BİR DÜZ YAZI Küreselleşen dünyada her gün yeni bir ekonomik gelişme ile karşılaşıyoruz. Krizlerin biri bitiyor, diğerinin başlayabileceği haberleri geliyor. Ekonomik durgunluk, kamu borçları, bütçe açıkları, işsizlik söylentileri birbirlerini kovalıyor. Bu konularla yakından ilgilenmeyenlerin de kafaları karışıyor. Aslında bu gelişmeleri günlük yaşamımıza indirgediğimizde konu daha iyi anlaşılıyor.Şöyle düşününüz. Ailenizin belli bir geliri var. Bu gelirinizin kısa vadede artacağına dair bir beklentiniz de yok. Bu durumda makul çözüm, giderlerinizi bu gelir seviyesine göre ayarlamaktır. Hatta bir miktarını arttırmanız da gerekebilir. Çünkü işinizi kaybedebilirsiniz, şirketseniz, ürün veya hizmetlerinize talep azalabilir, devletseniz olağanüstü bir harcama ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Bir başka çözüm yolu daha vardır. Ben hayat standardımı arttırmak istiyorum, harcamalarımı kısamam hatta risk alıp daha fazla harcayacağım diyebilirsiniz. Bu durumda borç almaktan yani başkalarının tasarufunun ,bedelini ödeyerek almaktan başka çareniz yoktur. Eğer alacağınız krediyi, geri dönüşü olan yatrımlarda kulanacaksanız ve işler de iyi giderse bir sorun yoktur. Zaten bankalar ve diğer kredi kuruluşları bunun için vardır, Ama bu krediyi verimsiz, gelir getirici olmayan tüketim harcamalarına ayırırsanız sorunlar çıkmaya başlar. Yeni kredi bulamazsınız. Eskileri de ödeyemediğiniz için, komşulardan, bankalardan, diğer devletlerden yardım istemek durumunda kalırsınız. Ya kredi vermezler ya da daha pahalı krediler önerirler. Ancak her halde, harcamalarınıza müdahale ederler. Siz krediyi verin, gerisine karışmayın diyemezsiniz. Çünkü komşunuz da, banka da, paranın geri ödenmesini garanti altına almak isteyecektir. Devletlerin de durumu bundan farklı değildir. Son olarak Yunanistan örneği ortadadır. Üstelik bu tek örnek te değildir. Kendi gelirleri ile yetinmemiştir. AB fonlarından gelen kaynakları cari harcamalarında kullanmıştır. Bankalardan yüksek miktarlarda borçlanmıştır Kamu borları artmış, bütçe açıkları yükselmiştir. Sonuçta borçlarını ödeyemez duruma düşmüş ve herkesten yardım istemek durumunda kalmıştır. Kredi verebilecek devletler ve başta IMF olmak üzere finans kuruluşları, haklı olarak, önce Yunan halkının kemer sıkmasını yani geçmişteki savurganlığın bedelini ödemesini istemektedir. Yunanistan ise, daha önce birçok devletin ve bu arada geçmişte Türkiye’nin yaptığı gibi, IMF’e tepki göstermektedir. Oysa bu kuruluşu davet eden de, kredi talep eden de kendisidir. Kredi verenlerin amacı, verdikleri paranın geri dönüşünü garanti altına almaktır Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD’de de durum aynıdır. Bütçe açıkları çok yüksektir. Kamu borcu standartların üzerindedir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik artmaktadır. Waal Street’te gösteri yapılmaktadır. Yönetim, zenginlerden daha fazla vergi alma yoluna gidileceğini açıklamaktadır. Halk, fedakarlıkta da adalet istemektedir. Temel çözüm ödeyemeyeceğiniz borcun altına girmemektir. Alınacak borcun, gelir getirici ve verimli alanlarda kullanılması esastır. Siyasi amaçlı harcamalar, gelecek kuşakların yaşam kalitesini ipotek altına almaktır. Gelirlerinizin üstünde harcama yapmak, ekonomik büyümenizi, makul seviyelerin üstünde dış kaynaklara dayandırmak tehlikelidir. İçeriden veya dışarıdan aldığınız borçlar önceleri tatlı gelir.Emeksiz elde edilen gelir gibidir.Ancak geri ödemede zorlandığınızda, bedeli de ağır olur. Ya artık kredi alamazsınız. Ya daha yüksek maliyetli borç yükü altına girersiniz. Yani borcu, yeni borçlarla ödersiniz.Ancak her iki halde de, alacaklılarınıza dönüp, sen benim neyi, nasıl yapacağıma karışma, diyemezsiniz. Zaten kimse dinlemez. |
|