ŞEVKET ÖZÜGERGİN
REKABET GÜCÜ
Küreselleşmenin yaygınlaşmasının, ekonomik ve ticari ilişkilerde korumacılık anlayışının eskiye nazaran azalmasının, iletişim ve ulaştırma sektörlerinde sağlanan olağanüstü gelişmelerin, dünyayı neredeyse tek pazar haline getirdiğini görüyoruz. Bu pazardan yeterli bir pay almak için gerek üretimde ve gerekse pazarlamada, kalitede, fiyatta, arz istikrarında, dağıtım kanallarına hakimiyette rekabet gücü, en önemli unsur haline gelmiştir.
Eskiden önemli olan üretimdi. Üretilen mal önce iç piyasada tüketimi karşılayacak şekilde planlanır, ithalat çeşitli önlemlerle kısıtlanır, iç tüketimden arta kalan ürünler ihracata yönelirdi. Eğer ihraç fiyatlarımız, uluslararası piyasalara nazaran pahalı ise aradaki fark, ihracat teşvikleriyle veya sübvansiyonlarla ya da devalüasyon yolu ile kapatılırdı. Ancak bu anlayış zamanımızda tamamen değişti. Artık tüketicinin talebi ön plandadır. Bu talebe göre üretim ve yatırım yapma zorunluluğu vardır. Tüketici, yalnızca yerli üretilen malı tercih etmek durumunda değildir, Yabancı malların giriş kolaylığı, tercihte alternatiflerini arttırmıştır. Bir başka ifade ile dünya yoğun bir rekabet ortamına girmiştir.
Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum) 2013-2014 Küresel Rekabet Gücü Raporu’na göre, 148 ülke arasında rekabet gücü sıralamasında ilk sırayı İsviçre almış, bu ülkeyi Singapur , Finlandiya, Almanya, Amerika, İsveç, Hong-Kong, Hollanda, Japonya ve İngiltere izlemiştir. Rekabet gücünün tesbitinde dikkate alınan kriterlerin başlarında, alt yapı, kurumsal yapılanma, sağlık ve eğitim, mal piyasalarının etkinliği, pazar büyüklüğü, innovasyon, işgücü piyasası, mali piyasaların durumu, makro ekonomik ortam gelmektedir. Türkiye, rekabet gücü sıralamasında iki yıl önce 142 ülke arasında 59 ncu, geçen yıl 144 ülke arasında 43 üncü ve bu yıl 148 ülke arasında 44 üncü sırada yer almıştır. Ülkemiz, pazar büyüklüğünde en rekabetçi 16 ncı ülkedir ama işgücünün etkinliği sıralamasında 130 uncu sıradadır.
Rekabet gücü sıralamasındaki yerimizi, kendi içimizdeki gelişmelerle mukayese ettiğimizde iyiye gittiğimizi söyleyebiliriz. Ancak önemli olan, rekabet gücümüzü, rakip ülkelerle karşılaştırmaktır.
Öncelikle üzerinde durulması gereken konulardan biri, iş gücü piyasasındaki verimliliğin arttırılmasıdır. Verimlilik rekabet gücünün olmazsa olmazıdır. Sektörde kalifiye elemanların yetiştirilmesi, eğitim programlarının bu esasa göre düzenlenmesi, teknolojik gelişmelerin öğretilmesi son derecede önemlidir.
Ekonominin itici gücü olan ihracat sektörüne baktığımızda da, yapılması gerekenlerin az olmadığını görüyoruz.
Önemli olan ihracatın miktar değil, değer bazında arttırılmasıdır. Bildiğimiz son rakamlara göre, Türkiye’nin ihracatında ortalama kg değer 1,46 dolardır. Bu rakam Almanya’da 4,1, Japonya’da 3,5 ve Kore’de 3 dolardır. Ana sebep, ihracatımızda ileri teknoloji ürünleri payının son derece az oluşudur. AR-GE ve daha da önemlisi innovasyon alanlarına yapılan yatırımların, rakip ülkelere nazaran oldukça küçük kalışıdır.
Ekonomi Bakanlığı’nın verilerine göre, küresel anlamda en değerli markalar arasında ilk 100 ve 500 de Türk firmaları yoktur. Oysa marka, satışta en yüksek katma değeri ve sürekliliği sağlayan varlıktır. Gerek markalaşma, gerek dış ülkelerde mağazacılık,gerek Ar-Ge ve innovasyon ve gerekse yurt dışı tanıtım alanlarında olumlu mesafeler katettiğimiz doğrudur. Ancak önemli olan rakiplerimizle aramızdaki mesafenin kapatılabilmesidir. |