İTHALATIN DENETLENMESİ- KORUMACILIK Şevket ÖZÜGERGİN 2011 yılı verilerinin açıklanmasıyla birlikte dış ticaret, ekonomi gündeminin ilk sıralarına yerleşti. Daha önceleri ihracattaki gelişmeler ön plana çıkarılıp, ithalattaki veriler daha geç açıklandığı için sağlıklı bir değerlendirme yapmak kolay olmuyordu. Şimdiki tablo ise çok değişiktir.
Ekonomi Bakanı, ithalatla ilgili olarak vereceği yeni bilgilerle, kimlerin ithalatta büyük paylara sahip olduğunu açıklayacağını ifade etmektedir. Çeşitli ülkelerle yaptığımız ticarette, ikili dengenin neden aleyhimize döndüğü tartışılmaktadır. Özellikle kamu kesiminin ithal ürün yerine, yerli ürüne dönmesi istenilmektedir. Açıkça olmasa bile ithal ikamesi politikasına dönüş konuşulmaktadır. Korumacılığın içeriği ve düzeyi konusunda çeşitli fikirler öne sürülmektedir.
Bu tür tartışmaların gündeme gelmesinin sebepleri nelerdir?
2011 yılında ihracatımız rekor bir düzeye,135 milyar dolara yükselmiştir. Ancak ithalat daha hızlı bir artışla 241 milyar dolara çıkmıştır. Dış ticaret açığı yani ihracatla ithalat arasındaki fark 106 milyar dolar olmuştur. Bu da bir rekordur. Dış ticaret açığı, cari açıktaki artışın da sebebidir.
İhracatın, ithalatı karşılama oranı 2010 yılında % 61,4 iken geçen yıl bu oran % 56 ya gerilemiştir. Bir başka ifade ile Türkiye, ithalatının ancak yarısını ihracat gelirleri ile karşılayabilmekte, kalanını çoğu dıştan olmak üzere başka kaynaklardan finanse etmektedir İhracatta rekabet gücü azalmaktadır.
Ana ihracat sektörlerinde, giyim hariç, ithalat miktarı, ihracatın üzerindedir.
Toplam ithalatın % 71,9 u ara-hammadde,% 15,5 i sermaye malları,% 12,3 ü tüketim malları ve % 0,3 ü diğer maddelerdir. 2010 yılı ile karşılaştırıldığında, bütün mal gurupları ithalatında yükseliş gözlenmektedir. .
Bu türden bir tablo, ister istemez, ithalatı önleyici bazı tedbirler alınmasını gündeme getirmektedir. Bu tedbirlerin amacı da bir şekilde korumacılık olmaktadır.
Geçmişte geniş uygulama alanları bulan korumacılığın geri dönmemesi için çok çaba harcanmıştır. G-20 toplantılarında mal ve hizmetlerde bu yola başvurulmaması, serbest ticaret sisteminin bozulmaması, subvansiyonlar dönemine dönüş olmaması için çeşitli kararlar alınmıştır. Dünya Ticaret Örgütü’nün aykırı davranışları cezalandırması istenilmiştir.
Ancak korumacılık açık veya gizli şekilde hep sürmüştür. Bütün dünyada temel ekonomik amaç, büyüme ve istihdam sorununu çözmektir.
Ortak tavır ve kararlar ekonomik yapıları farklı ülkeleri, farklı oranda etkilemektedir. Dış ticaret fazlası veren ülkeler de vardır, açık verenler de vardır. Bazı ülkeler para basabilmektedir. Gelişmişlik düzeyleri farklıdır.
Böyle oluca da, her ülke ya mevcut pastadan daha büyük bir pay almaya çalışmakta ya da daha önce kazandıklarını paylaşmaya yanaşmamaktadır. İthalatı pahalılaştırmaya veya zorlaştırmaya başlamaktadır. Bunu, ithalat vergilerini arttırarak, miktar kısıtlamaları yaparak, tarife dışı engeller koyarak, subvansiyon ve damping politikalarını ithalatı kısıtlayıcı yönde kullanarak, para ve faiz sistemini bu yönde uygulayarak yapmaktadır.
Türkiye de ithalatını denetleme hakkına sahiptir. Ancak bunu katı bir ithal ikamesi politikası yerine, özellikle ara malları ithalatına konu olan ürünleri, rekabetçi düzeyde ve yurt içinde üretmenin yolarını arayarak yapmalıdır. Kur politikası da bu amaca hizmet edecek şekilde uygulanmalıdır.
Ekonomi Bakanı’nın açıklayacağı yeni teşvik tedbirleri son derece önemlidir. Bu önlemler mutlaka selektif bazda olmalı ve yüksek teknoloji ve yüksek katma değeri ön planda tutmalıdır. |
|