, ŞEVKET ÖZÜGERGİN
GELİR DAĞILIMINDA ADALETSİZLİK VE THOMAS PİKETTY
Özellikle II nci Dünya Savaşı’ndan sonra iki kavramın ön plana çıktığını görüyoruz. Bunlar, demokrasi ve serbest piyasa ekonomileridir. Demokrasi anlayışının içinde bulunan insan hakları, hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, örgütlenme ve seyahat özgürlükleri gibi kavramlar hala tartışılmaya devem etmektedir ve her ülkenin siyasi, sosyal ve siyasal yapıları ile gelenekleri arasındaki farklar dikkate alındığında, tartışmanın daha uzun yıllar sürebileceği anlaşılmaktadır.
Ancak serbest piyasa ekonomisi konusunda ülkeler arasında daha yakın bir mutabakat olduğu görüşü yaygındır. Bu amaçla, sonuçları çok başarılı olmasa da, hemen her seviyede, korumacılığın önlenilmesi istenilmekte, ticaretin serbestleştirilmesi için uluslar arası kurumlar oluşturulmakta ve bu serbestiyi engellemeye çalışan ülke veya firmaların cezalandırılması yoluna gidilmektedir. Ekonomiye devletin her türlü müdahalesine şiddetle karşı çıkılmakta, eğer piyasalarda dengeler bozulursa, görünmeyen piyasa güçlerinin harekete geçerek bu dengeleri yeniden kuracağına inanılmaktadır.
Tam da bu alanda yeni gelişmeler kaydedildiğinin düşünüldüğü bir ortamda, Thomas Piketty adlı bir genç yazar, Capital in the Twenty-First Century ( 21 nci Yüzyılda Kapital) adlı çok okunan ve geniş tepki alan kitabı ile, serbest piyasa ekonomisinin geçerliliğini yitirmekte olduğunu ve görünmeyen piyasa güçlerinin ekonomik dengeleri sağlamaya yetmediğini öne sürmüştür. Piketty’ye göre bunun sebebi, gelir dağıtımındaki adaletsizliğin giderek yaygınlaşmasıdır. Zengin çok daha zengin olmakta, yoksullar daha fazla fakirleşmekte, geniş kitlelerin satın alma gücü azalmakta ve bu durum giderek yatırım ve talep dengesini bozmaktadır. Finansal piyasalarda oluşan, çeşitli finans türevleri sayesinde para, bazı kesimler tarafından çok kolay şekilde kazanılmakta ve piyasa fiyatları bu kesimin talep gücüne göre belirlenmeye başladığı için, parayı kolay kazanamayan kesimlerin ekonomik gücü azalmaktadır. Piketty’ye göre çare zenginleşen kesimlerin yüksek oranda vergilendirilmesidir.
Finansal piyasalar ise durumu biraz farklı şekilde değerlendirmektedir. Bu çevreye göre, gelir dağıtımında bir adaletsizlik vardır ve artmaktadır. Bu adaletsizliğin makro ekonomik politikalara, sosyal istikrara ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümeye olumsuz etkileri de olabilecektir. Ancak asıl sorun, eğitim alanındadır. Kitlelere beceri kazandıracak bir eğitim verilmemektedir, Mesleksiz ve bilgisiz insanlar yetiştirilmektedir ve bu kişiler ekonomik pastadan bu nedenle yeterli pay alamayıp, yoksullaşmaktadır. Çok yüksek vergiler ise çözüm değildir, Çünkü yatırım kararlarını caydırıcı niteliktedir. Doğrusu, kaynakların yeniden ve daha adil biçimde dağıtımını sağlayacak, artan gelire, artan oranların uygulanacağı bir vergi sistemidir.
Bu tartışma devam edecektir. Bu itibarla her ülkenin, kendi gelir dağılım tablosunu gözden geçirmesi, dağıtımda olabildiğince adalet anlayışını ön plana çıkarması ve eğitim sistemini, herkesin kendi becerisiyle ve becerisi oranında pastadan pay almasını sağlayacak düzeye getirmesi kaçınılmaz bir gelecektir. |
|