KÜRESEL ISINMA ve SU KAYNAKLARI
Küresel ısınma, karbondioksit ve metan gazı başta olmak üzere insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazlarından ileri gelen güncel bir çevre sorunudur. Günümüzde çevre sorunlarının küresel olduğu ve acil önlemler alınmadığı taktirde insan türünün geleceğinin bile tehlikeye gireceği herkes tarafından bilinmektedir. Bu küresel sorun iklim değişimleri ile kendini göstermiş ve su kaynaklarımızın daralması ile en önemli boyuta ulaşmıştır. Geçen yüzyıl süresince kürsel ısınmanın etkileri sıcaklıkta 0.5 derecelik bir artma, deniz seviyesinde 20 cm’lik yükselme, orta enlemlerdeki yağış miktarında artma ve subtropik enlemlerdeki yağış miktarında azalma olarak karşımıza çıkmıştır. Şayet gerekli önlemler alınmazsa gelecekte daha vahim sonuçlar insanoğlunu beklemektedir.
Küresel ısınma son yıllarda bütün dünyanın tartışmaya başladığı ve çözümler üretmek amacıyla uluslararası toplantıların düzenlendiği önemli bir gündem maddesi haline gelmiştir. Küresel ısınmaya neden olan karbondioksit, metan gibi sera etkisini artırıcı gazların dünya atmosferinin kimyasal içeriğini 100-150 yıl öncesine göre fark edilir biçimde değişime uğrattığı bilinmektedir. Küresel ısınma iklimin doğal yollardan değişebilirliğine ek olarak ilk kez insan etkinliklerinin de iklimi etkilediği yeni bir dönemin başlangıcıdır. Buna göre çeşitli biçimlerde atmosfere salıdığımız sera gazları yerküre yüzeyinden yansıtılan kızıl ötesi radyasyonu hapsedip bu ışınların uzaya kaçmasını önleyerek gezegenin enerji dengesini bozmakta ve yüzey ısısının yükselmesine neden olmaktadır. Sera gazlarının bu etkisine ‘’atmosferin sera etkisi’’ bu yolla meydana gelen ısınma olayına da ‘’sera gazları etkisiyle küresel ısınma’’ denilmektedir.
Küresel ısınmanın dünyadaki sonuçları en çok su döngüsüne olan etkisi ile ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Buna göre bazı bölgelerde daha sık, daha şiddetli sağanak yağışlar görülürken diğer bölgelerde kuraklık ortaya çıkabilecektir. Su tüm canlıların en önemli yaşam kaynağıdır. Bilim adamları hala dünya nüfusunun % 40’ının su sıkıntısı çektiğini bildirmektedirler. Bu bağlamda söz konusu bu küresel sorunla birlikte gelecek otuz yıl içerisinde su sıkıntısı çeken nüfusun oranının %75’e çıkacağı kaçınılmaz bir gerçek olacaktır. Yeryüzünü saran okyanuslarda, denizlerde, akarsularda, yer altı ve atmosferdeki su buharının tamamına hidrosfer (su küre) denir. Ekosistemimizde en fazla su % 97,6 oranıyla denizlerde bulunmaktadır. Karadaki toplam suyun ancak %10’u kadarı kullanılabilir tatlı su sınıfına girmektedir. Su potansiyeli kişi başına 1000 metreküp den az olan ülkeler su fakiri kabul edilmektedir. Türkiye de bu oran kişi başına 1735 metreküptür. Bunun gelecek 25 yıl içerisinde 1000 metreküpün altına düşmesi tahmin edilmektedir. Bu açıdan Türkiye gelecekte su fakiri ülkeler arasında yer alacaktır. Bilim adamları içilebilir su oranlarında meydana gelen azalmanın canlılar üzerinde telafisi olmayan hasarlara sebep olabileceğini bildirmektedirler. Bunlar arasında akciğer ve böbrek rahatsızlıkları ilk sırada yer alacak sorunların başında gelmektedir.
