ŞEVKET ÖZÜGERGİN
MERKEZ BANKASI PARA POLİTİKASI KURULU KARARLARI Merkez Bankası’nın 18 Şubat tarihinde yaptığı Para Politikası Kurulu toplantısından çıkan sonuçları şu şekilde değerlendirebiliriz. -Merkez Bankası 28 Ocak günü yaptığı faiz artışlarını ‘güçlü ve önden yüklemeli bir parasal sıkılaştırma’ olarak değerlendirmekte, kur oynaklığının önlendiğini, aşırı değerlenen döviz fiyatlarının aşağıya çekildiğini ve piyasalardaki belirsizliğin, bir ölçüde de olsa, ortadan kaldırıldığını düşünmektedir. Bu ortamda da yeni bir faiz artışına gerek görmemektedir. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, faiz artışından sonra Türkiye’ye 3,9 milyar dolarlık sermaye girişi olduğunu ifade ederek, piyasalarda bir durulma görüldüğüne işaret etmiştir. -Merkez Bankası, kuruluş kanunu gereği, ana görevi olan fiyat istikrarını sağlama ve koruma önceliğine geri dönmüş gibidir. Kur artışı, faizlerdeki yükseliş, gıda fiyatlarındaki artış eğilimi, vergi ayarlamaları gibi nedenlerle ortaya çıkabilecek fiyat artışlarının gelişmesini beklemeye ve dolayısıyla şimdilik bir faiz indirimine gitmemeye karar vermiştir. Merkez Bankası Beklenti Anketine göre bu yıl sonu için enflasyon beklentisi % 7,92 ve gelecek yıl için beklenti % 7,21 dir. Hiç kimse bu yıl sonu veya gelecek yıl sonu için % 5 lik bir enflasyon beklentisi içinde değildir. -Merkez Bankası’nın bundan böyle gerek kur ve gerekse enflasyon politikasında, geçmişteki tutumunun aksine faiz aracını daha sık kullanacağı anlaşılmaktadır. Mart başında açıklanacak Şubat enflasyonunun % 9 lara yaklaşması halinde, piyasalar ek bir faiz artışı beklentisi içine girebilecektir. -Ekonomi Yönetimince de paylaşılan Merkez Bankası beklentisine göre, döviz fiyatlarındaki artış, taksitlendirmenin sınırlandırılması, vergi artışları, kredi büyüme hızlarındaki kademeli yavaşlama iç talebi kısacak, ithalat azalacak, yine kur artışları ve iç pazar daralması sebebiyle ihracat artacak, dış ticaret açığı ile cari açık gerileyecektir. Elbette, bu koşullarda büyüme hızı da gerileyecektir. -Son beş yılın cari açık rakamlarına baktığımızda şöyle bir tablo ile karşılaşıyoruz. Yıllar Cari açık(milyar dlr) Milli gelire oranı(%) 2009 12,2 2,0 2010 45,4 6,2 2011 75,1 9,7 2012 47,7 6,1 2013 65,0 7,9 Büyüme hızları ise 2011 de 8,8 2012 yılında 2,2 ve geçen yıl tahminen % 4 tür. Bir gerçek ortadadır. Türkiye büyümek için dış tasarruflara yani sermaye girişlerine muhtaçtır. Büyüdüğü sürece de cari açık verecektir. Bu açığın kapatılması için de dış kaynağa ihtiyaç duyacaktır. Önemli olan büyüme hızını sürdürülebilir biçimde ve makul oranlarda tutmak ve cari açığı kontrol edilebilir ve mümkün olduğunca iç kaynaklarla finanse edilebilir düzeyde tutmaktır. 2013 yılında ortaya çıkan 65 milyar dolarlık cari açığın finansmanı geniş ölçüde dış borçlanma ile yapılmıştır. 2012 yılında 20,4 milyar dolar olan doğrudan dış borçlanma miktarı, geçen yıl 38,7 milyar dolara yükselmiştir.
Küresel piyasalardaki gelişmeler, başta FED olmak üzere para otoritelerinin aldığı kararlar, büyük ekonomilerin aldıkları önlemler, uluslar arası gerginlikler, dış kaynaklara bağlı olmayan ülkeleri bile etkilemektedir. Türkiye gibi dış kaynaklara sürekli şekilde bağımlı olan ülkeler ise gelişmelerden olumlu veya olumsuz yönde ancak daha etkili bir biçimde etkilenmektedir. Böyle durumlarda da, içeride alınan önlemlerin sonuçları her zaman beklendiği veya olması gereken gibi gerçekleşmemektedir. |