ŞEVKET ÖZÜGERGİN DÜŞÜK FAİZ-YÜKSEK KUR POLİTİKASI FED’in ‘çıkış stratejisi’ çerçevesinde likidite bolluğuna kademeli olarak son vereceğini açıklaması, bölgemizdeki karışıklığın sürmesi iç siyasetimizdeki gruplaşmaların giderek sertleşmesi, önümüzdeki kısa dönemde yapacağımız seçimler dolayısıyla gerginlik ortamının artması ihtimali ve bu olumsuzlukların hepsinin ayni dönemde yaşanması ekonomimizin geleceği açısından umut kırıcıdır. Sonuç belirsizliktir. Belirsizlik ise bir ekonomide rastlanabilecek en kötü olgudur. Böyle bir dönemde, işletmeler önlerini görememekte, maliyet hesabı yapamamakta, talebi ölçememekte, döviz kurlarının nereye kadar gideceğini bilememekte, yatırım kararları ertelenmekte ve tüketim dibe vurmaktadır. Ekonomi yönetiminin uygulamayı düşündüğü ekonomi politikası bellidir. Faizler mümkün olduğunca düşük tutulacaktır. Buna karşılık kurun yükselmesine izin verilecektir. Kurlar artınca, tüketim azalacak, buna paralel olarak ithalat azalacak, ithalat azalınca dış ticaret açığı düşecek ve bu gelişmenin doğal sonucu olarak ta cari açık ve döviz açığı gerileyecektir. Elbette, ekonomik büyüme hızı da düşecektir. Yani Türkiye, daha düşük bir büyüme hızına, ekonomide nisbi bir durgunluğa ve istihdam hacmindeki gerilemeye razı olacaktır. Yaklaşan seçimler dolayısıyla, böyle bir ekonomik politikanın siyasi açıdan ne ölçüde uygulanabilir olduğu ayrı bir tartışma konusudur. Biz olaya ekonomik açıdan bakmaya devam edelim. Düşük faiz-yüksek kur politikasının dış kaynak ihtiyacını azaltacağı, cari açığı daha kolay finanse edilebilir hale getireceği doğrudur. Bol ve ucuz dış kaynak döneminin sonuna gelindiği ve sıcak para girişinin azaldığı bir ortamda (2012 de 38 milyar dolara varan sıcak para artışı 2013 te 17 milyar dolara gerilemiştir), bu politika gereklidir de. 2014 yılında 17 milyar doları kamuya ve 59 milyar doları özel sektöre ait olmak üzere 79 milyar dolar borç ödenecektir. Bu rakama yaklaşık 55-60 milyar dolarlık cari açığın kapatılması için lazım olan ek dış kaynak ve yeni yatırımlar için gerekli döviz ihtiyacı eklenecektir. Zaten küresel piyasalarda Türkiye, G.Afrika, Brezilya, Hindistan ve Endonezya ile birlikte kırılgan ekonomiler arasında gösterilmektedir. Ekonomik sebepler, döviz açığımızın yüksek olması ve döviz fiyatlarındaki oynaklıktır. Ancak ekonomi yönetimince uygulanacak bu politikanın olumsuz etkileri de olacaktır. Yukarıda da değindiğimiz gibi, kurların hangi seviyelere kadar çıkacağı bilinmediğinden, yatırım ve tüketim kararları alınamamaktadır. Kurun daha da yükselmesi halinde dövizle borçlanıp, döviz geliri olmayan işletmeler zarar göreceklerdir. Kur artışı, enflasyon artışına sebep olacaktır. Hane halkının satın alma gücü ve refah seviyesi düşecektir. Üretim ve ihracatlarında dış girdi kullanan sektörlerin maliyeti yükselecek ve rekabet güçleri azalacaktır. Kaldı ki, karışık bir ortamda hane halkının döviz talebinin artması, kurların daha da yükseleceği beklentisiyle döviz alımının sürmesi de mümkündür. TL getirisinin, döviz getirisinden daha yüksek olmadığı hususu da, döviz talebini körükleyecek diğer bir unsurdur. Böyle bir ortamda Merkez Bankası’nın piyasaların ateşini düşürmesi, varlığını hissettirmesi ve döviz piyasasındaki arz-talep dengesini sağlaması şarttır. 2014 yılı zor bir yıl olacaktır. Muhtemelen büyüme hızımız gerileyecektir. Satın alma gücümüz zayıflayacaktır. Ama yine de alınacak önlemler ve uygulamaları, dışa bağımlılığımızı azaltabilecekse, uzun vadede, yapılacak fedakarlığa değecektir.
|
|
|
Ekleme Tarihi 15.01.2014 |
|
Ekleyen Kişi Şevket Özügergin
Etiketler: Şevket ÖZÜGERGİN, makale, Düşük Faiz, Yüksek Kur Politikası
|
|
|
|
|