Küresel ısınmanın ekosistemimizde etkileyeceği diğer önemli bir husus da iklim değişimleridir. Günümüz iklim değişimleri artık bu konunun hissedilebilir boyutlara ulaştığını göstermektedir. Doğada gerçekleşen tüm olayların bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı olduğu gerçekliğinden yola çıkarsak, küresel ısınmanın canlılar üzerinde ne derece etkili olacağı daha net algılanabilecektir. Bu etkilerin en başında su problemlerinin yaşanacağı gerçeği herkes tarafından kabul edilen bir durumdur. Ekosistemimizde her gün daha büyük boyutlara ulaşan bu küresel sorunu durdurup tekrar normal doğa koşullarına dünyayı döndürebilme çabaları ilk olarak 1988 yılında yapılan ve 140 ülkenin altına imza attığı bir bildirinin yayınlandığı uluslararası bir konferansla başlamıştır. Bunu 1992 yılında Rio da Gündem 21 sözleşmesi takip etmiş ve en son 1997 de 160 ülkenin katıldığı Kyoto protokolü ile sorunun artık uluslararası dayanışmayı gerektirdiği kamuoyuna sunulmuştur.
Türkiye dünya ülkeleri içinde sera gazları emisyonun da 80. sırada yer almaktadır. Türkiyenin içerisinde bulunduğu bölgenin su kıtlığı, kuraklık ve toprak erozyonu sorunları ile karşı karşıya olması, Türkiye’yi küresel ısınmanın zararlı ve şiddetli etkileri en önce yaşayacak ülkeler arasına sokmaktadır.
İnsanlık tarihi geçmişte toprak savaşlarına, petrol yani enerji savaşlarına tanıklık etmiştir. Bilim adamları gelecekte ise artık ülkelerin su ve tarım savaşları ile karşılaşacağı konusunda hemfikirdirler. Zira dakikada 12-16 kez hava solumak ve günde ortalama 2.5 litre suyu vücuda almak zorunda olan insanın hava ve su problemlerinden etkilenmemesini düşünmek mümkün değildir.
Küresel ısınmaya sebep olan unsurların en önemlilerinin sera gazı olarak adlandırılan karbondioksit ve metan gazaları olduğu bilindiğine göre bu konuda alınacak önlemlerin başında söz konusu gazların oranlarının azaltılması gelmektedir. Eğer küresel ısınma ve onun doğuracağı değişimler azaltılacaksa, küresel karbondioksitin küresel emisyonunun % 20-50 azaltılması gerekmektedir. Karbondioksit emisyonunun yaklaşık % 70’i fosil yakıtların kullanımıyla ilgili olduğuna göre enerjinin korunması, yeterliliği ve alternatif enerji kaynakları ile ilgili enerji planlanması emisyonu azaltacaktır. Emisyon miktarını azaltıcı diğer yollar ise fosil yakıt vergisini artırmak, toplu taşımacılığı teşvik etmek, otomobil kullanımını azaltmak ve bina, araç ve aletlerde yüksek yakıt ekonomisi sağlayan standartlar seçmektir. Ormanların tahrip edilmesi ve orman yangınları emisyonun % 20 sine sebep olmaktadır. Orman yangınlarını en aza indirmek ve yeni orman alanları yaratmak kuşkusuz küresel ısınma tehdidini azaltacaktır.
Günümüzde yaklaşık olarak 6.8 milyar olan dünya nüfusu yılda ortalama %1.7 büyüme hızıyla dünya nüfusunu her geçen yıl katlamaktadır. Beslenme artık tüm dünyada önemli bir sorun haline gelmektedir. Buna göre birim alanda ve birim hayvan başına en fazla verimi almak ancak bir nebze beslenme sorununa çözüm olabilecektir. Tarımsal verimi artırmanın en önemli yolu yeterli su kaynaklarının bulunmasıdır. Bu bağlamda su kaynaklarımızı yeterli ölçüde verimli kullanabilmek için gerekli teknolojiler geliştirilmeli ve çiftçiler teşvik edilmelidir. Suyu tasarruflu bir şekilde kullanmak ve buna katkı olarak çeşitli bilgilendirmelerin yapılması ise tüm ülkelerin artık bir politikası haline gelmelidir.
Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliğinin önlenebilmesi ancak, atmosferdeki sera gazı birikimlerini insanın iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkilerini önleyecek bir düzeyde durdurmak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nden ve onun Kyoto Protokolünden kaynaklanan yükümlülüklerin etkin, gerçekçi ve adil bir biçimde yürütülmesi ile olası olacaktır.
Arş. Gör. Ahmet KARTALKANAT
KSÜ ZİRAAT FAKÜLTESİ
[email protected]
|