mutabakat sağlanamazsa, sorunun büyümesi, doların ve ABD hazine kağıtlarının değer kaybetmesi muhtemel hale geldi. ABD kağıtlarının en büyük yatırımcıları Çin ve Japonya’nın da zarara uğraması böyle bir durumda kaçınılmaz hale gelebilecek.
Türkiye, ortaya çıkması halinde bu krizden nasıl etkilenir?
Türk ekonomisinin zafiyetleri bellidir.
IMF raporuna göre 2011 de cari açığın, milli gelire oranı % 10,5 e çıkacak. (Bu yaklaşık 85 milyar dolarlık bir açığa karşı gelmektedir.) 2012 de bu oran % 9,8 olacak, büyüme % 2,5 olarak gerçekleşecek.(Bizim tahminlerimize göre de cari açık 75 milyar dolardan az olmayacaktır)
Açığın geniş ölçüde sıcak para ile finanse ediliyor olması bir başka sorundur. Sıcak paranın dışarıya kaçması halinde sorun daha ciddi bir hale gelebilir.
Dış ticaret açığı devam etmektedir.
Büyüme iç talep kaynaklıdır ve iç talep artışı sürmektedir.
AB’nin içinde bulunduğu ekonomik şartlar, ihracatımızı olumsuz etkilemeye devam etmektedir.
Ancak Türkiye’nin avantajları da vardır.
Bankalarımızın sermaye yeterliliği güçlü ve krize dayanıklı haldedir.
Döviz rezervimiz, olası bir krizin ilk sarsıntılarını atlatacak düzeydedir. Elbette, kısa vadeli borç ödemeleri ve muhtemel sıcak para çıkışlarının doğuracağı boşluk, döviz rezervlerinin sorun çözme yeteneğini belirleyecektir.
Türkiye, her şeye rağmen, güvenilirlik ve karlılık açısından, yabancı yatırımcılar için cazip durumdadır.
Dediğimiz gibi, krizin boyutunu, etki derecesini, kapsama alanını ve kalıcılık derecesini bilmeden yorum yapmak kolay değildir.
Yine de, toplumu muhtemel sorunlara karşı şimdiden uyarmak, panik yaratmaz, tam aksine yöneticilerin konuyu hassasiyetle izlediklerini görmek, topluma güven verir.
ŞEVKET ÖZÜGERGİN