DIŞ SİYASİ VE EKONOMİK GELİŞMELERİN MUHTEMEL ETKİLERİ
Geçtiğimiz hafta içinde Türkiye’yi yakından ilgilendirecek gelişmeler yaşadık. ABD Merkez Bankası (FED), daha birkaç hafta önce yeni bir parasal genişleme paketi olmayacağı imasında bulunmuşken, birkaç gün önce istihdamın arttırılması için parasal gevşeme gerekebilir şeklinde bir açıklama yaptı.
Dolar değeri geriledi, yerel paralar değer kazandı. kur artışlarını dizginlemek daha kolay hale geldi diye düşünüldü, enflasyonla mücadele artık daha etkin bir şekilde yapılabilecekti. Likidite bollaşacağı için dış kaynak akışı artacaktı. Açıklamadan hemen sonra, FED’in görüşünün abartılı şekilde yorumlandığı ifade edildi ve piyasalar yeniden bir bekleme dönemine girdi.
Bu gelişmeler Türkiye için de önemlidir. Çünkü biz de kur artışlarının dizginlenmesinden yanayız. .Biz de büyümenin finansmanı açısından dış kaynak ihtiyacı duyuyoruz Derecelendirme kuruluşu SP (Standard and Poors) ,daha kapsamlı bir sosyal güvenlik reformu yapılması ve ihracat odaklı bir büyüme politikası oluşturulması halinde Türkiye’nin notunun arttırılabileceğini açıkladı.
Açıklama, doğal olarak piyasalarda olumlu bir etki yaptı.Bilindiği gibi ekonomi yönetimi bir teşvik paketi hazırlamaktadır. Henüz açıklanmadığı için, paketin ithal ikamesi yani döviz tasarrufu kaynaklı mı, yoksa döviz gelirini artıcı bir nitelik mi taşıdığı bilinmemektedir. Eğer içinde ihracatı arttırıcı önlemler taşıyorsa, derecelendirme kuruluşlarının aradıkları kriterlerden biri yerine getirilmiş sayılabilir.
Petrol fiyatları 125 dolar/varil düzeyine çıkmıştır. Fiyat yükselişleri için iki temel neden vardır.Birincisi talep kökenlidir. Dünyada enerji ihtiyacı artmaktadır. Sanayileşme hızlanmaktadır. Hayat standartları yükselmektedir. Petrol üreticileri ise,artan talep karşısında gelirlerini arttırmak istemektedir.Ancak asıl sebep arz kaynaklıdır.Irak,Libya ve şimdi de İran’la ilgili gelişmelerdir. Başta ABD ve Avrupa, İran’ı nükleer silah yapma yolunda olmakla suçlamakta ve ambargo uygulamaktadır. İran ise amacının nükleer enerji üretimi olduğunda ısrar etmektedir.(Türkiye’nin görüşü İran’ınkine daha yakındır).Ambargo ise sertleşerek devam etmektedir. Doğal olarak fiyatlar yükselmektedir.
Suudi Arabistan petrol arzını arttıracağını, gerekirse yeni kuyuları devreye sokacağını, Irak, petrol satış rakamlarına yeni ilavelerde bulunacağını açıklamakta, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Libya’nin alternatif kaynaklar olabileceği ifade edilmekte ise de fiyatlar ancak birkaç dolar gerileyebilmektedir.ABD,31.12.2011 tarihinde adı “2012 Ulusal Savunma Yetki Yasası olan bir kanun çıkarmıştır. Buna göre ABD, petrol ithalatını azaltmayan ve ambargoya uymayan ülkelere mali yaptırımlar da uygulayabilecektir.
ABD, petrol ithalatını azalttıkları için 10 Avrupa ülkesi ve Japonya’yı bu yaptırımlardan istisna edeceğini ancak ithalata devam eden 12 ülkeyi yaptırım kapsamına alabileceğini açıklamıştır. Bu ülkeler resmen açıklanmamıştır ama içinde Türkiye’nin de bulunduğu iddia edilmektedir. Ülkemizin açıklanmış resmi görüşü ise şöyledir. ABD ve AB’nin ambargo kararları bağlayıcı değildir. Türkiye, ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına uymak durumundadır. İkame kaynaklar bulununcaya kadar İran’dan petrol ithalatı devam edecektir. (Ülkemiz her yıl İran’dan yaklaşık 9 milyon ton petrol ithal etmektedir ve yıllık enerji faturamızın 65-70 milyar dolarlara çıkabileceği tahmin edilmektedir) Enerjide ve büyümenin finansmanın da dışa bağımlılık sürdükçe, dış gelişmelerden etkilenme derecesi de doğal olarak artacaktır.
Ekleme Tarihi 03.04.2012
Ekleyen Kişi Şevket Özügergin
Etiketler: Şevket ÖZÜGERGİN, ekonomi