ŞEVKET ÖZÜGERGİN FED, ECB, BOJ Dünya ekonomisine yön veren finans merkezlerinin en etkin olanları ABD Merkez Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BOJ) dur. Bu bankaların tümü, küresel finansal kriz sürecinde, piyasaları canlandırmak, zaman zaman da ekonomik çöküşü önlemek için parasal genişleme politikası uygulamışlardır. Avrupa Merkez Bankası ile Japonya Merkez Bankası aynı politikayı sürdürmeye devam edecek gibi görünmektedirler. ABD Merkez Bankası ise farklı bir politika izlemeye karar vermiştir. Kriz sırasında piyasalara tahvil alım programı çerçevesinde 3,5 trilyon civarında ek kaynak sağlayan ve faiz hadlerini sıfıra yakın düzeyde tutan FED, tahvil alım politikasının sonuna gelmiş, parasal sıkılaştırmaya karar vermiş ve faiz hadlerini büyük bir ihtimalle gelecek yılın ilk yarısında arttırmayı hedeflemiştir. Çünkü ekonomik göstergeler iyileşmeye başlamıştır. Konut satışları ve perakende satışlar artmıştır. Tüketicilerin kullandığı kredilerde yükselme vardır. Bu yılın ikinci çeyreğinde büyüme hızı % 4 civarında gerçekleşmiştir. İşsizlik oranındaki gerileme de, henüz hedef yakalanamamış olsa da, sürmektedir. Avrupa Merkez Bankası’nın uygulamayı sürdürdüğü parasal genişleme politikası ise, teorik olarak aksi bir sonuç vermesi gerekirken, başarısız olmuştur. Piyasaya bol para vermesine, faiz hadlerini % 0,15 e kadar düşürmesine ve tüketimi arttırmak için mevduata negatif faiz uygulamasına rağmen, talep yaratamamış ve resesyonu önleyememiştir. Japonya’da durum farklı değildir. Parasal genişleme politikası,ekonomik büyüme hızının gerilemesini durduramamıştır. Bu durumda önümüze şöyle bir gerçek çıkmaktadır. Bugünkü koşullarda FED, dünya ekonomilerine yön veren ve gelişmeleri etkileyen en büyük finansal güçtür. FED’in önümüzdeki dönemde uygulayacağı politika belli olduğuna göre, dünyada likidite hacmi daralacak ve dış kaynak bulmanın maliyeti yükselecektir. Gelişme yolunda olan, ekonomik büyümesi için dış kaynağa ihtiyaç duyan cari açığı yüksek, iç tasarruf hacmi düşük olan ülkeler, FED kararlarından olumsuz yönde etkilenebilecektir. Finansal fonlar, güvenli ve getirisi makul düzeyde olan gelişmiş ülkelere daha fazla yönelecektir. Türkiye de, bu gelişmelerden olumsuz şekilde etkilenebilecek ülkeler arasındadır. Büyüme hızının daha bir süre % 2-4 arasında kalması muhtemeldir. Yılın ilk yarısında büyüme hızı % 3,3 ve ikinci yarıda %2,1 dir. Bu oranlar, % 5 olan tarihsel ortalamanın altındadır. Kentleşme, kadınların işgücüne daha fazla katılımı, teknolojik gelişmelerin emeğe daha az ihtiyaç duyması, nüfus artışı gibi nedenler zaten işgücü hacmini arttırmaktadır. Ekonomik büyüme hızı da düşük olduğunda ortaya bir istihdam sorunu çıkmaktadır. Elbette alınabilecek önlemler vardır. Döviz kurlarındaki oynaklık belirsizlik yaratmakta ve yabancı yatırımcıların sağlıklı tahmin yapmasını engellemektedir. Öngörülemeyen kur artışları, bekledikleri karı azaltmaktadır. Kur oynaklığının asgari düzeyde tutulabilmesini sağlayıcı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Yüksek enflasyon, öngörülebilirliği azaltan diğer önemli bir faktördür. Enflasyonon yükselişi, faiz hadlerini arttırmakta ve belirsizliğe neden olmaktadır. Gerilemesine rağmen cari açık bir sorun olmaya devam etmektedir. İhracatta, ileri teknoloji ağırlıklı bir yapı henüz oluşturulamamıştır. İç tasarruflar gerilemektedir. Yaşadığımız coğrafyada süren olaylar da, yabancı yatırımcılar açısından caydırıcı bir etkiye sahip olmaktadır. Böyle bir ortamda, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı’nın sözünü ettiği, detaylı ve kapsamlı, yapısal değişiklikleri de içeren ekonomik reform paketinin bir an önce tartışmaya açılmasında ve hızla uygulamaya konulmasında zaruret bulunmaktadır.
|
|
|
Ekleme Tarihi 30.09.2014 |
|
Ekleyen Kişi Şevket Özügergin
Etiketler: FED, ECB, BOJ
|
|
|
|
|