ŞEVKET ÖZÜGERGİN
AVRUPA MERKEZ BANKASI KARARLARI VE FARKLI BEKLENTİLER Finans piyasalarına yön veren Merkez Bankaları’nın parasal genişleme politikaları doğal olarak olumlu karşılanır. Likidite sorunu çeken ülkeler açıklarını daha uygun maliyetlerle karşılama imkanı bulurlar. Kredi maliyetleri düştüğü için yatırımlar hızlanır, iç talep artar, ekonomi canlanır. Amerikan Merkez Bankası (FED)’in ve Japonya Merkez Bankası’nın parasal genişleme politikaları bu konudaki olumlu örneklerdir. Avrupa Merkez Bankası (ECB) da bu politikayı daha önce uygulamış ancak, üyelerin farklı ekonomik yapıları, farklı beklentileri ve yaptırım gücü eksikliği gibi nedenlerle istenilen sonuçlar alınamamıştır. Avrupa Merkez Bankası geçen hafta, daha öncekilerden daha farklı şartlarla yeni bir parasal genişleme politikası açıklamıştır. Gerekçe, ekonomik durgunluğun önlenmesi ve büyümenin hızlandırılmasıdır. Politikanın ana esaslarını hatırlamakta yarar vardır. Bankalar, Avrupa Merkez Bankası’na mevduat yatırdıklarında, faiz almak bir yana, yıllık mevduatlarından %0.10’nunu vergi (kesinti) olarak bırakacaklardır. Bu bir negatif faiz uygulamasıdır. Amaç, bankaları mevduat yapmak yerine, firmalara kredi vermeye teşvik etmektir.
ECB, bankalara verdiği borcun faizini de % 0,75 ten % 0,40 düşürmüştür. Amaç aynıdır. Bankaların daha fazla borç alması ve bu kaynakları krediye dönüştürmesi istenilmektedir. Politika faizi de % 0,25 ten % 0,15 e çekilmiştir. Faiz düşüşünün, yatırımları ve harcamaları arttıracağı düşünülmüştür. Parasal genişleme için ayrılan kaynak 400 milyar eurodur. Daha önceki parasal operasyonlardan kalan ve ayni amaçla kullanılabilecek 160 milyar euro ile birlikte toplam kaynak 560 milyar euro’ya ulaşmaktadır. ECB, düşük faiz uygulamasının uzun vadeli olabileceğini açıklamıştır. Bütün bu olumlu verilere rağmen, alınan önlemlerin ne ölçüde başarılı olacağı tartışılmaya devam edilmektedir. AB’nin bütçe açıkları ve kamu borçlarının yüksekliği gibi iki temel sorunu vardır. Büyüme oranları düşüktür. Enflasyon halen % 0,5’ lerdedir. Bankalar, kredi vermemekte ya da kredi verme kriterlerini ağırlaştırmaktadır. Risk unsuru yüksektir. Faizlerin düşüklüğüne rağmen kredi talepleri de azdır. Bankaların sermaye yapıları bozuktur ve yapılarını sağlamlaştırmak için ek sermaye aramak yerine, bilançolarını küçültmek suretiyle denge kurmaya çalışmaktadır. Çoğu, sermaye yapılarının kırılganlığının ölçüleceği stres testini geçemeyeceğinden çekinmektedir. Bankalara ve piyasaya güven duygusu artmadığı sürece bu durum devam edecektir. Bu yüzden bankaların gerçek durumu ve ek sermaye ihtiyaçları belirlenmeye çalışılmaktadır. Bu işlem önümüzdeki sonbahar aylarına kadar devam edeceğe benzemektedir. Bu tarihten sonra ECB kararlarının daha olumlu sonuçlar vermesi beklenebilir. Zaten piyasaya sunulacak likidite, yani parasal genişleme politikası sıkı şartlara bağlı ve Avrupalı şirketlere kredi vermeye yöneliktir. Bir başka ifade ile başka ülkelere likidite akımını radikal bir biçimde arttıracak nitelikte değildir. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Dolayısıyla, AB faiz indirimini, tek başına, başka ülkelerde de doğrudan bir faiz indiriminin gerekçesi saymak doğru olmayabilir. Her ülkenin kendi iç dinamiklerini de dikkate alması gerekli olabilir.
Ancak, AB’deki parasal genişlemenin, tüketimi arttırması, tüketim artışının ithalat eğilimini yükseltmesi ve bunun da, ihracat yapımızın elverdiği ölçüde, ihracatımızı olumlu yönde etkilemesi mümkündür. |