Giderek büyüyen cari açığın ekonomimizdeki en önemli sorun olduğunu herkes kabul etmektedir.
Bazı çevreler, mevcut açığın yönetilebilir olduğunu, panik yapmamak gerektiğini söylerken, diğer bazı çevreler açığın, kriz habercisi olduğunda ısrar etmektedir. Doğal olarak, değerlendirmedeki bu farklı yaklaşımlar, alınacak önlemlerin derinliğini de farklılaştırmaktadır. Açık olan husus, açığın bu şekilde sürmesinin, telafisi güç sorunların ortaya çıkışına sebep olabileceğidir.
Cari açığın, sağlam kaynaklarla yönetilebilir hale getirilmesinin yolları bellidir.
Dış ticaret açığı azaltılacaktır. Çünkü cari açığın en önemli nedeni dış ticaret açığıdır. Bunun için ihracatın arttırılması, ithalatın azaltılması veya her ikisinin birlikte yapılması gerekecektir.
Turizm, dış müteahhitlik, dış nakliye gibi sektörlerden gelecek döviz gelirlerinin artması sağlanacaktır.
Doğrudan yabancı yatırımların girişi özendirilecektir.
Uygun maliyetli dış borçlanma yolları aranacaktır.
Biz bugün, mevcut durum tesbiti ve alınabilecek önlemler konusunda, dış ticaret bölümüne ağırlık vereceğiz.
Kabul etmek gerekir ki, bugün ihracat, kur politikası ile birlikte anılmaktadır.
TL değer kaybettikçe ihracat ucuz hale gelmekte, ithalat pahalılaşmaktadır. Böyle olunca da, dış ticaret ve cari açığın azalması imkanı doğmaktadır. Geçen yıl 1,20-1,25 TL olan dolar kuru, bugünlerde 1,70 TL’nin üzerinde seyretmektedir.
TL’nin değer kaybı, sıcak para yatırımcılarının da işine gelmektedir. Makul yükseklikte faiz haddi ve düşük kur, kar oranlarını arttırmaktadır. Kur avantajı yanında Türkiye zaten diğer bölgelere nazaran daha istikrarlı bir yapıya sahiptir ve güçlü bir bankacılık sistemi vardır. Yabancı kaynak girişi, bu durumda cari açığın finansmanına olumlu katkı yapmaktadır.
Büyüme sürmekte, işsizlik azalmaktadır.
Buraya kadar her şey iyidir
.
Ama kur artışlarının yani TL değerinin aşırı şekilde düşmesinin getireceği bazı sorunlar da göz ardı edilmemelidir.
İhracatımız, önemli ölçüde ithalata dayalıdır. Bu otomotiv, demir-çelik ve hatta hazır giyim sektörlerinde bile böyledir. İthalatın pahalılaşması, bu sektörlerin maliyetini arttıracak , içeride fiyat artışlarına ve dışarıda rekabet gücünün azalmasına yol açacaktır.
Ülkemizin enerji ithalat faturası 50 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu alandaki fiyat artışları, diğer sektörleri olumsuz yönde etkileyecektir.
Dış borçlar artık büyük ölçüde özel sektörün borçlarıdır. Kur farkı, dış kredi kullananları zorlayacaktır.
Açık döviz pozisyonu olanlar da, zarar göreceklerdir.
Kaldı ki, dışarıdan borçlanma imkanı daralır veya borçlanma maliyeti artarsa,yatırımlar olumsuz yönde etkilenecektir.
İhracatın gelişmesinde ve bu yolla cari açığın azaltılmasında, kur politikasının önemli bir rol oynadığı açıktır. Ancak yeterli ve kalıcı bir çözüm değildir.
Türkiye’de çok konuşulmasına rağmen halen rekabet edebilir sektörlerin bir envanteri yapılmış değildir. Bu sektörlere yönelik yeni bir teşvik mekanizması da uygulamaya konulmamıştır.
Enerji, tarım ve hayvancılık, hazır giyim, otomotiv, demir-çelik gibi ana ithalat sektörlerinde, yerli üretimi teşvik edecek ve dolayısıyla döviz talebini azaltacak önlemlerin uygulaması gecikmektedir.
Krize giren ülkelerde yeni tesisler almak, üretimi yerinde yapmak ve mevcut dağıtım kanallarında hakimiyet kurmak, ihracatın gelişmesi açısından son derece önemlidir.
Yatırımcıyı ve ihracatçıyı en çok etkileyecek unsurlardan biri de, kurların hangi düzeye kadar çıkacağının bilinmemesidir. Yani belirsizliktir. Merkez Bankası hafta başında aldığı bir kararla döviz alım ihalelerine ara vermiş ve dövizdeki zorunlu karşılık oranlarını düşürmüştür. Böylece piyasaya daha fazla döviz kullanma olanağı yaratılmıştır.
Bu kararların, döviz piyasasını ne ölçüde etkileyeceğini bekleyip göreceğiz. Ancak, kur artışlarının ucunun açık olmadığını anlatması açısından önemlidir.
Sonuçta ekonomi yönetiminin başarısı, makro dengeleri ne ölçüde oluşturabildiği ile ölçülecektir.