ŞEVKET ÖZÜGERGİN KUR ARTIŞLARININ İHRACATIMIZA ETKİLERİ Türkiye’nin ekonomik büyümesi, istihdam hacmini arttırması ve refah seviyesini yükseltmesi için dış kaynaklara bağımlı olduğu bilinmektedir. Bu kaynaklar ise doğrudan yabancı yatırımlar, kısa vadeli sermaye girişleri ve doğrudan dış borçlanmadır. Kaynakların miktar ve maliyeti, uluslararası likidite durumuna, gidilecek ülkenin güven, itibar ve karlılığı ile, ekonomik ve siyasi istikrarına bağlıdır. Bu veriler sık sık değiştiği ve farklı şekilde değerlendirildiği için de, dış kaynaklara bağlı ülkeler, uzun vadeli programlar yapmakta zorlanmaktadır. Oysa, ekonomik büyümenin daha istikrarlı ve daha sağlıklı bir başka modeli de vardır. Bunun adı üretim ve ihracattır. Bir başka ifade ile ‘ihracata dayalı bir ekonomik büyüme modeli’dir. Ancak Türkiye’nin, üretim ve ihracatını geliştirici yönde yeterli düzeye gelemediği de bir gerçektir. 2000 li yıların başlarında imalat sanayinin milli geliri içindeki payı % 22-23 iken, bu oran geçen yıl % 15-16 ‘ya ve aynı dönem itibariyle tarımın payı % 12’ den’ % 7,8 aralığına gerilemiştir. Üretimde, miktar yanında üretimin katma değeri de çok önemlidir. Ancak ülkemiz bu alanda çok iyi bir düzeyde değildir. İnnovasyon çalışmaları yeterli değildir. Yurt dışı yatırım ve üretim ile dağıtım kanallarına hakimiyet eksiktir. Markalaşma çabaları yetersizdir. Enerji, finansman maliyeti istihdam vergileri yüksektir. Teknoloji üretimi arzu edilen düzeyde değildir. Doğal olarak, bu koşullarda yapılan ihracat ta tatmin edici olamamaktadır. İhraç mallarımızın talep elastikiyeti düşüktür yani Türkiye fiyat dikte edici bir konumda değildir. Ürünlerini, dış piyasalarda oluşan fiyatlardan satmak zorunda kalmaktadır. İhraç mallarımızın ortalama birim ihraç fiyatı 1,47 dolar iken, bu rakam gelişmiş ülkelerde 4-5 dolara kadar çıkmaktadır. İhracatın milli gelir içindeki payı ancak % 19-20 lere kadar çıkabilmektedir. Türk Lirasının değer kaybetmesi ya da döviz kurlarının yükselmesi ihracatı arttırıcı ana etken değildir. Tam aksi sonuçların ortaya çıktığı yıllar da vardır. Kur oynaklığı, ihracatçıyı rahatsız etmekte, müşterilerine fiyat vermelerini zorlaştırmaktadır. İthalatçılar, kur artışlarından sağlanan avantajları, ihracatçılarla paylaşmak istemektedirler. İhracat artışında önemli olan, dış ekonomilerdeki büyüme hızları ve bunun yarattığı geniş pazar olanakları ile iç pazardaki toplam talep hacmidir. Türkiye’nin ihracatı önemli ölçüde ithalata bağımlıdır. Bağımlılık oranı sanayide % 43,enerjide % 72, otomotivde % 51, kimyasallarda % 56, hazır giyimde bile % 19 dur. Kur artışları, ithalatı pahalı hale getirmekte ve rekabet gücünü azaltmaktadır. Zaten kur artışları, enflasyona da yansıdığından girdi maliyetini arttırıcı bir işlev görmektedir. İhracat teşvikleri çok geneldir. İstisnalar haricinde, neredeyse bütün sektörlere eşit olarak dağıtılmaktadır. Hangi sektörün ileride daha fazla rekabet gücüne sahip olabileceği genelde dikkate alınmamaktadır.
Yukarıda yazdıklarımızdan çıkarabileceğimiz sonuç şudur.
Türkiye hızla ihracatı, ekonominin itici gücü olarak görmeli, kaynaklarını bu sektörde yoğunlaştırmalı, katma değeri yüksek, teknoloji içeren malların üretimine yönelmeli ve girdi maliyetlerini rakiplerin maliyetine yakın hale getirmelidir. |